Esentepe’den, Dikili’den, Bergama’dan, İzmir’den, İstanbul’dan, Samsun’dan, Kütahya’dan, Mugla’dan, Ankara’dan bir kişi yola çıkar. Cebinde “adres” olarak üç kelime bulunur: Kitapçı Rüstem Paris. Yolcu Paris’e varır. Gare de Lyon’da iner trenden. Türkçe konuşan ilk adama sorar “Kitapçı Rüstem’i tanıyor musun?”.
Adam, “Evet, der, ben de zaten ona gidiyorum.”
Adam yolcuyu elinden tutar, metro istasyonuna birlikte inerler. Metro biletlerini Adam satın alır. Metroya birlikte binerler. Strasbourg-Saint-Denis veya Bonne-Nouvelle (“İyi Haber”) durağında metrodan birlikte inerler. Rue Mazagran sokağına girerler. Sola dönerler. İki adım atarlar ve pat diye kendilerini Librairie Özgül-Kitabevi’nde bulurlar: 15 Rue de l’Echiquier. İşte Rüstem, işte Françoise.
Onlarca belki yüzlerce insan Paris’e böyle varmış, Rüstem Gücüyener’i ve eşi Françoise Rastoix’yı’ı böyle bulmuştur.
Kendi yaşamından deneyimli Rüstem gurbete adım atanların dertlerini iyi bilir. Aç olanların karınlarını doyurur. Kuru fasulyadan şaşmaz. Evini onlara açar. Sigara içenlerin cebine sigara paketini sıkıştırır. Cep harçlığı katar. “Kahvede, barda dikilip, cafe içersen, bulunsun” der. Rüstem Paris’teki ilk günlerinde yaşadıklarını anımsar. Evi Esentepe Oteli’ne bile dönüşebilir. Rüstem evinin kapısını hep açık tutar. Yurttaşım, canım kardeşim baş göz üstüne.
Özgül Kitabevi sadece bir kitabevi değildi. Özgül Kitabevi sonuç itibariyle karşılaşma, danışma, buluşma, tartışma, sohbet etme, hasret giderme mekanı ve merkezi olarak da anılarımızdaki yerini koruyacak.
Buraya herkes geliyordu : Çünkü kapı bütün vatandaşlarımıza açıktı. Mevlana Kapısı gibi. Kitabevi’nin şaka maka derken 32 yıl süren yaşamı süresince her meslekten, her kuşaktan, her gruptan, her köy, her kasaba ve her kentten insanlarımız geldiler.
Bu aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın, bizim vatandaşlarımızın, Avrupa Birliği’nin « içinde » ve « bağrında », bu işin hiç şakası yok işte bu başabela ve bu koskocaman Paris nam başkentte bile, olduğunun da gözler önüne serilmesiydi. Gözler önüne serilmesiydi evet : « Biz buradayız ve burada kalacağız ! » demenin hem Türkçesi hem de Fransızcasıydı.
Fransa’da artık yerleşen, meslek sahibi, çoluk-çocuk sahibi olan, bizim gibi dede bile olanlarımız var.
Dönebilmek ülkeye ve orada da güzel evler inşa etmek. Ve güzel dükkanlar açmak.
Sılayı unutmamalıyız. « Gurbette yaşamak daha güzel » ve daha farklı olsa bile. Çünkü sılanın ve orada bıraktıklarımızın bize ihtiyacı var. Unutulmasın sakın.
Rüstem bütün bu sıraladıklarımı da aktaran “unique” bir dosttu. Kendine özgüydü. Evet haklısınız hepimiz kendimize özgünüz ama Rüstem’inki başkaydı. Rüstem “yegâne”ydi. “Biricik”ti. Eşi benzeri olmayanlardandı. Eşi benzeri kalmayanlardandı.
Rüstem anadan doğma mütevazi bir insandı. Herhangi bir kişiyle herhangi bir konuda yarışmaya kalkmayan türden.
Rüstem az ve öz konuşan cinsdendi. Dinlemeyi bilendi. Hiç beklenmeyen bir noktada ağzından bir laf çıkarır dinleyenleri şaşırtırdı. İlle şaşırtmak istediğinden değil. İnce eleyip sık dokumasından, düşüncelerini damıtmasından. Bir parça bilge yönü vardı Rüstem’in.
Bu kadar mütevazi biri, kendine özgü karizmasıyla hemen hemen her dostunu, arkadaşını, Kitabevi’ne ugrayan her müşterisini etkiliyordu.
Eşi Françoise ile birlikte yurttaşlarımız için ellerinden geleni yapıyorlardı. Çoğu kez karşılıksız.
Kitapcı Rüstem, Paris başlığını taşıyan ve ekitap.ayorum.com’da hediye olarak sunduğumuz bu ekitap Rüstem ve Françoise unutulmasınlar diye yazıldı. Böyle insanlar da dünyamızdan geçti diyebilmek için. Belki kıymetlerini bilemedik ama anılarını es geçmemeliyizin somut işaretini vermek için. Aklınızda bulunsun.
2 Mayıs 1954’te Bergama’da doğan kimi zaman “Bozo” diye isimlendirdiğim Rüstem yaşasaydı bugün 69 yaşında olacaktı.
Rüstem’e ve Françoise’a selam ve sevgiyle. Yaptıklarını yazmaya çalıştım. Sonrası size kalıyor.