A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

FAHRİ PETEK SERGİLERİ VESİLESİYLE : “Fotoğrafcılık Bende Çok Eski Bir Tutkudur”

Kategori Kategori: Makale | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: M. Şehmus Güzel | 19 Ocak 2023 06:21:12

“Fotoğrafcılık bende çok eski bir tutkudur” diyen Fahri Petek’in fotoğraf merakı çok erken başlıyor: Fahri Petek: Bir Hayat, Üç Can başlıklı kitabımı hazırlarken yaptığımız uzun ve eşi bulunmaz söyleşilerimizden birinde Fahri Baba ilk ve orta okul günlerini anımsarken şunları anlattı: “İlkmektebe yanılmıyorsam 1928’de başladım. Altı yaşındaydım. O yıllarda arkadaşlarım Vahittin, Hilmi, Mahe ve bir de Sami.”

Çocukluğunda Fahri Petek’in sonraki yıllarında da sürecek olan bir merakı baş gösteriyor :
“Çocukluğumda eski körüklü bir fotoğraf makinam vardı, çok fotoğraf çekerdim.”
Bu makinayı kim hediye etti? Amcası Mehmet Bey mi? Annesi Nebile Hanım mı?
Fahri Petek anımsayamıyor. Bana gelince ben de bilemiyorum. Ama şunu biliyorum :
Fahri Petek’in fotoğrafçılık, fotoğraf sanatçılığı ve fotoğraf merakı giderek büyüdü.

Fahri Petek hep “Eczacı Fahri” veya “İzmirli Fahri” olarak tanınır oysa bir de fotoğraf ustalığı, fotoğraf sanatçılığı yönü var. Bu merakının, bu hakiki tutkusunun daha çocukluk yıllarında başlamış olması da çok hoş. Nitekim ilk ve orta okul yıllarında okul ve mahalle arkadaşlarıyla çekilmiş birkaç fotografı var.



Tek başına çekilmiş olanları da. Bunlardan birinde kısa pantolonlu, şık kemerli, uzun çoraplı ve kolları uzun ve beyaz gömleğiyle bir çocuk bize bakıyor, sağ elinde bir defter, belki bir kitap.

Fahri Petek ilkokulu 1933’te bitirdi. Bergama’da.

Sonra “Bolşevik” Cavit Bey’in sinemasından diploma aldı. Sonra ortaokuldan ve liseden.

Sonra İstanbul Üniversitesi Eczacılık Mektebi’nden.

Sonra Fransa’ya sığındı. Ülkede siyasi hava tufana dönüşüyordu çünkü. Hapistense gurbet dedi Fahri Petek.

Paris’li günlerini konuştuğumuz 2008’deki bir söyleşimizde yeniden fotoğrafcılık ve fotoğrafa geldik:
1949 sonunda ve 1950’lerin başında Paris’te, insanların sık sık girip çıktığı, bazen kümeleştiği Palais de Justice (Adalet Sarayı) önünde, Place de La Republique’te (Cumhuriyet Meydanı) ve benzeri mekanlarda, kadın ve erkeklerin ailecek, grup halinde veya ikişerli dolaştığı sokak, cadde, bulvar ve meydanlarda “sokak fotoğrafcıları” veya daha çok bilinen tabiriyle “şipşakcılar” vardı. Böyle bir ortamda Petek onlardan biriyle, bir İspanyol şipşakcıyla tanıştı ve yaşamı yeni bir ivme daha kazandı. İşte hemen sırası geldi söyleşimize başlıyoruz:
MŞG: Paris’e ilk geldiğiniz günlerde sokak fotoğrafcıları yaygın mıydı?

FP: Evet yaygındı.

MŞG: Sizin ve birçok başka ortak tanıdığımızın Cumhuriyet Meydanı’nda şipşakcılar tarafından çekilmiş fotoğraflarını gördüm...

