|
|
56 YIL ÖNCE YAZILDIKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 19 Mart 2023 06:24:00 Ümit Hassan’ın vefatını izleyen günlerde, 1966’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenci olduğumuz günlerde yayınlanan Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) yakın siyasi dergi Dönüşüm’ün ilk sayılarında yazı işleri müdürlüğü yaptığı için, derginin yayınlanan sayılarına bir göz atayım, Ümit’in yazdığı ve/veya çevirisini yaptığı makaleleri okuyayım veya yeniden okuyayım dedim. Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV) arşivinde derginin yayınlanan oniki sayısını buldum. Yayınlanan yazılara ve Ümit’in çeviri ve katkılarına baktım. Birkaçını okudum.
Ümit’e ve yaptıklarına ilişkin yazacaklarımı şimdilik daha sonraya bırakıyorum. Derginin 20 Ocak 1967 tarihli onbirinci sayısında Abidin Dino’nun ön kapakta duyurusu yapılan “Tırmanma” başlıklı makalesine rastladım. Derginin son sayfasında/arkakapağında sunulan makale, Vietnam savaşına o günlerde gittikçe boyutlanan, genişleyen uluslararası muhalefetin bir unsuru gibi değerlendirilebilir. Bu makale aynı zamanda sanki son aylarda, son bir yılda yaşadıklarımıza da belli bir ölçüde açıklama getiriyor. Özellikle “tırmanma”, “denetim altında tırmanma”, “denetim dışı tırmanma” gibi konularda. Hele Ukranya-Rusya savaşının ABD-Rusya savaşına, “denetim altında tırmanmaya” deviniminin/dönüşümünün söz konusu olduğu bugünlerde. Bu makaleye Abidin’in yazılarının toplandığı kitaplarda rastlamadım, bu açıdan da Abidin Dino makalelerine bir ek, bir katkı olur umuduyla burada aynen aktarmak istiyorum. İlginizi çekeceğini umarak. Makalede okuyamadığım bir-iki kelime oldu, bu kelimeler için önerimi parantez içinde belirttim. Abidin’in çizgilerini de es geçmeyelim. Derginin o sayıdaki künyesini de makalenin sonuna ekledim. Aynı sayıda ilk sayfada Çetin Altan’ın “Sosyalistlere Mektup” başlıklı makalesini, Can Yücel’in “Özeleştiri”sini (s. 4), daha sonra Yaşar Kemal’in “Dedikodu” başlıklı katkısını da (s. 7) öneririm. Diğerlerini de : Derginin yayınlanan sayılarının tümüne bakmak isterseniz TÜSTAV DÖNÜŞÜM diye yazıp tıklayın yeter. TÜSTAV arşivi bir hazinedir, aklınızda bulunsun. ABİDİN DİNO’NUN MAKALESİ : TIRMANMA Askerî bir Amerikan deyimi olan “tırmanma”, Amerikan stratejisinin uzun düşünüp taşınmalardan sonra ortaya attığı bir buluştur. Düşünce deyip geçmiyelim. Amerikan düşüncesi; eğitilmiş, somut yöntemlerle etkili kılınmış, bol ödeneklerle sapmalardan korunmuş, bir de elektronik makinalarla yücelmiş bir kavrama ürünüdür, öyleki, Amerikalı yöneticiler, dünya sorunlarını karşılamak yolunda, milyarlarca hesapları bir solukta çözüveren elektronik beyinlerle çalışırlar. Bu düşünce araçlarının tek kusuru, “beslenme” olanaklarıdır. Bir çözüme varmak için elektronik beyin ancak sunulan verilere göre karşılık verir. Baş döndürücü bir nitelikte olan bu araçlar, “beslenişe” göre işler; herhalde budur aksayan Amerikan savaş makinasında. İri iri Pentagon düşünürleri, öylesine çıg besiler veriyorlar ki güzelim “computor”lar, neylesin. 20. Yüzyılın tekniği, rengarenk lambalar, düğmeler, milyarlarca sayı kusan teller (iyi okunamayan bir kelime : belki teller. MŞG), boşuna... Pentagonun, o yüce kışlanın düşüncesi, şaşılacak kadar tutarsız sonuçlara varıyor çoğunlukla, oysaki bir “felsefesi” bile varmış... Hey gidi felsefe hey! Heraklit, Dekart, Hegel derken, bir de Pentagon felsefesi çıktı başımıza! Emin olun ki gülünecek bir şey yok, hayatımızla oynanıyor bu kez. Evet, Amerikan askeri felsefesi, “tırmanmada” karar kılmış bulunuyor. “Tırmanma” nedir? Tırmanma, özellikle atom harbi alanında, düşmana karşı derece derece uygulanacak bir yıkım sistemidir. Tırmanmanın tekniği, tıpkı ortaçağ işkence yönteminde olduğu gibi, karşı tarafa gittikçe ağırlaşan acılar vermek. Amerikan savaş “doktrini” (İşin içinde