A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

İLKELER İLKESİ ÖZGÜRLÜK

Kategori Kategori: Felsefe | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Çoşkun Özdemir | 02 Nisan 2023 21:16:59

Bu üç büyük adamın söylemiş olduğu bu üç güzel sözdeki düşünsel öz aynıdır. Kant özgürlüğün önündeki engelin aklı kullanmaktan duyulan korku olduğunu anlamış, Hegel özgürlüğün evrensel biçimiyle insanlığın asıl hedefi olduğunu görmüş, Atatürk ise o evrensel amacı kendi karakteri olarak olgusallaştırmıştır.

“Aklınızı kullanma cesaretini gösteriniz.”  Kant 
“Tinin ereği özgürlüktür.”  Hegel 
“Özgürlük benim karakterimdir.”  Atatürk 


Büyük adam, büyük adam diyoruz da nereden alınıyor bu sıfat ya da kim tarafından veriliyor? Büyüklük gibi bir sıfatı paydalarına koyduklarımızın paydasında, içerik olarak ne vardır? “Büyük”, nesnel bir ölçüte vurulabilecek bir şey midir, yoksa herkesin öznel ölçütü müdür bu değeri veren? İnsanların yaptıkları işler, yaşamlarını adadıkları ideallerin kendisi mi büyüktür, yoksa büyük adam oldukları için mi bu büyük idealleri taşırlar? Elbette bu iki yön ayrı, ayrı değil iç içedir ve bütünün parçaları değil parçalanmamış halde bütündürler. Bu bütünlük ise kendini tarihsel olgular içindeki özgürlük idealinin somutlaşması ile gösterir.

Büyük tarihsel olaylar ve büyük İnsanların büyüklüğü, kaynağını, ‘nere’den, ‘ne’den, ‘nasıl’ alacak ve kaynak niçin başka bir yerde değil de orada bulunuyor olacak? Neden bir başka şeye değil de ona bağlı olacak ve neden bir başka şekilde değil de böyle olacak? Bu soruların yanıtı ile Atatürk’ün eyleminin özünün bağını kurabilirsek, onu ussal dizgesinde ve kaynağında kavramış olacağız. Bu öz, özgürlük idealidir.

İnsan tanrısal bir varlıktır; kendini öteki nesnelerden ayırır. Bu ayırma, onlardan kendini koparma yetisi, bilme için ilk ve zorunlu adımdır. Nesnelerle ilgili, onların dışında kalarak, onları oldukları haliyle ve öznel bir şey katmadan düşünüp bilme imkânının koşulunu böyle oluştururuz ve bundan sonraki adım onu bilmektir. Töz, zemin budur, yani “bilgi”. Düşünce, nesneyi bilme yoluyla kendinin kılar, onu kendine alır, aradaki ayrımı siler. Bu ayrımın silinmesi ona olan dışsal direncin ve engelin ortadan kalkması demektir. Bu sürecin sonu, sınırlamanın yokluğu olarak “özgürlük” tür. Bu aşamaların her birini ötekine bağlayan şey, keyfiliğin çürük bağı değil, zorunluluğun sağlam zinciridir.

Biraz açarsak şöyle de diyebiliriz: İnsan diyalektik bir varlıktır. Ya da ikili birliktir. Hem hayvan hem tanrı hem doğal hem tinsel hem bilen hem bilmeyen. Bu gerilimi hep aşmaya çalışacaktır. Hayvan yanı onu hep aşağıya doğru çekecek, düşünen yanı bu aşağı inişe direnç göstererek doğal güdülerin egemenliğine başkaldıracak ve orada kalmayı onuruna yediremeyecektir. Bu kendini aşma çabası tüm tarihin de gelişiminin ve diyalektiğinin kaynağıdır. Gerilimin altında yatan enerji onun yeteneklerinin açılmaya yazgısından alınır ki, bu us’tur ve us’la gerçekleşir. Bu yeteneklerin gelişimi demek onun kısıtlılığının ve sonluluğunun aşılması çabasıdır. Doğa ve toplum içinde özgürce gelişimi kısıtlanan şeyler esas olarak bilgisizlik, gelişmemiş ahlâk ve estetik duyu yoksunluğudur. Bu alanlarda işleyen yasalar, aynı zamanda insanın kendi yasaları, “düşüncenin yasalarıdır. İnsanın, kendi dışında yasaların, kendi kafasındaki yasalarla aynı olduğunun farkındalığını ele geçirişi özgürlük duygusudur. Bir başka ifade ile insan aklı ve doğadaki akıl, insan aklı ve toplumsal akıl, insan aklı ve estetik akıl olarak bölünmüş olmanın üstesinden gelmek, bu bölünmüşlüğü “bire indirgeyerek” ortadan kaldırmak, bütün amaç budur, özgürlük de budur. Ve aradığımız temel ilke de budur.