FP: Çok normal. O günlerde Cumhuriyet Meydanı bizim Taksim Meydanı gibi bir yerdi. Gezeni, dolaşanı, piyasa yapanı boldu. Eh şipşakcılar da bunu kaçıracak değiller ya. Onlar da bu Meydan’da iş başındaydılar. İyi de para kazanıyorlardı. Ben de bir İspanyol ile bir müddet şipşakçılık yaptım. (...)
Anlatayım: Çok parasız kaldığım bir zamandı. Aslında Türkiye’de de çok fotoğraf çekerdim çocukluğumda. Daha ortakokuldayken eski körüklü bir fotoğraf makinam vardı. Ufak tefek bir makinaydı ama çok güzel fotoğraflar çekerdim. Yani fotoğrafcılık bende eski bir tutkudur. Ve Paris’te bu çok işime yaradı. 



Evet Paris’te uzun boylu epey fiyakalı bir İspanyol fotoğrafcı ile tanıştım. O Cumhuriyet Meydanı’nda fotoğraf çekiyordu. Ben de o sıralarda bu meydana yakın bir mekanda yatıp kalkıyordum. Göz aşinalığımız var. Bir gün Meydan’daki banklardan birinde oturuyordum. O da yorulmuş herhalde, geldi yanıma oturdu. Sohbete başladı:
-    Fotğraftan anlıyor musun? diye sorunca ben de,
-    Aslında fotoğrafçıyım, o kadar çok fotoğraf çektim ki, deyince bizimki neredeyse yerinden hopladı ve bana şunları söyledi:
-    Yahu ne diyorsun? Aman kardeşim ben geceleri çalışamıyorum ve bu işi benim yerime yapacak bir yardımcı arıyorum, sana bir makine vereyim geceleri benim yapamadığımı sen yap. Benim çekemediğim fotoğrafları sen çek. Geceleri sen kulüplere git, beylerin ve bayanların içerlerken, yemek yerlerken, dans ederlerken, göz göze dudak dudağa oldukları mutlu anlarını sen “ölümsüzleştir”.

Beş parasızdım ve ekmek kapısı böyle açılıyordu önümde. Tamam dedim. Ve bir müddet onunla çalıştım. O biraz içmeye filan meraklıydı. Geceleri çalışmak istemiyordu. O zaman ben onun kartıyla Saint-Martin ile Strasbourg bulvarlarındaki ve Pigalle taraflarındaki gece kulüplerine giriyordum, fotoğraf çekiyordum. Böylece birçok insan tanıdım. Onlarla hoşça vakit te geçiriyordum. O kulüplerde çalışan kadınlarla tanıştım, onların tüketime zorladığı heriflerle  fotoğraflarını çekerdim, o “düdüklere” kartımı verirdim, isteyenler daha sonra gelip fotoğraflarını alırdı. (...)

Böylece fotoğrafçılık mesleğiyle içli-dışlı oldum. Fotoğraf çekmenin ötesinde negatifleri yıkamak, kurutmak ve sonrası işler de vardı.

Bu iş sayesinde geçinebilmek için üç-beş kuruş para kazanabildim.

Şipşakçılık mesleğim, maceram üç, belki dört ay kadar sürdü.

Fotoğraf sanatına ilgim ise kesintisiz bugünlere kadar geldi.

O günlerde elimde hep fotoğraf makinesiyle dolaşırdım.

1950’lerde, 1960’larda bilhassa ama sonraları da çok fotoğraf çektim. Fakat maalesef bu fotoğrafların bir kısmı kayboldu. Kimi fotoğraf(lar)ım ödünç alanın elinde kaldı. Kimi dost, arkadaş, tanıdık ise fotoğraflarımı “ödünç” aldıktan sonra iade etmeyi “unuttu”. Kimi “Fotoğraflarınızı sergileyelim” diye fotoğraflarımı seçerek aldı, ama sergi açmadı.

Bu arada zaman da intikamını aldı: Bazı negatifler oturduğumuz, taşındığımız değişik mekanlarda, değişik nedenlerden, işte bir yerde rutubetten, bir yerde aşırı ışıktan, bir yerde başka bir nedenden, yani şundan bundan “bozuldular” ve o zaman onlardan ayrılmak zorunda kaldım.

Fahri Petek’in bu konuda söyledikleri aşağı yukarı bu kadar.
Hemen sonra 2008 ve 2009’da yazdığım ve adını andığım kitabımızda yayınladığım gibi (s. 265-266), ne olursa olsun yine de birçok çok iyi fotoğrafı kaldı. Bu iki safyada yazdıklarımı biraz kısaltarak buraya alıyorum:     
Kalan ve fotoğrafçılığın sanatsal bir biçimde işlendiği eserlerini Petek’lerde gördüm.

