Hep aynı taktik, hep aynı taktik! Anayasa değişecekti, ülkecek "türban"a takılmıştık, sayın Başbakanın teee İspanya'dan yönlendirmeleriyle. 301 ve diğer önemli konular o arada kaynayıp gitmişti. Günlerce türbanı tartıştık, hatırlayın.
1 Mayıs’ta da aynı şey oluyor.
1 Mayıs, işçinin ve emekçinin bayramı. Ama bu bayram bizim ülkede “Taksim kabusu”na dönüşmüş durumda.
İşçinin, emekçinin ne halde olduğunu konuşacağımıza, Taksim’de neler olacağına kilitlenmiş durumdayız.
Oysa gerçekler ortada.
İşçiler, çalışanlar için Türkiye korkunç ötesi bir ülke, hayli zamandır.
Hak yok, hukuk yok, sendika yok, zamlar mercimek kadar…
İş güvenliği yok, işçiye köle muamelesi yapılıyor.
Acımasız patronlar ülkesiyiz ne kadar zamandır.
İşçi, emekçi diyince öyle taa ölümcül tersanelere uzanmayın… Burnunuzun dibine bakın. Gazetecilerin haline bakın. Asgari ücretle, geçici ya da stajyer kadroda işe alınan, yıllarca bu şekilde çalışmak zorunda olanları bir düşünün.
Tüm çalışanlar kötünün kötüsü durumda.
Nedeni? İş yok. Ama nüfus balon gibi şişmeye devam ediyor.
1 Mayıs’ta tüm bunlar konuşulmalıydı. İşçi temsilcileri, işçilerin emekçilerin sorunlarını, çıkmazlarını medyaya tüm açıklığıyla yansıtmalıydı. Çözümler aranmalıydı.
Ama olay geldi Taksim’e dayandı.
Tıpkı türban tartışmasında olduğu gibi!
İlk bakışta, AKP’nin koca bir fırsatı daha bozuk para gibi harcadığını düşünüyor insan.
Öyle ya, sayın Başbakan “ayakların başlara hükmettiği yerde kıyamet kopar” diyerek büyük bir skandal yaratmıştı.
“Ayak”ların nihayet ayaklanması, biraz da bu açıktan tahrik sonucudur. Öyledir. Ezmenin de bir sınırı vardır. Ezilen bir yerden sonra “zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını” hatırlayıverir.
Sendikalara, örgütlere sayın Başbakanın bu “son lafları” hayli ağır geldi ve Taksim’e çıkmak, biz buradayız diye haykırmak istiyorlar.
Gayet anlaşılabilir bir istek.
Ama hükümet ne yapıyor? Başbakanıyla, çalışma bakanıyla, valisiyle hep bir ağızdan “olmaaaaaz!!!” diyor.
Var mı bu “olmaz”ın mantıklı bir açıklaması? Yok.
Yok efendim provokasyon ihbarları varmış da, yok gündelik hayat sekteye uğrarmış da, yok Taksim de çok turist varmış da, turistlere ayıp olurmuş da… Zart zurt.
Efendiler! Siz herhangi bir gövde gösterinizde, başbakan İstanbul’a geldiğinde vs, İstanbul trafiğini keyfinize göre kesiyor, duman edebiliyorsunuz. Bir futbol maçı sonrası lümpenlere tüm meydanları, tüm sokakları açabiliyorsunuz. Klaksonlarını manyaklar gibi vartlatıp zartlatıyorlar.
Turistleri ise hiç düşünmeyiniz. Çünkü onların ülkelerinde 1 Mayıs en büyük meydanlarda kutlanıyor. Siz onları meydanlarda toplanan işçilerden solculardan değil, tecavüzcülerden ve futbol lümpenlerinden koruyunuz, o yeter!
İllegal gruplar aralara sızacak, olaylar çıkacak diye korkuyorsanız…. Önlem alınız efendim!
Ama siz zaten aldınız önlemlerinizi. Biber gazlarınızı, silahlarınızı, tazyikli sularınızı hazır ettiniz.
Ama bunları meydanda toplanmakta inat eden insanları püskürtmekte kullanacaksınız. Sayın Vali bu durumu gayet açık saçık bir şekilde açıklamadı mı? Açıkladı.
Oysa “ne olurdu sanki?” diye sorası geliyor insanın. Hükümet sendikalara olur deseydi, solcusu sendikacısı muhalifi meydanlarda toplanabilseydi, sayın başbakan “ayaklar-başlar” gafını böylelikle biraz olsun unutturabilseydi, AB yolunda uçarak gitmekte olduğumuzu hem kendimize hem dünya aleme gösterseydik….
Olmazzz! Neden olmaz biliyor musunuz? İşler böyle yürürse, sular durulur. Sular durulunca da ortaya kabak gibi gerçekler çıkıverir.
1 Mayıs dediğiniz sadece bir gün(cük).
O gün gider, post kavgası da biter. Her şey eski haline döner.
İşçinin emekçinin sorunları yine hasıraltı edilmiş olur.
Hele de bir hır gür çıkarsa, deymeyin efendilerin keyfine!
Biz demiştik provokasyon olacak diye eser gürlerler.
Aslında bir dahaki 1 Mayıs’ta sokağa çıkma yasağı ilan edilmelidir.
Bizi AB’ye mehter adımlarıyla götürmekte olan (bir ileri, beş geri….kaç günde gideceğimizi OKS sınavına girecek çocuklar hesaplasın bir zahmet) DEMOKRASİnin kalesi, özgürlüklerin yılmaz bekçisi bu iktidara yakışan da budur.
Ama ne derseniz deyin, hünerli olmadıklarını söyleyemezsiniz. Çok güzel göz bağlıyorlar.
Çok güzel yasaklıyorlar. Çok güzel saptırıyorlar. Çok güzel örtüyorlar.
Çok güzel provokasyon yapıyorlar.