|
SOMALİKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 08 Eylül 2021 09:18:22 Afrika ülkelerine ilk gittiğim iş seyahatlerim senelerce önceye dayanır. Önce Mısır, daha sonra Sudan, derken Habeşistan. Bu ülkenin, aslında Aslanlar Aslanı Kral Haile Selassie’nin ülkesinin adının daha sonraları Etiyopya olarak değiştiğini pek çokları bilmez. Daha sonraları Afrika’nın daha çok kuzeyinde yeralan Kenya gibi ülkelere de oldu seyahatlerim. Bir seferinde Sudan’ın liman kenti Port Sudan’a kadar da uzanmıştık. Port Sudan‘ın hemen güneyinde Eritre, daha güneyine uzanırsanız Cibuti ve sonrası SOMALİ.
Afrika’nın bu coğrafyasında yaşam son derece basite indirgenmiş şekilde sürer. Aşırı sıcak olduğundan insanlar daha az yemek yerler, zamanlarının büyük bir bölümü bir gölge aramakla geçer. Çalışma süreleri kısıtlıdır, az iş çok dinlenmeyle geçer günleri. Sıcak dediğim zaman ciddi sıcaktan bahsetmekteyim. Hani Diyarbakır’da veya Urfa’daki sıcaklık, Afrika’daki sıcaklık yanında ılıman iklim olarak kalır. Bu ısının insan beyninin düzgün çalışmasını bile engellediğini düşünmekteyim. İnsanların bir sözü anlamaları için birkaç defa söylediğimi hatırlarım. Bir konu hakkında bir işin yapılmasını tekrar tekrar söyler ve söyletirsiniz, anlayıp anlamadığını sorarsınız. Karşınızdaki anladığını ifade eder. Ancak işin yapılmadığını gördüğünüzde, soru sormanıza hiç gerek yoktur, çünkü bidayette anlamamıştır. Bu insanların dinle şekilsel ilintisi olsa da, tanrı kavramında başka bir düşünceye sahiptirler. ‘ Hal tafhamunaa Ya Habip‘ dersiniz, ‘Vallahi, ana fahimt, arif ‘ der size. Hani Tanrı’nın adı ile anladım derse de anlamamıştır. Çünkü şekil olarak bırakıp aslında inanmadığı bir kavram üzerinden yemin etmekte. Bu nedenle işiniz Tanrı’nın insafına kalır. Güneş battıktan sonra konuşulan sözlerin akıllarında kalması da şüphe götürür. Bu ülkelerde yaşayan insanlarının en önemli gıdası SORGUN adı ile bilinen buğdayı andıran bir tarımsal üründen elde edilen un ve unlu gıdaları kapsar. Ana gıdaları sadece sorgun ekmeği olan bir toplumdan fazla bir şey beklemek aşırı iyimserlik olur. Sadece karbonhidratla beslenen bir toplumun protein ve yağa da ihtiyacı olması gerek. Cumhuriyet tarihimizin büyük bir bölümünü, aklımın erdiğinden bu yana, dolu dolu yaşadım. Ülkemizin yönetiminde söz sahibi olan iktidar partilerinden birçok milletvekili ve bakan tanıdım. Bu süreçler içinde dünya üzerinde oluşan bazı tabii felaketlerde, ülkemizin Hila-i Ahmer adı ile Osmanlı döneminde 1868’de kurulan Kızılay teşkilatının, birçok ülkeye aynî yardım gerçekleştirdiğine şahit oldum. İran ZEHRA’da 1963 senesinde 7.8 büyüklüğünde meydana gelen bir depremde binlerce insan hayatlarını kaybettiler, şehir harabeye döndü. Uluslararası Kızılhaç’ın çağırısı ile Kızılay’ın yüzlerce çadır, seyyar mutfağı ile yardıma koştuğunu hatırlarım. Hatta komşumuz Yunanistan’da meydana gelen bir çok afette, Kızılay’ın görev yapmak için ilk koşan gurupların içinde olduğunu hatırlarım. Burada insani bir yaklaşımla, yıkılmış evlerin arasında yaşam aramalarını izlemiştik. Daha sonra Nasuh Mahruki adlı Milli Güvenlik Akademisi mezununun kurduğu AKUT devlet tarafından benimsendi. AFAD adı altında deneyimli, eğitimli insanlar doğal afetlerde organize kurtarma teşkilatı olarak görev yapmakta. Hatta birkaç hafta evvel Muğla ve civarında meydana gelen, aynı anda birkaç yerde nasıl çıktığı belli olmayan orman yangınlarında, AFAD ciddi görevler yaptı. Yine geçtiğimiz birkaç ay içinde Karadeniz’de çevre ve doğa dengesini hiçe sayarak yapılan baraj, hydro-elektrik santralları, değiştirilen dere yatakları ve maden ocakları için yok edilen ormanlardan kaynaklanan toprak kaymaları ve sel felaketlerinde, yüzlerce can yok oldu. AFAD’ın gücünü Karadeniz halkı için ortaya koyduğunu izledik. Devletin bu kurum için ayırdığı bütçe dururken, halktan yardım için AFAD’ın IBAN numarasının verildiğini, vatandaşların kafasına çay fırlatıldığını da seyrettik. Onbeş yıl önce, ülkemizin Myanmar’daki fakir halka yardım etmesi için televizyon ekranlarında, popüler yüzleri kullanarak, halktan para istendiğini benim gibi siz de hatırlamaktasınız. Kaç milyon dolar toplandığını bugün tam olarak bilmemekle beraber, halâ fakirlik çeken Myenmar’a, toplanan paralar gönderildi mi dersiniz? Yoksa Merkez Bankasının ihtiyat akçesi gibi, Soma mağdurları için toplanan 300 milyon gibi, deprem vergilerinin akıbeti gibi, Merkez Bankasının 128 milyar dolarlık rezervi gibi , nereye gittiği belli olmayan bir yöne doğru yelken açtığına inanmak zorunda kalacağız. Çok kısa bir süre önce ülkemizdeki yaşanan afetler için Sarayın yine halka AFAD’ın IBAN numarasını vermesi yanında, hiçbir afete maruz kalmayan bir ülke olan SOMALİ’ye biz neden 30 milyon dolar hibe ettik? Ülkemde felaket yaşayan insanlar perişanlık çekerken, Somali’ye niye 30 milyon dolar hibe edilir? Birisinin çıkıp izah etmesi gerekir, yoksa yine KUZU misali şaibeli bir durum mu var ortada, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|