|
|
KÂBUSKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 13 Kasım 2022 00:00:04 Kuşlar sustu. Kuşlar susunca bahçe, sokak, mahalle, köy, kasaba, kent, başkent sessiz kaldı. Güneş, “Ben daha çok ısıtırım” havasında, aşırı sıcaklık nobetini sürdürüyor. Kırk dereceden sonra insanlar patır patır düşüyor: Hindistan’da, Çin’de, Pakistan’da ve başka pek çok ülkede. Daha Mayıs 2022’de. Gökyüzü kimi yerde kıpkızıl, kimi yerde kirli portakal renginde, kimi yerde sarı siyah. Kimi yerde dumanlı.
Bulutlar kuyrukta. Nehirler, ırmaklar, çaylar, akarsuların her türlüsü kurudu. Tonlarca ölü balık toplandı. Tonlarcası evet çöp tenekelerini doldurdu. Nehir ulaşımı yüzde altmış, yüzde yetmiş azaldı. “Tuna Nehri akmam” dedi. Tuna’yı hiç kimse böyle görmemişti. Ne Ren’i ne Loire’ı da. Liste çok uzun. Yeraltı suları utançlarından yer yüzüne çıkamıyor. Daha düne kadar akan, değirmenlere, ormanlara, binalara, yol, cadde, bulvar, meydan ve sokaklara çalım atan yeraltı sularının yatakları boş. Susuz yataklarına girip yürüyebiliyoruz. Kupkuru ve renkli kocaman çakıl taşları göz kamaştırıyor. Böylesini daha önce hiç görmemiştik. Çakıl taşı değil sabır taşı olmalı. Kaliforniya’da, Fransa’da, İspanya’da, Türkiye’de, Portekiz’de, İtalya’da, Yunanistan’da ve daha pek çok coğrafyada ormanlar yanıyor. On binlerce hektar ateş, duman, kül. Kuşlar, karacalar, geyikler, tavşanlar, sincaplar, tilkiler, kurbağalar, kaplumbağalar ve diğerleri ve yılanların her türlüsü can derdinde, adresi belirsiz mekanlara kaçıyorlar. Yaban domuzları ormanların yanıbaşındaki yakın kasaba ve kentlere kadar girip, çöp tenekelerini devirip yiyecek arıyor. Ölümü göze alarak. Ölümden habersiz. Evler, apartmanlar, binalar, okullar, han, hamam, otel ve moteller, alışveriş merkezleri, mal mülk yanıyor. Kadın, çocuk, erkek, genç ve yaşlı insanlar evlerini terketmek zorunda kalıyor. Evleri gözleri önünde kül oluyor: O kadar emek, o kadar anı, o kadar yaşam bir anda yitip gidiyor. D-Day. Ertesi gün. Yangınlar sürüyor. Otomobile atlayıp yangından çıkıyoruz. Güneye gidiyoruz. Yönümüz belli, yerimiz belli değil. Çocuklarımıza ve torunlarımıza iletiler gönderiyoruz: Kentleri ama bilhassa büyük kentleri hemen terkedin! Zaman geçiyor. Altı saattir yoldayız, in cin top oynuyor, ne bir otomobil var, ne bir kamyon, ne bir otobüs, ne bir traktör, ne bir at arabası, ne bir fayton, ne bir TIR, ne bir insan. Ne bir kedi! Aşırı sıcak değil apocalypse. The day after. Evet. Kesinlikle. Ellerimiz titriyor. Eşim bir yudum su diyor. Şişeyi veriyorum. Bir yudum su. Bir yudum su için kavga edenler var. Su savaşları yaklaşıyor. Yüzyılın “altını” su olacak mutlaka. Birkaç saatte bir aylık yağmur. Yağmur sele dönüşüyor. Nehirler kabarıyor. Köprüleri t-aşıyor. Köprüleri yıkıyor. Sel önüne geleni, otomobil, yat, kayık, köprü, ev ne varsa, silip süpürüyor. Temmuzda, ağustosta Fransa’ya dolu yağıyor: Tenis topu