A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

O kadar da şey etmeyin yani

Kategori Kategori: Felsefe | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Berna Kayra | 30 Ağustos 2022 05:03:12

İnsanın eski dostunun komşusu olması büyük bir lütuf. Altlı üstlü oturduğum yaklaşık otuz yıllık dostumun odunlarını birlikte dizerken fark ettim ki, Yunus, o odunların ateşi ile dervişan yemek yiyecek, ısınacak diye aşkla toplamış ormandan, aşkla kesmiş, aşkla istif etmiş. Bazıları ona ne anlamaz adammış, kırk yılını sadece bu işe harcamış diye alayla yaklaşabilir. Ben o “kırk yıl boyunca odun taşıma” metaforunu ne yalan söyleyeyim köye taşınıp odun taşımaya başladıktan sonra anladım.




Kırk yıllık seyyahlığa sığmayacak kadar çok seyahat eden biri, idrake gelmeden yol aldıkça, her yere “aynı” kendisini götüreceğinden bir şey fark etmez. Burada mesele yer, zaman, imkan problemi değil; asıl olan kalbinin ne kadar ortada olduğu meselesi. Gönlünü ortaya koymadan yaptığın her şey arzularına hizmet ediyor. Arzular tü kaka değildir, ama gönlün tatminini vermez.  Seçim, iş yine kişinindir. O yüzden başka bir cennet arayan ve cennet ülküsü için veya cehennem korkusu nedeniyle eylemlerine yön verdiğini anlatanlara anlamaz gözlerle bakıyorum. Bu dünyada ne hissettiğiyle, ne düşündüğüyle, gönül gözüyle neyi gördüğüyle, gidebileceği bir yer varsa yanında neyi götüreceğiyle ilgilenmeyenlerin, aynı seviye ve algıyla yolun sonuna geldiğini düşünecek olursak, geçilecek bir öteki alem ve devam eden bir ruh olsun olmasın, her şey burada bitsin bitmesin, neyse o olarak bittiğin ve devamı varsa da öyle olarak devam edeceğin bir varoluş çok korkutucu geliyor. Asıl cehennemin bu olduğunu düşünüyorum. O yüzden öbür tarafta ne olup olmadığıyla ilgilenmiyorum. Bildiğim boyuttaki amacım ne olabilir, bunu bulmanın manen ve madden kendime olan borcum olduğunu hissediyorum. Odunlar bitti, şarkı dinledik, çerezlik film izleyelim diye açtığı filmi izledik, durdurduk durdurduk konuştuk, çerezlikten bile hisse çıkardık, araya şarkı koyduk, dans koyduk, kahveyi falı sığdırdık, sardık sarmaladık, zihne uçtuk kalbe döndük, sabahı sabah ettik şükürle uyuduk.  Bu aşktır, aşkla olandır. Dostça olandır.

Aşkla yemek yemek, aşkla bulaşık yıkamak, aşkla ders anlatmak, aşkla sohbet etmek, aşkla yazmak istiyorum. Ve aşkın bir duygu değil, bir olgu, bir hal hatta son noktada gerçekten ihtiyacımız olan, (bedenin ihtiyacı olan nefes gibi) yaşadığımızı anlamanın aleti olduğunu düşünüyorum. Onun yemeği pişiren ateş olduğunu, kuşun yuvadan  uçmasına sebep olan atlamayı deneyişindeki o cesaret olduğunu. Hayvanda iradeden değil içgüdüden söz edilir. Örümceğin ördüğü ağ kararla ortaya çıkmış bir eylem değildir elbette. Ama oradaki atılımın bile bir erke dayandığını, bir güçten geldiğini, bir kudretin parçası olduğunu görebiliriz. Bütün gök cisimlerinin yörüngesinde dönmesinden, kosmos olarak tanımladığımız, aslında en ufacık sapmayla her an kaosa dönüşebilecek olan düzen bile bir erki gerçekleştiriyor gibi. Böyle bir erk sadece üstün bir varlığın dışarıdan işlettiği bir plan olduğunda saygıyı hak etmiyor. Böyle bir yöneticiye inansanız da inanmasanız da fark etmez bu anlamda.  Suyun önüne kattığı her şeyi sürüklemesinin fizik gerçekliği kadar, bizde de farklı bir anlayışa geçme potansiyelinin gerçekliği var. Denilebilir ki insanı doğanın bir parçası olan yanından ayıran, fark yaratan şey, iradi olarak eylem yapabilme ve bakış açısı geliştirme, hatta bakış açılarından kurtulma, belki de hepsinden soyunma, sıfırlanma ihtimalidir. “Ölmeden önce ölmek”  durup dışına çıkıp, sahiplenmediklerimizle, yüklenmediklerimizle bakabilme  yeteneğimizle ilgilidir. Bu yeteneği körelten her şeyden uzak durmayı seçmek de yönünü belirlemek, niyetini ortaya koymaktır işte. Kendine salt kendi bildiklerinle kurduğun dünyanın kurallarına uymadı diye kimseyi yok sayamazsın!

