A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

RİSK...

Kategori Kategori: Nalına Mıhına | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Metin Atamer | 26 Ocak 2022 12:10:25

Senelerdir yabancı firmalarla çalıştım. Bu çalıştığım firmalarla birçok konuda ihalelere dahil olduk. Bu projelerde muhatap olduğumuz kurumla sözleşme imzalama safhasına geldiğinde, hep birkaç günlük müsaade alınırdı. Firmamız sözleşmeyi merkezlerindeki bir birime gönderirler, onların onayını alırlardı. Bana bu çok yabancı gelirdi. Hani koskoca şirketin iki yönetim kurulu üyesi sözleşme maddeleri üzerinde kurumla tartışıp fikir birliğine geldikten sonra, imzalamadan evvel, neden şirket merkezine onay için gönderirler diye düşünürdüm.

Hani hukuksal bir konu olsa, zaten hukuk danışmanları toplantı içinde yer almakta, o, anda itiraz edebilir derdim.



Bu konuda fazla bir araştırmaya yapmaya gerek olmadığını düşündüm. Sonradan konuyu biraz araştırdım.  Çalıştığımız firmanın bir idari kısmı, bir hukuki kısmı, bir de şirketin risk analizlerinin yapıldığı kısmının var olduğunu öğrendim. Bütün projelerin en son dönemeçte Risk İdare merkezine geldiğini öğrendim. Risk idare merkezinin, projenin yüksek risk taşıdığına hükmederse, projeye onay vermediğine vakıf oldum. Şirketi esas yönetenin, şirket  yönetim kurulu değil, risk yönetimi olduğu açıkça görülmekteydi. Her konuda olduğu gibi her projede olumsuz mutlaka bir risk bulunur. Ancak bu riskin en düşük seviyede tutulması esas alınmaktaydı.

Biz de böyle alıştık. Hani bir risk faktörü belirleyip, o çarpanla proje toplamını oranlayıp bir yüzdenin üzerine çıktığında, projeye imza atmaktan hep kaçardık. Hani ‘biz bunu yapmayız’ demeden ziyade, zorlanacak koşul ortaya koyar, kurum işi vermekten imtina ederdi. Biz buna çok sevinirdik. Proje üretmekten ziyade yapılabilir bir proje üzerinde çalışmanın insanı daha rahatlattığına inanırım.

Uzun seneler Ankara’da yaşayan insanlar çok iyi bilir, 1970 li senelerde Ankara’da, binaların çoğunluğunda, linyit kömürü ile binalara merkezi ısıtma sağlanırdı. Ankara’ya her havzadan linyit kömürü gelir, Yenimahalle yolundaki kömür satış merkezinden kamyonlarla, binaların ihtiyaçları karşılanırdı. Linyit kömürü, eğer kükürt değeri çoksa, yandığında binanın bacasından havaya sarı bir duman çıkardı. Hele Beypazarı’ndan geliyorsa kömür, düşük kalorili, bol küllü bir yakıtla binalar ısıtılmaya çalışılırdı. Pencereleri bol binaların ısınma problemi her zaman mevcuttu. Daha sonraları Güney Afrika’dan kömür ithal etmeye başlandı. Bu kömür nispeten daha az kükürtlü, daha çok kalorili ve de daha az küllü idi.

Bütün bu dönemlerde, Ankara’da havanın rüzgarsız olduğu günlerde, sokakta yürümek, nefes almak bile çok zor olurdu. Akşamları araçların Ankara’da sis farlarını yaktığına şahit olurduk. O günlerde nefes almak için, bugünlere benzer maske bile taktığımızı hatırlarım.

Daha sonraları önce İran ile 8 ağustos 1996’da BOTAŞ doğal gaz alım anlaşması imzaladı. İran’a doğal gaz boru hattı döşenirken, Mavi Akım projesi adı altında Rusya’nın Gazprom firması ile, Moskova’da, O tarihteki Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in hazır bulunduğu 15 Aralık 1997 tarihinde BOTAŞ’la doğal gaz alımı antlaşması imzalanmıştı. İmza töreninde, her nedense yine bir RİZE’li, Mesut Yılmaz da hazır bulunmaktaydı.

Mesut Yılmaz’ın orada ne sıfatla bulunduğunu kimse çözemedi. ‘Hiçbir resmi sıfatı bulunmayan bir kişi, iki ülke arasında imzalanan böyle bir sözleşmeye nasıl tanık olur?’ diye aylarca gazetelerin sayfaları bu sorularla süslenmişti. Bir ufak detay, bu sorunun cevabında yatmaktaydı. Mesut Yılmaz bu seyahate ENKA adlı inşaat firmasının uçağı ile gitmişti. Böylelikle cevabı bilinmeyen sorulara bir başka soru daha eklenmişti.

