YAVAŞÇA DOĞRULDU. Saklandığı yerden çıktı. Gecenin zifiri karanlığı basalı çok oluyordu. Çok. Kara, kapkara bir karanlık evet. Bir tavşan, gürültüsüne, tabanları yağladı. Kuşlar dünden suskun. Sülünler uykuda olmalı : Bu saatte dolaşacak hal mi kalır? O kadar zaman kasım kasım kasıldıktan sonra. Bir karaca orman kenarında dolanıyor. İlk çıtırtıda postu ağaçların arasına atmak için teyakuz halinde. Teyakuz alarm demektir ve bu sözcüğü artık herkes kullanmamaktadır, karacalar hariç.
Aniden bir şimşek çaktı. “Eller yukarı” diye bir ses duydu karaca. Ulannnn şimşekler ne zamandan beri konuşuyor dedi kendi kendine. “Eller yukarı” dedi yeniden bir ses. Senin ellerini de yukarını da diye harbiden savurdu küfürünü karaca, kızgın. Ne olur ne olmaz ama, o da tabanları yağladı. Can derdidir.
Burası burasıdır kardeşler burada eller yukarı kaldırılmaz. Teslim olunmaz. Can pazarı olsa bile evet teslim olunmaz.
Burada yürünür. Konuşulur. Düşünülür. Çareler aranır. Çözümler bulunur. Sohbet edilerek.
Rüyalar : Görül(emey)en : Görülen ve görülemeyen.
Hiç(!)kimse (birkelimedehepsi) yoksa kendi hayatını yaşamıyor mu ?
İnsanlar, rastlantılar, sesler, parçalar, alışılmış yinelemeler, yabancılaşmalar, küçük mutluluklar, büyük hüzünler toplamı olmasın ?
Çocukluğundan beri değiştirilmiş, değişmiş, sınırlar içine alınmış, küçük veya büyük. Küçük veya büyük her biri birer maske : Sessizliğe mahkum edilmiş yüz-ler : Trajik ! (Rainer Maria Rilke’den)
Saatler Kitabı’nın sayfalarını çevirmenin tam zamanıdır işte : Bu dünya ciddi mi ? Gerçekten gerçek mi ?
Şırppp diye kesildi şimşek.
Gece aniden gündüze devrildi. Güneş çok hızlı yükseldi, acelesi olmalı.
Hayal dünyasından gerçek dünyaya geçti. Geçişte denetim yok. Geçişte sorgu sual yok. Ama geçmeseydi keşke. Neden keşke? Kalsaydı hayal dünyasında. Ne olurdu acaba ?
Bunu ve benzer soruları yanıtlamak için yürümeye başladı.
Dün bu sokaklardan, bu caddelerden, bu bulvarlardan, bu meydanlardan geçmemiş miydi? Şurada halaya durmuştu yoldaşlarıyla. Şurada sloganlar atılmış, kardeş kardeş gülünmüş ve yürünmüştü... Kolkola. Kararlı.
Yarınlar nasıl olsa, uzak ve yakın geçmişimize ve ustalarımızın söylediklerine bakılırsa mutlaka evet mutlaka daha iyi olacaktı bugünden.
Yarınlara yürüyüş sürüyor. Sürecek. Sürmeli...
Sürmeli gözleri çok güzel.
O gözlere dalıp dalıp yeniden hayal dünyasına dönmek mümkün. Nasıl olsa nöbet tutanlar da hayal nöbetinde. Nasıl olsa denetim yok. Geçse mi? Geçmese mi?
Tarih hızlandı. Yine. Yeniden. Koşuyor tarih. Yerimizi almalıyız hemen. Koşun çocuklar koşun...
Ah! Ah evet ah! Aniden olanlar oldu : Yaylım ateşi bu : Kurşun yağıyor. Kurşun. Yılmadı. Yürüyüş kolu dağıldı. Kurşun yağıyor evet : Yavaşça eğildi, düşen yoldaşını kaldırdı ve alnından öptü. Bir daha. Bir daha. Bu kavga ne kadar sürdü ? Kaç gün ? Kaç gece ? Kaç hafta ? Kaç ay ? Kaç yıl ? Bilinmez. Çünkü bunu henüz kitaplar yazamadılar. Devrimci düşebilir. Ama kalkar. Mutlaka. Bu da Kitabımız’da yazılı.
Hayal dünyasında birdenbire kuşlar uyandı, sülünler salına salına yürümeye başladı, tavşanlar ve karacalar koşuşturmaya. Güneş doğdu yeniden, tebbessüm etti... Güneş ısıtıyor yine.
İnsanoğulları yürümeye başladı yeniden, kolkola. Ağızlarında türküleriyle. Türküleri bizden... Biz onlardan.
Evet işte aniden olanlar oldu, yineliyorum :
Gecenin zifiri karanlığını birlikte yardık ve güneşli ve mutlu yarınlara birlikte vardık. Veya varacağız. Bu da bize yeter. Hayali bile.