Fahri Petek’in fotoğrafa bir sanat olarak merak sardığını belirtmek gerekiyor. O yıllarda sergilenmeyen ve Petek’in neredeyse “sakladığı” fotoğraflarından bir demeti ısrarım üzerine bana gösterdi. İşte izlenimlerimi aynen aktarıyorum, adını andığım kitapta ve sayfa 265’te olduğu gibi:
Petek’in fotoğrafları çok güzel. Bugüne kadar sergilenmemiş olmaları büyük bir şansızlık. Hâlâ sergilenmeleri mümkün. Çünkü tam sergilenecek eserler bunlar. (Bu satırların yazılmasından 13-14 yıl sonra Petek’in eserlerinin ülkesinde, öz canı gibi sevdiği Türkiye’sinde sergilenmesi bu işe emek verenlerin bir kusuru düzeltmek, bir boşluğu doldurmak arzusu biçiminde de değerlendirilebilir. Fahri Baba bu sergiyi görebilseydi ne iyi olurdu. “Geç olması hiç olmamasından iyidir” fransız özdeyişi yardımımıza koşuyor.)

Petek sanatsal fotoğfafcılık işine, Paris’te bio-kimya dalında öğretim üyesi olarak çalıştığı Eczacılık Fakültesi’nin hemen yanı başındaki  Luksemburg Bahçesi’nde başlıyor:
Luksemburg Bahçesi’nin bilinen havuzunda kağıttan kayıkları çekmiş: Uzaktan kumandalı olanları henüz piyasada yok, ama balonlarıyla ve rüzgarın keyfine ve kendi kaderlerine terkedilmiş oyuncak yelkenliler var:  36 ve 44 numaralı olanlar sıkı bir yarış içindeler: Fotoğraflar ispatlıyor.

Havuzun çevresi silme dolu: Bu yarış kaçırılamaz asla! Boş bir koltuk veya boş bir sandalye bulmak maalesef nâ-mümkün. Sağlık olsun. İzleyelim ayakta her şeye rağmen.

Paris’in tarihi binaları, anıtları ve tarihi yüzleri de var Petek’in eserlerinde. Binalar terkedilmişlercesine yalnız ve ağlamaklı. Kimi geçmiş günlerin yasını tutuyor sanabilirsiniz. Geçmiş geçmiştir çünkü. Bir daha gelebilemez çünkü: Ne o sesler, ne o müzik, ne o insanlar. O nedenle olmalı kimi tarihi eser apaçık küsmüştür işte, “Alacağınız olsun!” dercesine yaşayanlara sırtlarını dönmüşlerdir. Petek’inki Tarihe tanıklık.

Petek’in fotoğraflarındaki tarihi yüzler birer portre, birer vesikalık gibi alınmışlardır. Sanatçı burada imzasını böyle atmıştır. Bu yüzler tarihi yüzlerdir ama düş kuran yüzler değildir. Bu yüzler düş kurmaz diş kırarlar. Kelle uçururlar. Kafa, kol, baçak keserler. Giyotin bir fransız buluşudur. Doktor Giyotin başka işle değil hızlı öldürme meselesiyle ugraşmak zorunda kalmıştır.

Neden? Nasıl neden?

Unutmamak lazım kardeşlerim: Şiddetin başkentindeyiz çünkü. Şiddetin ve acıların başkentindeyiz çünkü. Tarihe tanıklık. Yine.

Sonra. Paris’in denizi yoktur ama Başkent’in “su” ile özel bir ilişkisi vardır. Bu da tarihidir. İşte o nedenle ve kaçınılmaz bir biçimde Seine üstüne atılmış, serilmiş, boylu boyunca uzatılmış köprüler gelir. Ama lütfen dikkat: Açı burada alışılmışlardan çok farklıdır. Sanatçı imzasını böyle atar burada. Köprünün altından turistleri gezdiren bir “bateau mouche” geçer. Veya bir “vedette”. Bir “Paris-Tour Eiffel” seferine ne dersiniz?