“İlke” ilk sözcüğünden gelir. İlk demek önce demektir; önce o olacak, daha sonra başka şeyler. İlkeler bir tür tohumdurlar; gövde, yapraklar ve çiçekler ondan çıkacaktır. Olanlar, yapılanlar hangi tohuma (ilkeye) bağlı iseler ona uygun sonuçlar olarak ortaya çıkar. Zemin oluşun zorunlu koşuludur, böylece ilke aynı zamanda akışta hareket eden “akıl”dır.

Atatürk’ün İlkeleri dediğimiz, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, devrimcilik, devletçilik, laiklik ve halkçılık ilkelerinin de bağlı olduğu bir ilke vardır ki bu sonsuz ilkedir (özgürlük). Yoksa bu ilkeler kendi başlarına tarihsel, yani geçici; bir dönem için değerli ama yine de yitip gidicidirler. Bu yitip giden ilkelerin kalıcı anlamını hep var olan ve yitmeyen sonsuz bir ilke üzerinden görürüz. Geçip giden, kendi görevini yapan bu ilkeler etkilerini bağlandıkları bu ana ilkede yaşatırlar, korurlar. İşte bu ilke “tinin ereği olan” ve Atatürk’ün “karakterimdir” dediği özgürlük ilkesidir. Öteki ilkeler bu ilke var olsun diye bulunurlar, varlıklarını ona borçludurlar, ona hizmet ederler, onun içinvardırlar ve ereğinde tümü onun içinde vardırlar. Sondan başa doğru gelirsek yine aynı sonuca ulaşırız. Özgürlük ilkesinin kabuğunu kırıp açtığınız zaman, onun içinden çıkacak olan ilkeler, sultanlığın yerine cumhuriyettir; zümrelerin imtiyazlı olduğu bir toplum değil, herkesin halk (vatandaş olduğu) bir toplum, dinsel dogmatik yasalar yerine laik, eskiyince değiştirilebilen yasalarla, aynı zamanda sürekli yenileşme ve değişimin ifadesi olarak devrimcilik ilkesinin yaşadığı bir toplum… Ama sadece bunlar da değil, bunlara benzer daha birçok geçici ilke vardır ki, bu ilkeleri içinde taşıyan anaç ilke özgürlük ilkesidir. Öteki tüm ilkeler bu amaç için vardır, hepsi özgürlüğe hizmet eder ve eğer onların bağlandığı özgürlük ilkesini kaldırmış olsaydık, bütün öteki ilkeler anlamsız bir dizgenin başıboş öğeleri olarak düşünsel çerçöp olacaklardı.

Çoğu zaman, bu ilkeleri zemininden ve ereğinden kopararak kendi başlarına soyutlanmış olarak anlamaya çalışırız ki böyle bir tutum az rastlanan bir şey değildir. Bu tutum Atatürk’ün düşüncesini sadece anlamamak sonucunu doğurmaz, aynı zamanda bu en yüksek insanlık ideali olan özgürlük idealinin de değerinin anlaşılmasını olanaksızlaştırır.

Kuşkusuz burada değerler sorunu gündeme geliyor. Değerler; erdem, cesaret, dürüstlük, adalet, vicdan gibi belirlenimleriyle ahlâk ya da toplumsal alan; gerçeklik arayışında ısrar, bilimsel tutumdan sapmayış ile mantık, matematik ve doğal bilimler alanı; güzeli kendine yaraşır bularak onun yaratacağı sonsuzluk duyusundan vazgeçmemek ile estetik alan ile çevrelenebilir. Her alanın içerdiği birçok değer vardır, ama bu birçok değerin tümü de o her bir alanın adı ile tümlenir. Böylece en genelde değerleri, bilimsel, ahlâki ve estetik değerler olarak toplamak mümkündür. Kuşkusuz bu üçlü yapı da bir alt kümedir ve üçü birlikte özgürlüğün zemini olarak tek bir kümedirler.

