Bilmem hatırlar mısınız, Hürriyet ve Milliyet gazetesinin iç sayfalarında resim çizimli hikaye dizileri vardı. HOŞ MEMO, BASRİ ve TONTON gibi karakterler yer alırdı. Yanlış hatırlamıyorsam bunların bazılarının çizimini Bedri Koraman yapar, sözlerini de Halit Kıvanç dillendirirdi. Bu sayfaları çok severdim. Şekillerle hikaye anlatımı, bilgisayarlardaki oyunlardan çok evvel revaçtaydı. Hatta böyle çizgi kahramanlarını bazen, başka ülkelerden alıp kendi kültürümüze de uyarladığımız oldu.
Günlük yaşam sorunlarının karikatürize edildiği, çizgi roman diye de adlandırılan, gazetenin bu köşesini çok severdim.
Bu hikayelerden başka her gazetede okuduğum önemli köşe yazarları vardı. Mesela Milliyet gazetesinde Apdi İpekçi’nin yazıları beni çok etkilerdi. Onunla tanışma fırsatım olmadı ama rahmetle andığım İlhan Selçuk gibi diğer yazarlarla çok yakın dostluğum olmuştu. Mete Akyol ise başka değerdi benim için. Aynı okuldan mezun olmamızın verdiği bir kardeşlik bağımız vardı onunla.
Velhasıl Milliyet gazetesinin her köşesi, Cumhuriyet gazetesi kadar benim için özeldi. Günlük yaşamda hatta siyasette meydana gelen bazı gelişmeleri yazanlar kadar, çizenler de vardı bu gazetelerde. Bedri Koraman’ın kaleminden çıkan her bir kare benim için bir hazine idi. Siyasi liderleri çizimleri ile eleştirmelerine bayılırdım. Basında yayınlanan böyle karikatürlerle sanatçı, hem eleştirir hem de yön vermeye çalışır siyasete. Bu tür çizili basın eleştirisi sadece dikta rejimlerinde olmaz. Çünkü faşist iktidar, eleştirilmeyi kabul etmez.
Faşist idareler her bültende ilk haberin, ülke liderini öven bir haber olmasını ister. Bir başka anlatımla her saat başı, fikri olmayanların bilinç altını etkileyip, yanlışı doğru olarak aktarırsanız, onu doğru olduğunu kabul eder ve onun üzerine başka fikir yürütmeyi kabul etmezler. İşte hedefteki toplum; ülkemde zeka seviyesi düşük, düşünmeyen bir güruhun beynini etkileyip, taraftar kazanma sanatını sergilenmek.
Ne demişti İktidardaki bir bakan! “Ne Çekiyorsak Bu Okumuş Aydın İnsanlardan çekmekteyiz” dememiş miydi? Hatırlayın.
Şimdi gelin eğri oturup doğru konuşalım. Toplum artık eski toplum değil. Ensesine vurup ağzındaki lokmayı alabileceğiniz bir halk yok artık. Düşünen, okuyan ve araştıran bir toplum var ortada. Tamamı olmasa da, bu yurdum insanlarının yarısı aydın toplumun büyük kitlesini oluşturmakta. Artık düşünen insanların var olduğunu kabul etmemiz gerekir. Zaten iktidarın aldığı oylarla, toplumun kalan diğer yarısına, sonra bütün topluma bu %30 oylarla hükmetmeye çalışması bence akıl dışı. Bu durum toplumda rahatsızlık çıkarmakta, vadinin dibindeki suyun yeri belli olmamakta.
Ülkem Hoş Memo’nun dipsiz vadiye düşmesine benzer bir durumla karşı karşıya. Hatırlayın Hoş Memo’nun uçurumun kenarındaki kayada ayağı kayar ve düşmeye başlar. Nereye kadar düşeceği belli olmayan gibi bir durum. Vadinin adı da dipsiz vadi. Düşerken bir Nebati’ye tutunur. Nebati’nin gözlerindeki ışığa bakar HOŞ MEMO. Hiç bir şey göremediği dal kırılır. Çünki kökü olmayan bir dal sizi taşımaz. Bu nedenle bu daldan medet uman da yanılır. Hoş Memo düşmeye devam eder. Yukarıdaki yavuklusu da Memo’ya, nereye gittiğinin endişesi ile yardan aşağıya haykırmaya başlar. Hoş Memo, yine bir dala tutunur, bu sefer bir mağaranın kenarında durur. Kendini o mağaranın içine atar. Nelerle karşılaşacağını bilmez.
Yalanla hikaye yazmak ancak çizgi romanlarda olur, gerçekte böyle bir düşüşün sonu, Arjantin’de olduğu gibi, moratoryumu çağrıştırır. Aslında çok zengin ülke olan günümüz Türkiye’sini batırmak için çok çaba sarf edildiğini izlemekteyiz. Ülkemizin moratoryum fazına girmesi biraz uzak bir ihtimal. Osmanlı dönemindeki 1856lı yılları yaşayıp, Diyun-u Umumiye’yi tekrar görür müyüz, bilmemekle birlikte, ülkeyi idare edenler o yöne gitmek için var güçleri ile çalışmaktalar.
Ülkemizi yıpratmak, belki 6 aralık 1997 tarihinde Siirt’te yaptığı bir konuşma sonucunda 1999 senesinde 10 gün hapis cezası ile cezaevine girmesinin intikamını alırcasına yurdumu kötü yönetecek insanları bulup, iş başına getirmesini izlerken, gözlerimizde hiçbir ışıltı kalmadığını Hoş Memo’nun tutunduğu Nebati dalı görüyor mu, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.