Filmde dendiği gibi insanın istemediği şeyleri hatırlatan birine inanması gerekiyor.
Fark ettim ki benim bu yaşıma kadar yaptıklarım, isteklerim, büyük oranda bana ait olmayan, benimsettirilmiş doğrular sebebiyle hep kendime olmak istediğim ya da hak ettiğimi düşündüğüm bir nokta tayin edip oraya varma mücadelesiymiş. Artık olmak istediğim bir nokta falan yok. Benim bu yolculukta almak istediklerim ve vermek istediklerim var. O yüzden benim şahsi olarak egoma hizmet eden sığlıkta değil, büyük iddialarla da değil, konfor alanımı sağlayıp koruyacak pragmatist çözümler ve stratejilerle de değil, hayatımı idame ettirmemin zorunluluklarından azade olmayan bir şekilde bir yandan da mümkün olan en gerçek, en eğlendiğim, neşemi ve varoluşun mutluluğunu hissettiğim bir yaşam istiyorum. Bir zaman sonra büyüyüp yanımdan uçacak olan çocuklarımı sisteme uydururken geç kalma telaşı ile uyandırmak yerine, biraz daha erken kalkıp onları öpe koklaya tatlılıkla uyandırarak güne başlamak kadar basit mutluluklar. Ve kiminle konuşuyorsam bütün savunma ve saldırı silahları ile ilgili olan alet çantasını bir kenara koyup, Krishnamurti’nin de anlattığı gibi, olabildiğince boş olup, alabilmeye çalışacak kadar yeniliğe imkan verici olanı deneyimlemek istiyorum.

Her ne yapıyorsak yaptığımız şeydeki birinci motivasyonumuzun kendi kişisel değerimizin karşılığını bulmak olmadığı, bizi özümüze daha yaklaştıracak, başkalarının özü ile temasımızı kolaylaştıracak, birlikte deneyimleyerek öğrendiğimiz ve bütünün hayrına hizmet ettiğine de emin olduğumuz, işleri, eylemleri, duruşları ve konuşmaları alışkanlığım ve yeni pratiğim haline getirmek istiyorum.

Ve bu yolda benim kendim gibi olmamı engelleyen, kendimden uzaklaştıran, iyi hissetmediğim ilişkiler içinde olmamayı; kendime yolculuğumu destekleyen, bana beni hatırlatanlarla irtibatı seçiyorum. Eleştirellik, yargılama, kusur arama üzerinden değil, anlama, anlaşılma ve dönüştürme üzerinden ilişki kurmaya; birbirimizi desteklemenin kendimizden vaz geçmek olmadığını bilerek, bastığım zemini hissederek, samimiyetimle duruşumu ortaya koymaya ve korumaya niyet ediyorum. Bunun için de alışkanlıklarından vaz geçmeye ve sonuçlarına katlanmaya biraz cesaret etmek gerekiyor.

Ve yapacağım herhangi bir şeyi benlik sevdasından, rekabet hırsından ve başarı hedefinden yola çıkarak değil, karşılıklı hatırlatıcılığımız ile zenginleştiğimiz şekilde yapmak istiyorum.