Ülkemizde bütün büyük şehirlerde binalara kadar bu doğal gazı dağıtmak için, köstebek gibi şehirlerin yolları kazıldı, binaların kalorifer sistemlerinin fuel oil ve kömürden doğal gaza dönüştürülmesi işi, bir serüven halini aldı. Hatta gazın tüketilmesi için İstanbul’da adalara kadar denizin altından borular döşenmişti. Bu kadar büyük bir uğraşının TEK nedeni vardı. İmzalan sözleşmede bir iki madde çok sıkıntılı idi. Birincisi ‘Take Or Pay ‘ maddesi. Diğeri ise gizlilik maddesini içermekteydi. Ülke olarak yapılan bu sözleşme, Büyük Millet Meclisinde tartışılıp, onaylanmamıştı.

Yıllar boyu biz bu maddelere bağlı olarak  kullanmadığımız doğal gazın ücretini de ödemek mecburiyetinde kalmıştık. Doğal gazla donatılan Türkiye, artık İran ve Rusya ile iyi geçinmek mecburiyetinde kalmıştı.
 
Rusya öksürse Türkiye zatürre olacak duruma düşmüştü. 8 Ocak 2009 senesinde Ukrayna ile Rusya arasında meydana gelen siyasal krizde Rusya vanayı kapatmaya kalkınca Türkiye’de felaket çanları çoktan çalmaya başlamıştı. Böyle bir kriz için ülkemin B planı yoktu.
 
Bu kadar deneyimler geçiren ülkemizde, zor durumlar için devletimizin risk yönetimi  konusunda önlemi var mıdır?

Bir ufak şirket, bir sözleşme için nasıl bir RİSK yönetimine ihtiyaç duyuyorsa, ülkemizi yönetenlerin de bir risk analiz birimi ve kriz yönetim birimi olması gerektiğine inanmaktayım. Risk ve Kriz yönetimi zayıf olan ülkelerin, iki maskeyi dağıtmada düşecekleri aczi veya iki aşıyı dağıtmadaki çaresizliği, hatta kesilen doğal gaz boşluğunda A veya B hatta C planlarının olmaması, bize günlük yaşamımızın ne kadar riskli olduğunu göstermekte.

Bu kadar ciddi konular varken gündemde, hepsini bir kenara bırakıp, bir gazetecinin ata sözünden esinlenerek kelam ettiği söz için tutuklanmasını, Vezirinin Sultan Abdülhamit’e söylediği ‘Havada bulut var, yağmur yağacak Sultanım‘ cümlesi ile, Sultana ördek denildiğine hükmedilmesine nasıl benzemekte olduğunu düşünmekteyim. Hani şimdi Ziya Paşanın meşhur cümlesini söylesem ne olur ‘Bed asla necabet mi verir hiç üniforma, zerduz palan ursan eşek yine eşektir’, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Rusya, Kuzey Kore ve Ukrayna’nın Çalınan Nesli
Düşen İHA’lar, Yükselen Gölge Savaş: Türkiye Semalarında Rus İstihbaratının Sessiz İşgali ve Egemenlik Krizi
Yağmurlu Bir Bayrampaşa Sabahında Orta Asya’dan Uzakdoğu’ya Uzanan Bir Hat
Barınma Krizi Değil, Sınıf Savaşı, Türkiye’de Konut, Kira ve Kentsel Dönüşüm Üzerinden Yürütülen Sessiz Tasfiye
Karadeniz Alarm Veriyor, İHA Olayları, Tanker Patlamaları ve Sessizce Derinleşen Bir Güvenlik Krizi

Litvanya Parlamentosu’nda Çerkes Soykırımı Tartışmaları: Tarih, Hafıza ve Uluslararası Sorumluluk
Körfez Bölgesinin Küresel Güç Merkezi Olma Yarışının İç Yüzü
Trump'ın Ulusal Güvenlik Stratejisi: Tepki ve Gerçekleşme
İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti güvenlik işbirliğini derinleştiriyor.
Narva’da Sessiz İhlal, Rus Sınır Muhafızları Estonya Toprağında, Dünya Yine Seyirci

Türkiye’de konkordato alarmı: 2025’te başvurular tarihi zirveye gidiyor
Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga

Avrupa’da en fazla Türk’ün yaşadığı ülkeler hangileri?
"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi

2025'in Türkiye’deki en önemli 10 arkeolojik keşfi
Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Masumiyet Pazarlanıyor mu Baby Dove’un Türkiye’ye Girişi, Bebek Bakımında Güven Söylemi ve Kapitalizmin En Hassas Alanı
Düşünmektan uyuyamayanlar ve uyumaktan düşünmeyenler : Türkiye çelişkisi
Seul’den Pulpit’e, Rabi (Haham) Angela Buchdahl’in Olağanüstü Hikayesi — Kimlik, Dahil Etme ve Bölünmüş Dünyada Yahudi Liderliği
Avatar’ın Ormanları, Betonun Gölgesi: Kadıköy ve Bayrampaşa Arasında Hayatın Gerçekliği Üzerine
Timsahın Yerine Çığlık: Ekoloji, Moda ve Kapitalizmin Yeni Masalı

PALAVRA
YARGI ÜLKESİ
BÜTÇE
UTANMA
Boydan Kısa

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git