Kanımca insanın dünyada yaşamaya başladığı tarih ne olursa olsun Anadolu, bu medeniyetlerin bir parçası olmuştur. İnsan varoluşundan itibaren doğa güçlerine her zaman mağlup olmuş ve bu nedenle bu güçleri birer tanrı ile tanımlamış. Bütün kontrol edilemeyen güçler, fırtınalar, boralar, hortumlar ve depremler için, denizlere, yağmurlara, tarımsal verimliliğe, üretkenliğe tanrı veya tanrıçalar tanımlamış. Bu tanrıların hepsinin üzerinde bir tanrının varlığını da kabul etmiş. Yani tanrıların tanrısı olarak dillendirilen bu güce, bir dönem, ZEÜS denilmiş.
Evlilik tanrıçasına da HERA demişler. Tarımsal verimliliği simgeleyen DEMETER, bilgeliği temsil eden ATHENA, Denizlere hükmeden POSEİDON gibi tanrılar Anadolu kültürünün temel taşlarını teşkil etmiş. Tarif edemediği bu doğa üstü güçleri olan Tanrıları heykellerle, dikme taşlarla simgeleştirmişler.
Hatta bir dönem ZEÜS’ün güçlerinden daha güçlü tanrıların var olduğu söylenerek, ‘Fazla böbürlenme tanrıların tanrısı ZEÜS, senden büyük TİTANlar var’denilerek 12 Titan’dan bahsedilmiş. Dile getirilen TİTANların başında KRONOS, yani zaman tanrısı gelir. Diğeri OKEANOS,bir başka tanımla Okyanus Tanrısı, yeraltı suları için TETHYSı, HYPERİON güneş tanrısı, tanrı THEİ değerli taşları simgelemiş. Bir başkası ise KOİOS akıl ve kuzey kutup tanrısı, PHOEBE karanlık ve gizem tanrıçası, RHEA doğurganlık, bereket ve dağlık bölgeler tanrısı, MNEMOSYNE tanrıçası ise hafıza ve hatırayı temsil etmiş, THEMİS tanrıçası gözleri kapalı, elinde bir terazi ile Adalet ve düzeni temsil etmiş. Yüzü insan olmayan tek tanrı ise KRİYUS, savaş tanrısı imiş. Son tanrı ise ölümlülüğü temsil eden tanrı LAPEDOS olarak tanımlanmış.
Antik Mısır’da da RA ve AMON, güneş, hava ve gökyüzü tanrısı idi. Firavunların ölümden sonra kayıklara binerek yukarı Nil vadisine gideceği düşünülerek ‘MASTABA’ yani piramitlerin galerilerine uzun kayıklar konulurmuş.
Uzun dönem çok tanrılı yaşam MISIR’da sürdü. Ta ki Firavun AMENHOTEP eline gücü alıncaya dek. Firavun AMENHOTEP çok tanrılı yaşamı bırakıp tek tanrılı dini seçince, rahiplerin işine gelmedi. Çünkü ellerinde güç kalmadı. Bu nedenle halkı firavuna kışkırtmaya başladılar. Sonunda çok genç yaşta Firavun AMENHOTEP, ülkeye yeni inşa ettirdiği baş şehirde vefat etti. Vefatından sonra Mısır tarihine mal olmuş TUTANKAMON‘un annesi NEFERTİTİ, bir müddet Mısır’ı yönetti, ve çocuk çağında ülke yönetimini TUTANKAMON’a devretti. Hatta Firavun Amenhotep( AKHENATON) ile eşi Nefertiti’nin kardeş olduğu söylenir. Tek tanrılı yaşam, rahipleri rahatsız ettiğinden, çok tanrılı dine geri döndüler. Ancak Tutankamon’un 19 yaşında ölmesinin arkasında neler olduğu bilinmemekte.
Birçok medeniyetin yaşam sürdüğü Anadolu’nun kültürü içinde yazılı kalıntılardan öğrenilen bilgiler ışığında, bu kültürlerin izlerini güncel yaşamda da bulmanın mümkün olduğunu düşünmekteyim. Tanrıların arabalarının izlerini Anadolu’da yer yer yakalamaktayız. Halk en fazla neden korkar? Halk çok iyi bilmediği, müspet ilim olmayan konularda, başkalarının ikna edici sözlerinden korkarlar. Yurdum insanı saf ve temizdir. Sizin ikna edici sözlerle ‘ Tanrı nezdinde bu yaptığın doğru değil, bu nedenle secde edip tanrıdan mağfiret dilemen gerek’ dersen, eğer sana inancı varsa, dediğini yapar. Bu kadar saf ve temizdir Anadolunun insanı. Bu nedenle asırlarca çok tanrılı dini benimsemiştir.
Ülkemde birçok siyasi parti kendi parti kuruluş bildirgesinde hangi çizgide siyaset yapacağını belirtmiştir. Kimi parti kuruluş amaçlarını, kelime oyunları ile üstü kapalı sözlerle ifade ederler. Mesela 21 sene evvel Abdullah Gül’ün kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, ülkeye hem adalet getireceklerini, hem de önceliklerinin Kalkınma olduğunu kuruluş bildirgelerinde ifade ederek vücut buldular. Daha sonra kısaltarak AK PARTİ adını kullanarak, AK kelimesinin yani’ temiz’ anlamının arkasına saklanmaya çalıştılar. Halkı hala icraatlarının temiz olduğuna inandırmaya çalışmalarını seyretmekteyiz.
Bir başka partiyi ele alalım HÜR DAVA PARTİSİ. Bakın bu partinin de isminin kısaltılması HÜDAolarak vücut bulmakta. Aslında HÜDAkelimesinin TANRI anlamına geldiğini bilmeyen yoktur. Yani saf ve temiz Anadolu insanının bilinç altına ‘tanrının partisi’ konusunun işlendiğini görmekteyiz. Ümmetçi olduklarını ifade etmekten çekinmeyen bu topluluğun, milliyetçiliği ayaklar altına aldıklarını görüyoruz. Anayasanın ‘ilk dört maddesinin değiştirilmesi teklif bile edilemez’ konusunda ise ‘akla ve mantığa uygun değildir’ diyebilecek kadar cüreti, bir tepeden aldıklarına inanmaktayım.
Böyle düşüncelerin arabalarına kimlerin bindiğini her gün ibretle seyretmekte olduğumuzu, tanrının arabası diyerek nelerin neye feda edildiğini izlemekteyiz diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.