Birlikte geziye çıktıklarınızı iyi seçemediyseniz geziniz sıkıntılı olmaya adaydır diyebilirim, ısar ederseniz. Fotoğraf konuşuyor. Ben değil.

Petek’in Paris fotoğraflarında sandallar, kayıklar var. Dizi dizi. Kimsesiz. Burası ne İzmir’dir çünkü, ne İstanbul. Ne Rami ne de Bergama. Kayıkçılar kimbilir neredeler? Kızanlar da nâ-mevcud.    
 
“Takalar geliyor” sonra. Altısı yanyana, biri epey uzakta, cezalandırılmış gibi. “Allı morlu takalar” mı bunlar? Belli değil, çünkü siyah ve beyazın dışında renk yok. Fakat tıka basa dolu oldukları besbelli, üstleri zehir zemberek kapalı. İşte yine de hamarat bir kadın veya belki bir erkek beyaz çamaşırlarını (beyaz olduğunu nereden çıkarıyorum? Fotoğrafların siyah-beyaz olmasından herhalde) üçüncüsünün sırtına asıvermiş, yanyana, hafif bir rüzgar olmalı, sakin sakin sallanıyorlar.

Ve kaçınılmaz olarak balıkçılar: Fahri Petek’in fotoğrafında iki kişi var, oltalar atılmış, heyecan ve sabırla bekleniyor. Balıkçılık sabır işidir. Bunu çok iyi bilir Petek: Normandiya’da “denizden deryaya” ulaşmıştır, balıkçılığın girdisini-çıktısını “yutarak”: İstanbul balıkçıları “Denizle pazarlık olmaz!” derler. Petek bilir. Paris’te balıkçılar çeketlerinin yakalarını kaldırmışlar. Mevsim serin. Hemen oradaki şarap şişesi mi? Şarap mezesiz çekilir akşamların sabır saatlerinde. Paris’te. Seine kıyısında. Fotoğraf çok şık.   

Sonra sırada inekler. İnekler ölümsüzleştirilmiş bir fotoğrafta ölümcül bir dünyada perişan. Sütleri alınınca anaların, yavrular gelip analarının kulağını emiyor. Emilecek başka ne kaldı ki? Burası Normandiya olmalı.

Evet burası Normandiya’dır ve Fahri Petek’in Normandiya aşkı burada böyle başladı: Fotoğraf tanıktır. T büyük harfle Tarih’e böyle not düşüldü Defer-i Kebirde.

Fahri Petek yazlık evini burada bulacak. Buraya yerleşecek yılın dinlence mevsimlerinde. Ve burada balıkçılıkla zaman geçirecek, sabrının sınırlarını genişleterek. Münevver Andaç tanıktır. Yılmaz Güney, Ugur Hüküm de. Fotoğrafları ispatıdır. Anılar yaşar.  


SERGİLER MEVSİMİ

Paris’li günlerimizden birinde Gaye Petek, babasının 1950’lerde çekilmiş fotoğraflarını ve çektiği fotoğrafları gösterirken, “Babam o sıralarda çok fotoğraf çekerdi.” diyerek bir anlamda babasının üretken bir sanatçı olduğunu da vurguluyordu.

Evet Fahri Petek sadece Paris’i, Seine’i, Normandiya’yı, insanlarını fotoğraf makinasına kaydedip Tarih’e miras bırakmadı. Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Zekeriya Sertel, İdil Biret, Cahit Kayra gibi Paris’e gelip-geçen, kısa bir süre kalan tanıdıklarının, eş ve dostunun, değerli yoldaşlarının, Abidin ve Güzin Dino, Münevver Andaç, Mehmet Nâzım, Pertev Naili Boratav ve eşi, Hakkı Anlı, Mubin Orhon, Jak Şalom, Kemal Baştuji, Komet ve nicesi gibi yerleşip kalan çok yakın arkadaşlarının, manevi kardeşlerinin birçok fotoğrafını, portresini de bize emanet etti. Bu fotoğraflar tarihe tanıklık ediyorlar. Bu açıdan da çok önemliler:
Petek’in objektifinden güleç bir Yaşar Kemal’le bir çakmak ışığında göz göze gelmek.

Hakkı Anlı’yı Petek’lerdeki bir yılbaşı kutlamasında Neriman Petek Hanımla tangoda şipşak yakalamak.