doktirn de var !) düşmana hepten saldırmadansa, önce çevresinden başlayıp, bombalama alanlarını adım adım yaymaktır. Bu doktrine göre önce çevre memleketler nefesten kesilecek, yavaş yavaş da ilmik daraltılıp düşman tüm boğulacaktır. Amerikan atom savaşı doktrinine göre savaş, önce birbirine düşman üsler taşıyan çevre ülkeler arasında gelişecek, o alanda bitirilmesine çalışılacaktır. Amaç, Amerikan kıtasını savaştan korumak, işi gerektikçe bir “basamak” ilerletip, “tepelere” tırmanmadan bitirmektir. Besleniş mantıklarına göre, bunu salık veriyorlar elektronik makinalar. Atlantik Paktı memleketleri, NATO, CENTO müttefikleri, bu ilkeler çerçevesinde birleşmişlerdir, üsler siyaseti de bu felsefeye göre düzenlenmiştir. Çalışmalar bu mutlu anlayış ortamı içinde uzayıp giderken, önce aynı stratejiyi kabullenip, sonra kesinlikle tepen ilk memleket Fransa olmuştur. Fransız ordusu Amerikan harp doktrinini kendi milli çıkarları bakımından yeni baştan tartmış, bir de bakmış ki, ister elektronik beyinle, ister babadan kalma Descartes’cı mantıkla, ister düpedüz sağduyu ile, hep aynı sonuca varılıyor! Amerikanın tırmanma doktrini saşılacak kadar bencil ve kof bir doktrindir, bundan kesinlikle sakınıp, her türlü ilgiyi kesmekten, hem de saniye kaybetmeden bunu yapmaktan başka çare yok. Pentagon düşünürlerini pek ama pek çok üzen bu davranışın dayanakları nelerdir? Nedenler sokaktaki adamın yekten anlayacağı kadar açık : Sosyalist memleketlerin geniş çevresinde kopacak bir savaşta, bütün üsler ve bu üsleri barındıran ülkeler, birkaç yüzyıl boyunca kendini toparlayamayacak ölçüde kasılıp kavrulacaklardır. Bütün bitki, hayvan ve insanları ile yok olacaklardır. Başka bir deyimle, millî varlık olarak haritadan silineceklerdir. Amerika ister savaşı kazansın, ister yitirsin, çevre memleketler için çözüm (sonuç ? MŞG) aynı olacaktır. Konu tartışılır, su götürür soyut bir varsayım değildir. Bu şartlar içinde bomba stokları, yıkıntı güçleri, üs serpilişleri, insan dağılımları hesaba katılınca, çevre memleketler için yokolma, kaçınılmaz bir sonuç... Fransa’ya göre hiç bir “yardım”, Amerika’nın müttefikleri için, millî varlık kadar değerli olamaz. Böylece Fransa, Amerikan üslerini kaldırmış, bir de kendi vurucu gücünü kurmuştur. Özel vurucu güce ihtiyaç var mı, yok mu ? Bu ayrı bir konu. Görünüşe göre, büyükler arasında “korku dengesi” kurulmuş olduğuna göre, ayrıca küçük “vurma güçleri” katmak hem gereksiz, hem pahalı, hem de silâhsızlanma işine yeni zorluklar katmaktan başka bir sonuç vermez. Bize gelince, millî çıkarlarımızı korumak için tutulacak yol besbelli : Yabancı üslerden arınmak, milli bağımsızlık niyetlerini eyleme çevirmek, Atatürk’ün “hattı müdafaa yok, sathı müdafaa var” ilkesini yeni şartlara göre ve yeni yöntemlerle uygulamak... Kurtuluş Savaşının öğretilerinden doğan bu deyim, gerçekten de Türkiye’nin gelecekteki savunma yöntemini açıklıyor. Yabancı derslere ihtiyaç kalmadan yaratıcı gücümüze inanıp uzmanlarımızın buluşlarına güvenmeli. Türkiye’nin atom görüşü üstüne halkın bilgisine ulaştırılmış açıklama var mı? “Sathı müdafaa”nın yeni gerekleri üstüne halka bir şey söylenmiş midir? Bu konularda geniş tartışmalar, derinlemesine incelemeler, demokratik yaşantının öncelikle ele alacağı sorunlardır. (iki kelime okunamadı, Dirim kalım mı? MŞG) yolları seçilirken iki davranış vardır, biri Enver Paşacı gizlilik, diğeri Atatürkçü açıklık. Birincisi bizi haberimiz olmadan Dünya savaşının uçurumuna yuvarlamıştır, ikincisi halkla beraber, bilinç içinde kurtuluşa ulaştırmıştır. Bugün hangi yolu seçiyoruz? Açıklık getirmekte binbir yarar var, sanıyoruz. Tırmanma konusuna dönelim. Tırmanma deyimi klasik silahlarıda kapsıyor. Hava bombardımanları, “klasik” araçların milli kurtuluş savaşlarına karşı en geniş biçimde uygulanan savaş aracıdır. Doğrudan doğruya savaşanlara