Çocukluğumda yaşadığım bazı konular bende çok derin izler bıraktığından, bugün bile net detaylarını hatırlarım. İlkokulda okurken 1950 seçimleri olmuş, CHP`den ayrılarak Demokrat Partiyi kuranlar 1950 seçimini kazanmıştı. 14 Mayıs`da ülkemizde iktidar değişmiş, yeni yönetim Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes hükümet kurarak iş başına gelmişlerdi. Bir sene sonra 23 Nisan 1951`de Çocuk Bayramı kutlanırken Ankara`da bulunan bütün ilkokullardan birer temsilci talebe seçilerek, zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı, Başbakan Adnan Menderes’i ve Meclis Başkanı Refik Koraltan’ı ziyaret etme proğramı, öğretmenler eşliğinde düzenlenmişti.
Ben de Kurtuluş İlkokulunu temsilen seçilmiş talebe idim.
Günlerden Pazartesi, en güzel pantolonum üstüne siyah önlüğüm ve beyaz kolalı yakamı takarak okula gitmiştim. Ankara’da ilkokulların sayısını pek hatırlamamakla birlikte, aklımda kalan Anafartalar, Sarar, Keçiören, Kurtuluş, İltekin, Bahçelievler ve Demirlibahçe ilkokulları gibi önemli eğitim kurumlarından öğrencileri öğretmenler eşliğinde bir belediye otobüsüne bindirdiler. Bir otobüs çocuk ve öğretmen önce Çankaya’ya gittik. Sıra halinde içeriye girdik. Merhum Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ellerinden sırayla öptük. Celal Bayar bizlere bir konuşma yapmıştı. Ülkenin geleceğinin gençlere Mustafa Kemal Atatürk tarafından emanet edildiğini, onu yüceltmenin gereğini anlatmıştı. Bir de ziyarete gelen çocuklara çikolata ikram edilmişti.
Daha sonra Başbakanlığa götürmüşlerdi bizi. Adnan Menderes büyük bir salonda bizleri kabul etmiş, onun da ellerinden öpmüştük. O da bizlere gelecekte ülkeyi sizler yöneteceksiniz demişti. Parlak istikbal için hür düşünce, hür fikir ve çok çalışmanın gereğini söylemişti. Burada verilen ikram aklımda kalmamış. Mutlaka Adnan Menderes’in bizlere söylediklerinden fazlasını öğretmenlere söylemiş olduğunu düşünürüm.
Daha sonra Meclis Başkanı Refik Koraltan’ı Meclisin Çankaya kapısının sağında bulunan iki katlı konutunda ziyaret etmiştik. Refik Koraltan’ın bizlerden ziyade öğretmenlere, bizleri iyi yetiştirmeleri için bazı cümleler söylediğini hatırlarım. Bizlere sadece ‘ Çocuklar daima ileriye bakın, çok çalışın ‘ diye nasihat etmişti.
İleri dediğinde biz ‘doğu’ istikametinden ziyade BATI istikametini düşünmüştük. Bugün hala o cümleler kulaklarımda çınlamakta. İstikbalin her zaman medeni yaşamın içinde gelişeceğine inanmıştık. Bugün hala bu düşünce içindeyim.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere Kraliyet ailesinin 21 Nisan 1926 tarihinde doğmuş efsane Kraliçesi Elizabeth Alexandra Mary Windsor vefat etti. Babası VI. George’un 6 Şubat 1952’de ölümünden sonra İngiltere Kraliçesi olarak ülkenin ve kraliyet ailesinin başında iktidar olmuş bir kişilikti. 8 Eylül Perşembe günü vefatı bütün dünyaya duyurulduğunda, üzülmüştüm. 1952 senesinden 2022’ye kadar Kraliçe olarak 70 sene ülkesini temsil etmiş birisinin, bu dünyadan yaşama veda etmesi üzücü. Ülkelerin başkanları, başbakanları, cumhurbaşkanları, kralları üzüntülerini yayınladılar.
Ülke temsilcileri cenazeye katılmak için İngiltere’ye diplomatik bilgi vermişler. İngiltere’deki yeni hükümetin ayağının tozuyla böyle bir durumla karşı karşıya kalması zor bir durum. Hemen ülkelere mesaj göndererek ülkeleri temsil edecek başkan, başbakan, cumhurbaşkanı gibi üst düzeydekilerin özel uçakları ile değil, tarifeli uçaklarla gelmelerini, özel araçlarını getirmemelerini rica etmişler. Halk ve yabancı ülkelerden gelen temsilciler, kraliçeye saygı duruşunda bulunacakları St. Margaret caddesinde bulunan Westminister Hall’da katafalka konulmuş tabutun önünden geçtiler. Bütün halk 6.5 km uzunluğunda bir sırada yaklaşık 8-9 saat bekleyerek saygılarını sundular.
Beştepe Sarayımızda ikamet eden ise, gündemde kalabilmek adına, ülkemize ne getireceği belirsiz olan Şanghay İşbirliği Örgütüne üyelik düşünebiliriz demek için Özbekistan’ın Semerkant şehrine gitti. Başta Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’dan oluşan ŞANGHAY İşbirliği Örgütü ile hiç temasımız yokmuş gibi bu örgüte katılabiliriz demenin ne manaya geldiğini bilen varsa söylesin.
İngiltere’deki cenazeye gidemediğinden, Semerkant’tan doğruca Birleşmiş Milletler oturumunda konuşma yapacağım diyerek Newyork’a gitmesini de anlamış değilim. Bütün ülkelerin başkanları, başbakanları, cumhurbaşkanları ve çeşitli ülkelerin kralları Londra’da cenazeye giderken, Beştepe Saray temsilcisinin Newyork’a turistik geziye gittiğini düşünmekteyim. Newyork’ta kimseyi bulamayınca, kalkıp Central Park’a koşmuş, temiz havada dolaşan insanlarla el sıkışmış, hatır sormuş. Sanki ülkemdeki yoksulların, işsizlerin, aç insanların halini sormak işi bitmiş de, Newyork’taki halkın hali hatırlarının sorulması kalmış gibi, bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.