boyutunda. Yarım saatte kırk santimetre dolu birikiyor Saint-Etienne’de. Çatılar uçuyor. Binalar yıkılıyor. Camlar deliniyor. İnsanlar canlarını kurtaramıyor. Pakistan’da bir günde binden çok ölü. Ülkenin yüzde otuzu su altında: Bir ülke ve milyonlarca (bir kaynak “otuz milyon” dedi) insan sel mahkumu. Sel değil apocalypse. Acele etmeyin. Sonumuz geldi. Sırayla lütfen. Doğa-Ana aşırı sömürünün acısını böyle çıkarıyor. Ekosistemi umursamayın. Çevreyi takmayın, ormanları gelişi güzel yağmalayın. Yıkın kentleri. Ağlamayın. Yineliyorum: Acele etmeyin. Sonumuz geldi. Sırayla lütfen. Bizzat yarattığınız kentlerin ve kentsel şiddetin esiri, mahkumu, sorumlusu olun. Kapitalizmin gayri meşru çocuğu, burjuvazinin başımıza bela ettiği kent, mimarisiyle, yapılandırılmasıyla a’dan z’ye yeniden ele alınmalı. Bu işi bilenler aynen böyle diyor ve ekliyorlar: Yeni ve devrimci bir mimariyle, hakiki çevreci ve yaratıcı bir yaklaşımla insanoğluna layık yeşil kentler yaratılmalı: Otomobile ve yollara teslim olmayan türden. Altı değil, altmışaltı değil, altıyüzaltmışaltı saattir yoldayız, in cin top oynuyor, ne bir otomobil var, ne bir kamyon, ne bir otobüs, ne bir traktör, ne bir at arabası, ne bir fayton, ne bir TIR, ne bir insan. Ne bir köpek! Dünyanın sonu olmalı. Çok yüksekten uçaklar geçiyor. Belki uzay “dolmuşları”. Mars’a belki. Yeter mi? Yetmez. Ama kıyameti beklerken boş durmamak ta şart. Bedeli ağır ödenecek olsa da. Ay’da hayat yok. Mars’ta hayat yok. Jupiter çok uzakta. Dünya’yı kurtarmaya ne dersiniz? Çünkü başka bir dünya mümkün. Aklınızda bulunsun. KARAMSAROLMAMAKİÇİNBİREK: Bu satırları yazdığım 2 ve 3 Eylülde, kuşlar yeniden ötmeye başladı. Yaprakların düşüş hızı ve hacmi sonbaharın bir ay kadar erken geldiğinin işareti olmalı dedim. Güneş yağmurla yeniden köşe kapmaca oynuyor. Evet yağmur sele dönüşmüyor. Nehirler ve yeraltı suları yine yarımyamalak. Evet kuşlar suskunluğu bozdu. Çikçik ötüyorlar. Bir parça kendimize gelebildik. Bu yaz akıl almaz felaketlerin ve aşırı sıcakların rekor kırdığı yaz olarak ortak hafızamızda yerini aldı. İnsanlık tarihine bir kâbus olarak geçti. HER ŞEYE RAĞMEN yine de o kadar karamsar olmamalıyız. Ama her şey tamamen veya kısmen düzelmiş te değil. Ukranya ve Rusya savaşı sürüyor. Diğer savaşları saymasak bile. Günümüzde yeryüzünde ondört savaşın su paylaşılamaması nedeniyle yapıldığı ve sürdüğü ispat edildi. Akarsuları paylaşmak uygarlık işareti. Kışın “çok soğuk” geçeceği söyleniyor. Şom ağızlılar. Ne olursa olsun bu kış için un, pirinç, bulgur, makarna, zeytinyağı ve benzeri temel gıda ürünlerini şimdiden almayı unutmayın. Enerji için kullanacağınız elektrik, benzin, gaz fiyatları da çok artabilir. Tedbirlerinizi almışsınızdır mutlaka. Odunu ihmal etmeyin. Ateş için. Ateş demekle ağız yanmaz. Odunsuz kalmayınız. Ya sabır ! Bugün onbir kasım ikibinyirmiiki.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|