karşı, savaşa yarayacak yollara karşı, savaşta korunacak depolara karşı hava akımları uygulanır. Bu sınırlı hedefler çok geçmeden genişler, genişledikçe de bombardıman askeri bakımdan etkisiz kalır. Bu genişlemenin nedeni, kurtuluş savaşlarında “asker” ve “sivil” ayırımının anlamsızlığındadır. Çetecilere karşı başlanan sindirme savaşı, bu yüzden yerini bir ulusa saldırma savaşına bırakmıştır. Tırmanmanın (isterseniz bunu iki kanatlı bir merdivene benzetebiliz) iki yüzü vardır; saldırganın çıktığı her basamağa karşılık kendini savunan ulusun da daima çıkacağı bir basamak vardır. Karşı karşıya gelen iki gücü karşılaştıralım : Saldırganların ordusunda ülkü yoktur, savaş dış etkenlerle sağlanmıştır, saldırgan yabancı bir çevre ortasındadır, yurdundan kopuktur. Para, içki, kumar, fuhuşla oyalanır. Savunanların ordusunda kararlılık ve bilinç vardır, kurtuluş ülküsü içten gelmedir, inançla eylem millî toprağın bütünlüğünden güç alır, savunanlar tarihten gelen bir süreklilik içinde geleceğin umudunu taşırlar. Böylece elektronik savaş tekniği, yoksul köylünün buluşlarına çarpar ve duraklar. Hava bombardımanlarına karşı savunma, yol ve köprüleri onarma, geceden yararlanma, şehirde bulunan hizmetleri dağıtma ve saklama, endüstrileri serpme ve gizleme gibi konular halkın yardımı ile, düşmanın savaş planlarını allak bulak eder. Millî kurtuluş hareketlerinin taktik ve stratejik özellikleri, diğer silahların tırmanma olanakları, bu yazının çerçevesine sığmayacak kadar geniş bir konu. Ayrıca dünya siyasî ilişkilerinden doğan destek bulma ve silâh bakımından donatılma olanakları da incelenmeğe değer. Milli kurtuluş savaşlarında modern silâh edinme konusu çözümsüz kalmıyor ama, söylemek istediğim başka. Tırmanma olayında gün geçtikçe önem kazanan yeni bir durumdan söz açmak istiyorum. Bu yeni durum Pentagon uzmanlarının olduğu kadar devlet sorumlularını ve hepsinin üstünde Amerikan halkını ilgilendirir. Bu sorunu hesaba katmayan elektronik hesap makinalarının yöneticileri çok geçmeden soğuk terler dökeceklerdir. Bunu açıklamak hem Amerikan halkına hem barışa hizmet etmektir. Sahte dostların, dalkavukların, ödenekli danışmanların görmemezlikten geldikleri bu fırtına başlangıcı çok geçmeden hem Pasifik, hem Atlantik sahillerine doğru yönelen bir tayfuna dönüşecektir. Yalnız Amerikan kıtasında değil, Amerikalıların bulunduğu her noktada onarılmaz yıkıntılar yaratacaktır. Ne masal misali “breefing”lar vermek, ne koşar adımla alarmlara geçmek, ne yedi kat yerin dibinde betonlu sığınaklara kaçmak, ne önüne gelene milyarlar dağıtmak, ne atomlu denizaltılarını aylarca deniz dibinde gezdirmek, ne atomlu hava filolarını gece gündüz havada bulundurmak bir yarar sağlayacaktır. Amerikan “tırmanma felsefe si” nin göremediği gerçek, yeryüzünde bütün insanların tırmana tırmana önce irkilmesi, daha sonra tiksinmesi, nihayet, kısacık ve korkunç bir kelime ile Amerika’ya karşı KİN (Büyük harfle yazan Abidin Dino’dur. MŞG) bağlamasıdır. Bu çapta bir duygunun kaç megaton ettiğini hesaplamak, hiç bir “computor”un harcı değil. Dün nazi siyasetine duyulan nefret Hiroşima bombasına bedelse, bugün Amerikan siyasetine karşı başgösteren tepki tüm hidrojen bombası stoklarından daha güçlü. Amerikalılar bu duyguyu bir düşman oyunu sanmasınlar, çeşitli ulusların çeşitli katlarında kendiliğinden beliren kin, öylesine büyüyorki, bunu duygusal planda tutmak hiç kimsenin elinde olmayacaktır. Amerikan başkanları yapmacıksız bir barış siyasetine karar vermez, bombardımanları kesmez, Cenevre konferansının kararlarını uygulamaya yanaşmazsa, dünya halk oyu tırmanma merdivenini eşi gorülmemiş biçimde devirecek, aldatılmış Amerikan halkı da bunun hesabını yöneticilerinden soracaktır. Vietnam duvarlarını tırmanmaya kalkışanlar tepesi taklak düşeceklerdir. DÖNÜŞÜM,
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|