İnsan özgürlüğe yeteneklidir, ama doğuştan özgür değildir. Doğuştan sahip olduğu bu yeteneği gerçek kılmak için alacağı uzun ve meşakkatli bir yol vardır. Tüm insanlık tarihinin acıları, bu amacın içinden geçtiği ortamların, koşulların zorluklarının doğurduğu acılardır. İnsanın bu yeteneği ve amacının politik alana taşınmasında en büyük katkı başta Rousseau olmak üzere Fransız Devriminin düşünsel hazırlayıcılarından ve pratik olarak Fransız Devriminden gelmiştir. Atatürk bu devrimin çocuğudur ve tüm insanlık tarihinin bu en soylu ilkesi, “Akıl kendi dışındaki tüm otoritelerden kendini kurtarmadıkça insanlaşmak olanaksızdır” ilkesine kaderlerini bağlayanlar, büyüklüklerini kaderleri yaparlar.

Tarihsel sıfatına lâyık bütün toplumsal olaylar özgürlüğün gerçekleştirilmesi hedefine yöneliktir.

Yazık ki Atatürk’ü anlamak her bilinç için dolaysız olarak olanaklı değildir. Anlaşılacak şey biliniyor demektir, biliniyor olmak ise o belirlenimleri tarihsellik içinde gelişen insanın özü ile ilişkilendirmek demektir. Önce kendi dışında hiçbir otoriteye bağlanmayan, gücünü sadece kendi yasalarından alan dik başlı bir akıl; neyin değerli, en değerli olduğunu bilen yüksek bir ahlâk ve incelmiş bir estetik duyarlılık “büyük “olanı anlamanın zemini, yani koşullarıdır. Bu zeminden hareket etmeden ulaşılacak tüm sonuçlar, olsa olsa hayali yücelikler ya da içeriksiz kinler olarak kof birer slogandırlar.

Kof Atatürkçülükte olduğu gibi Atatürk karşıtlığının da altında yatan, bu bilinç ya da anlayış düzeyinden yoksun oluştur. Bu iki tutum da bu noktada aynı zeminden kaynaklanırlar ve ortak bir öze sahiptirler. Başka bir ifade ile: Birinde öznel bir hayranlık duygusu, ötekinde ise öznel bir kin; her ikisinde de ortak olan, ustan yoksunluk olarak, öznellik paydasında özdeşliktir.

Atatürk’ü anlamak insanın ussal gelişim tarihini anlamakla olanaklıdır. Bu tarihin içinde hep dingin olarak bulunan ve öteki her tarihsel oluşun devindiricisi olarak kendini sürdüren özgürlük ideali, onun ilkelerinin yaşamsal gücünü aldığı canlı çekirdekti. Bu çekirdekle bağ kurarak yaşamak Atatürk’le anlamdaş yaşamaktır.


Not. Kemalizm, Atatürkçülük gibi sıfatlar hiçbir düşünsel çekince yaşanmadan her önüne gelen tarafından kullanılır. Bu sözcükler kavramsal düşünceye özgü değildir, nesnel içerikleri yoktur, o yüzden kavram değildirler. Kim ki, kendi düşünsel tutumunu bu yüklemler ile tanımlıyorsa öznel tutumunu kastediyordur, bir başka anlatımla kavramlara yükledikleri içerik kendincedir. Atatürk, pozitif kültür içindeki dogmatik olanın karşıtı olarak usun yolunda yürümeye, ussal olana bağlanmaya ve ussal olanı yapmaya çalışmıştır. Yaşamda böyle bir tercih yapan herkesin bir " izimi" olamayacağına göre Kemalizm de olamaz. Her izim kendine özgü kapalı ve bütünsel bir sistemi anlatır. Kemalizm, Atatürkçülük gibi adlandırmaların her biri onu kullananın öznel niyeti anlatacağından ortaya kapalı bir sistem değil bin bir çeşit Atatürkçülük çıkar, bu da nesnel ilkenin, ussal olanın öznel ya da kişisel tutumlar içinde yitmesi sonucunu doğurur. Bu sonuç ise bilimsiz, kavramsız düşüncelerin evreninde ya da düşüncenin ışığının söndüğü yerde özne olmayan öznelerin, nesne olmayan nesnelerin olmayan ilişkilerini yaşatır.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git