Kendi konfor alanımı koruma arka planlı korkularımla hareket etmek yerine, iddiasız ama gönülden gelen meraklı bir çaba içinde olmayı seçiyorum.

….

Gülşen’in bir şarkısını duymuş, sevmiş ve ezberlemişim zamanında. Şahsında sevmediğim kendimce olumsuz şeyleri hatırlamak yerine, daha önemli başka bir şeylere odaklanmayı seçmenin zamanı. Günün sonunda o andaki şartlar ve durumlar içinde hepimiz bir bedel ödüyoruz, bunun bedeli budur veya değildir tartışmaya bile gerek yok belki. Ama onun gerçekliğinde bu yaşadığı, başına gelen somut bir durum. Umarım hediyesini aldığını hissederek yoluna devam eder. Birbirimizde ve kamu hayatında desteklediğim şeyin altını çizerek ifade etmeliyim ki, bizi rahatsız eden şeylerin kaynağını dışarıda aramak yerine o şeylerin bizdeki nedenlerine bakmamız gerekir. Çünkü biz o nedenlerle bizden çıkan tutum, tepki ve inanışlarla konumlandırıyoruz kendimizi ve o doğrultuda hareket ediyoruz. Başkasının ne yaptığıyla ilgilenmek yerine kendimizdeki ile ilgilenme zamanı. Bu bizi her ne kadar sanki toplumdaki önemli olaylardan uzaklaştırıyormuş gibi görünse de ve son dönem modası gibi yapılan tüm manevi ya da spiritüel çalışmaların, “kişisel gelişim” piyasasının bir aracı gibi insanı toplumsal sorumluluklarından kopardığına dair ciddi ve kimi zaman haklı bir eleştiriye götürse de, sonuçta başkasını düzeltmeye çalışmakla ilgilenmenin bir fayda sağlamadığını gördüğümüz uzunca bir insanlık tarihi var önümüzde. Farkındalığımızı arttırarak kendimizi anlamaya çalıştığımız, bulduğumuz anlamı hayata geçirebileceğimiz türden bir eğitimin varoluşu büyüten ve destekleyen en iyi eğitim olduğuna, bu durumlarda insanlığın nasıl parladığına dair bir tarih bilgisine de sahibiz. Benim davetim sizi sizde olanla buluşturacak olandan ve aslında hepimizdekinden uzaklaşmamamız yönünde. Çünkü zaten bu bireysel egolarımıza hizmet etmek yerine bütünsel olanı da gözetmeye götüren bir yol bence. O kadar da önemli olmayan mümkün bir hikayenin, kendi içinde çok önemli imkanları barındıran biricik kahramanlarıyız. Hakkını verin ama çok da abartmayın yani.




Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 3 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Kahramanmaraş’ta Polis Tatbikatı ve Toplumsal Çatışmanın Anatomisi
Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi
Türkiye’de Bahis Depremi, Peki Diğer Spor Dalları Gerçekten Güvende mi?
Ayakkabılar yapılmaz, yetiştirilir
Yazarlarımızdan Prof. Dr. Şehmus Güzel yaşamını yitirdi.

Avustralya'dan Bondi Plajı saldırısı sonrası silah yasalarını sertleştirme hamlesi
Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…
Emeklilerin Büyük Yürüyüşü Başlıyor: 17 Milyon Kişi Artık Sessiz Değil!

Türkiye’de konkordato alarmı: 2025’te başvurular tarihi zirveye gidiyor
Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga

"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi
Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

AVM’ler, Kapitalizm ve Emekçinin Kuşatılması Tüketim Toplumunun Görünmez Hapishanesi
Coğrafya Değil, Kapitalist Sömürü Kaderi Belirler
Tekno-Kapitalizmin Çöküş Aynası Tesla Neden “En Sonda”
Hanuka, Devrim ve Makabiler
Roş Aşanada Şofarın Çığlığı ve Hakikatın Sentezinde Marx ve Hegel

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git