Mubin’i şişesiz bir cafe masasında ölümsüzleştirmek az şey mi?

Abidin’i Neriman Hanım’ın demlediği o çok sevdiği tavşan kanı taptaze çayı yudumlarken, yine ve değişmez Abidin’i Güzin’le dans ederken, Güzin’i Münevver’le hoşsohbette, yine Güzin’i Abidin’e sert ve açımasız bir bakış fırlatırken sobelemek az şey mi?

Petek’lerde Yaşar Kemal’i, Abidin ve Neriman Hanım’la oturmuşken ve fotoğraf makinasını “otomatiğe bağladıktan” sonra koşarak gelmiş, şömineye dayanarak ve Harcourt stüdyosunu çatlatacak bir biçimde poz vermiş Fahri Baba ile donatılmış grup fotoğrafı unutulabilir mi? Elbette hayır! Abidini’i bu toplu fotodan çıkarıp Abidin Dino ile Söyleşiler, Yazılar: Hayat ve Sanat isimli kiabıma kapak yapmam boşuna mı ? Değil: Çünkü Abidin’in en güzel fotosudur  veya en güzel fotolarından biridir. Kitabın künyesine notumu düşmüşüm: “Ön Kapak Fotosu: Fahri Petek”, (Peri Yayınları, İstanbul, 2006.)

Güne ve gecesine göre Gaye bir arkadaşıyla eve gelmiş olabilir. Belki bir akşam yemeği davetine. Yemek sonrasında çay faslı açılırken şirin arkadaşın fotoğrafı çekilebilir. Bir not ta böyle düşülür. Gaye Petek Tarihi’ne.

Petek türü portrelerdir bunlar. Bilinmeli.

Anılar unutulmaz.  

Anılar fotoğraflarla canlanır.

Hatıralar böylece tarihimize mal edilir.

Fotoğraf ustası tarihçiye destek sunar: “Al bak, der, o günlerde, o yılllarda biz böyle yaşıyor, böyle giyinip kuşanıyor, böyle çay içiyor, böyle dans ediyor, böyle eğleniyorduk.”

Kem gözlere nanik! Petek’lerde kem göze gelinmez!

İşte Fahri Petek’in hayatı: Üç canı birden kapsayan: Fahri Petek, Neriman Petek, Gaye Petek. Bu bize yeter.

Bu hayatın ve çevresinin aynası fotoğrafların ve diğerlerinin önce İzmir’de Institut Français ve Arkas Sanat Merkezi’nde segilenmesinden sonra 29 Ocak 2023’ten itibaren 26 Şubata kadar Ankara’da Institut Français Ankara şubesinde Galeri Nev’in katkılarıyla sergilenmesi sevinç verici. Kültürel zenginliğimizin bir simgesi daha. Koşun.

Bizden duyurması. Davetiyemiz bile var: Ekte sunuyoruz, yer/mekan ve zaman için. Gidip görmek, incelemek, varsa ders çıkarmak meraklısına kalıyor. İyi sergiler.

İzmir’deki serginin 12 Şubata kadar sürdüğünü de anımsatayım.
Ankaralılara, İzmirlilere, bölgelerindeki fotoğraf ve toplumsal tarih sevenlere ve diğerlerine, avarelere bile duyurulur. Koşun. Fahri Baba Herşey için teşekkürler.



Not : Petek’in yaşamı ve siyasi faaliyetleri hakkında biraz daha geniş bilgi için Fahri  Petek: Bir Hayat, Üç Can isimli kitabıma bakılabilir: TÜSTAV Yayınları, “Sarı Defter” dizisi, İstanbul, 2009, orta boy, 357 sayfa. Ha gayret. .

BİR NOT DAHA: Makaleyi bitirip gönderdikten sonra Institut Français’nin İstanbul şubesinin de 26 siyah-beyaz fotoğrafla Fahri Petek sergisini 19 Ocakta açtığını öğrendim. Böylece İzmir, İstanbul, Ankara’dan oluşan “Türkiye Üçgeni” tamamlanıyor. İyi de oluyor. 18 Mart 2023’e kadar sürecek sergiye İstanbulluların ilgisi yoğun olmaya aday.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git