Her akşam yatağa yatarken günün muhasebesini yapar, daha sonra uyandığımda neleri beklemem gerektiği üzerinde düşünürüm. Son birkaç senedir, daha mutlu bir Türkiye’ye uyanmak çok istedim. Ülkemi ilgilendiren birçok konuda daha iyi şartların yurdum insanına nasıl sunulacağı üzerinde senaryolar kurararak uykuya dalarım. Uykumda da nelerle uğraştığımı bilseniz gülersiniz. Her yıl belirli tarihlerde, hatta seçimlere yakın zamanlarda ülkemin gündemine yerli otomobil üretimine geçeceğimiz oturur, Karadeniz’de 50 yıl yetecek doğal gaz bulunduğu ilan edilir.
Bazen de daha ileri gider, uzaya gideceğimiz ilan edilir. Akdeniz’de petrol bulduğumuz ise en önemli haberlerin bir parçası olmaktan daha ileri gidemez.
Ancak eğer bu haberleri basında görürseniz mutlaka doğal gaza zam geleceğini anlarsınız. Akdeniz konu edilirse, benzin ve motorine zam kapıda olduğuna imzamı koyarım. Bir de yakın tarihte yayınlanan Sayıştay Raporundaki çarpık rakamlardan yola çıkarak, yayın kurumlarının ‘Beşli Çete’ diye, tanımladığı, bilinen şirketlere fazladan yapılan milyarlarca dolar ödeme ile, inşa edimiş olan köprü, tünel veya oto yollardan bir veya birkaç tane daha yapılacağı söylenmekte.
Bu kadar ciddiyetle iddia edilen değerlerin doğru olmadığını delillerle birilerinin çıkıp söylemesi gerekir. 1.7 milyar dolar bedele mal olan Osman Gazi Köprüsü için Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi 13 milyar dolar garanti vermiş! Osmangazi Köprüsünün, proje tamamlandığı zaman ülkemize yılda 650 milyon dolar tasarruf sağlayacağı, projenin fizibilite raporunda belirtilmiş. Bu tasarrufun araçların köprüyü kullanmasına bağlı olduğunu düşünmekteyim. Yakıt ve araç yıpranmasından tasarruf edileceği düşünülerek 64,406 araç geçiş garantisi verilmiş.
Hangi ekonomi aklı bu hesabı kabul eder, bilmiyorum. ‘ Ekonomi işi bizim işimiz ‘ diyen Beş Tepelinin, hangi ekonomiden bahsettiğini anlamakta güçlük çekmekteyim. Harcama ekonomisi mi, yoksa tasarruf ekonomisi mi, onu da açıklarsa rahat edeceğiz. Elinizi vicdanınıza koyun, ancak vicdan varsa. ‘Kimin parası ile bu hovardalığı yapıyorsun?’ demezler mi insana?
Sayıştay raporunda başka bilgiler de bulunmakta. Mesela Avrasya Tüneli için geçiş ücreti, sözleşmede yazılmış olduğu gibi, ‘her yılın Ocak ayının 2. günü T.C. Merkez Bankası döviz kuru esas alınır’ denilmekte. 31 aralık 2019 tarihli kur 5.94 TL. ve 2 Ocak 2020 tarihinde ise 5.9478 TL dır. Sözleşmeye aykırı olarak Aralık ayı kurunun kullanılması gözden kaçmamaktadır. Bu hesaplarda görüldüğü gibi araçları ile tünelden geçenlerden 2 milyon dolara yakın geçiş ücretinin fazladan alındığı bir gerçektir. Hal böyleyken Karayolları Genel Müdürlüğü konuyu saptırarak, fazla ücret alınmadığını ve Sayıştayın yanlış söylediğini iddia etmekte. Her ikisi de devletin bir kurumu, ben devlete inanmak isterim. Karayolları Genel Müdürlüğünün kurulduğu 1 Mart 1950 tarihinden bu yana hiç böyle aciz durumda kalmadığını düşünmekteyim.
Hani eskiler ‘ Battı Balık Yan Gider’ derler ya, işte bu cümlenin ülkemdeki ekonomiyi ifade ettiğine inanmaktayım. Balıklar, ani su ısısında meydana gelen değişiklik veya oksijen eksikliğinde, baygınlık geçirir ve yan yatar. Yan yatıp hareketsiz kaldığında bir başka büyük balık gelir bu balığı afiyetle yutar. Bizi battı balık durumuna sokması için iktidar, birileri tarafından seçilip desteklenmiş olabilir. İktidara gelmesinin bile dış güçlerin destekleri ile olduğuna inanmaktayız.
2003 senesinde ülkemiz, seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri hakkındaki 3627 sayılı kanuna geçici bir madde ilavesi ile sonuçların değerlendirilmesinin, UYAP projesi adı altında Yüksek Seçim Kurulu (YSK) elinden alınıp, yürütmenin eline teslim edilmesini mecburen seyretti. Bir de Amerika’dan seçim değerlendirilmesi için satın alınan bilgisayar proğramı marifeti ile ülkemizin geleceğinin, yazılımı yapan ülkenin dümen suyuna bırakıldığını kabul etmemiz gerekir. Hani İstanbul Belediye seçimlerine itiraz edildiğinde bıyıklı bir zat ekranlara çıkıp ‘Belediye seçimlerinde bir şeyler oldu, ama ne olduğunu bilmiyoruz, bu nedenle itiraz ediyoruz’ demedi mi? Yani yapılan ayarlamada İstanbul Yerel seçimlerini kaybetmek kurgulanmadığı için, seçim neticesine itiraz edilmişti. Bu konuları çok iyi değerlendiren Ömer Lütfi Taşçıoğlu’nun bir araştırmasında ‘Turkish Electoral System, Gerrymandering and Precautions’ adlı çalışmasında çok detaylı anlatmakta.
Aklımda her zor duruma düştüğümde kendi kendime söylediğim bir söz vardır. ‘Her çıkışın mutlaka bir inişi vardır’
Ya da ‘Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner’ ve bu yanlış hesabı yapanlardan sorulur diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.