|
|
KARGALAR, ÖRÜMCEKLER, LEYLEKLER VE DİĞERLERİKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 18 Mayıs 2023 05:52:10 Ana sözü dinlemeyen çocukların başına mutlaka bir bela gelir (!). İşte çocukluğunda GS taraftarı, seyircisi değil “taraftarı” lütfen, ve ağır derecede futbol hastası Fahri Petek’in de başına bir gün bir bela geldi: 1930’ların ortasında, Bergama’da ortamektep öğrencisiyken, okul çıkışında, futbol oynarken bir tekme “yedi” ve sol bacağından yaralandı. O sol bacak yıllarca bu yüzden “su toplayacak”, Fahri Petek’in başına resmen bela olacak.
Fahri Petek: Bir Hayat, Üç Can ismini vereceğimiz kitabımı hazırlarken yaptığımız sohbetlerden birinde Fahri Baba o günleri ve o günlerin getirdiklerini anımsadı ve anlattı, işte burada aynen aktarıyorum: “Futbol oynarken sıkı bir tekme yedim. Sol bacağım felaket ağrıyor. Doktora gittik. ‘Alçıya almamız gerekiyor’ dedi. Alçıya aldılar. Sol bacağım üç ay, dile kolay tam üç ay alçıda kaldı. Bacağım alçıda kaldı, ben de evde kaldım : Tam üç ay boyunca perişan oldum. Evden çıkamıyorum. Evde, ön tarafta sokağa bakan bir pencere var. Bir de arkada bahçeye bakan bir pencere. Bu iki pencere o günlerde dünyaya açılan ‘pencerelerim’ de oldular : Arka pencereye gittiğim zaman karşı duvara bakıyordum. Arka pencereden bakınca karşıma dikilen duvarda ise kargalar diziliydi. Kargalar da garip yaratıklar. Gelirler, toplanırlar, bir halka oluştururlar, karşıdaki duvarın üstünde, ortalarında da başka bir karga yerini alırdı, sanki bir meclis gibi ve konuşma yapılıyor sanki. Hepsinin gagaları böyle aşağıya doğru, sonra gak gak guk guk deyip gidiyorlardı. Sanki tamam söylenenleri anladık diyorlar ve meclis dağılıyordu. İşte kargaların bu meclis toplantıları vesilesiyle onları seyrederken birşey keşfettim : Kargaların sağ bacakları topallıyor. Yahu dedim neden hepsinin sağ bacakları topallıyor? Neden sağ bacakları böyle sakat? Evet hepsinde sağ baçak sakat. Garip değil mi? Garip elbette. Ve kargaları daha yakından tetkik etmeye başladım. Gözlerimi diktim, sabahtan akşama inceliyorum : İşte o zaman bir teşhis yaptım : Karga et obur bir kuş biliyorsunuz, bir parça et bulunca onu mideye indirmek için sağ ayağı ile o et parçasını tutuyor ve gagalamaya başlıyor, ama bu gagalama sırasında gagasıyla zaman zaman sağ bacağına da vuruyor ve böylece bu salaklar kendi kendilerini yaralıyorlar. Çoğunun sağ ayağının yaralı bereli olmasını ve nedenini bu sayede saptayabildim. İkincisi ise örümceklerle ilgilidir, haydi madem sırası geldi onu da anlatayım : Vaktim bol ve başka şey yapamıyorum ya, başladım örümcekleri incelemeye, izlemeey, gözlemeye. Üç ay boyunca : Pencerelerimin içinde, bahçede, nerede örümcek varsa orada. Çeşit çeşit örümcek olduğunu saptadım böylece. İşte birkaç örnek : - Bir : Çok çalışan örümcekler vardı. Vızır vızır çalışanlar. - İki : Tembel örümcekler : Bunlar bir ağ kurup, sonra gidip ense yapanlardır. Ta ki bir sinek, bir böcek gelip tesadüfen ağına takılsın, ağına düşsün. O zaman lütfen gidip ‘tadına’ bakıyor. Yani önce onu torba haline getiriyor, olduğu yerde bırakıyor, sonra canı istediği zaman gelip karnını doyuruyor. - Üç : Bir başka tür örümcek daha var : Ufak, gri, üzeri çizgili. Yuvasından çıkar, bir sinek, bir böcek görünce, ağır ağır ve sinsice yaklaşır, yaklaşır, 20 santimetre kalınca aniden sıçrar ve ensesinden yakalardı. Vampir, vampir örümcekler bunlar. Ön pencereden bakınca bir de çok eski, osmanlı döneminden daha öncesinden kalmış, kısmen yıkılmış bir kütüphane harabesi görürdüm. Onun üzerinde ise leylekler vardı. Leylek yuvaları vardı. Bir başka müthiş keşfimi de leylekler üzerinde yaptım : Leylekler gelir oraya yuva kurarlardı. Malum leylekler harabeleri tercih ederler, bir de bacaları. Leylekler arasında ne kadar ahlaksız, ne kadar zampara, ne kadar hırsız erkek leylek olduğunu da onları izleyerek anladım. Örneğin bir çift leylek, karı-koca, yuva kurmuş şirin şirin yaşıyor. Karı-koca leylekler birbirlerine çok bağlılar, birbirini asla aldatmazlar. Aralarında büyük bir vefa, çok sıkı bir bağlılık var. Ama o çiftin yakınlarında tek başına yaşayan erkek bir leylek var. O tek başına yaşayan erkek leylek o çiftin yuvasından ayrılmasını bekler, onlar ayrılır ayrılmaz hırsızlamasına tıptıptıp, güya çaktırmadan, onların yuvasına gider, onlardan çalı çırpı araklayarak kendi yuvasını bayındır hale getirir. Dahası bayan leyleği tek başına görsün, hemen yanına koşar, onu orada becermeye kalkar. Yani bu kadarı da görülmüş şey değil : Hem hırsız, hem zampara, hem ırz düşmanı. Ama çiftlerde müthiş bir bağlılık, ender rastlanan bir vefa var. İşte o üç ay boyunca kargaları, örümcekleri, leylekleri izledim, inceledim, gözlemler yaptım. Müthiş değil mi?” Müthiş. Dahası da var. Söz yeniden Fahri Baba’da: “O üç ay boyunca epey roman da okudum. Bütün rus edebiyatını örneğin baştan sona devirdim. Tolstoy, Dostovyeski ne varsa, Türkçeye çevrilmiş bütün kitaplarını okudum. Hepsini evet hepsini okudum. Bütün çeviri kitaplar evde vardı zaten. Böylece o zorlu ve o sıkıntılı üç ayımı çekilebilir bir biçime getirmeye çalıştım. Mutsuzluğumdan veya mutsuzluğumun içinden küçük mutluluklar yaratmaya çabaladım. Ve bir ölçüde bile olsa başardım sanıyorum. Bacağım alçıda ben evdeydim ama aklım sürekli evin dışındaydı, başka dünyalarda yaşadım zaman zaman. Çok da iyi oldu.” Fahri Baba o günlerden epey insnlık ve yaşam dersleri de çıkardı. Zamanı gelince bizlerle paylaştı. Futbol sayesinde. Yaralansak bile. İyi de insanlar bu dersleri alabildi mi? Belki. Belki değil. Ama o zaman kim sorumlu? NOT: Petek’in anlattıklarını Fahri Petek: Bir Hayat, Üç Can isimli kitabımdan aldım: TÜSTAV, “Sarı Defter” Dizisi, İstanbul, 2009, s. 46-48.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|