Afganistan’ın yakın tarihinde, 24 Aralık 1979’da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarafından işgal edilmesini mutlaka hatırlayanlar vardır. Afganistan kuzeyinde Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan; batısında İran, güneyinde ise Pakistan ile çevrili bir ülkedir. Afganistan’ı görmedim amma sınır şehri Lahor, İslamabad ve Peshawar’a kadar gittim. Tabiat, Asya’nın bu coğrafyasında Pakistan’a cömert davranmasına karşın, Afganistan’a üvey evlat muamelesi yapmıştır.
Peshawar’da geniş ekim alanları olmasına karşın, Afganistan da ekilecek alan yok denecek kadar azdır. İslamabad ve Lahor’da tarım alanlarında her türlü tarımsal ürünün ekilmesi, ülkenin ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Bilinen tarım ürünleri yanında o yöreye has bir çok tarımsal ürün de ekilmektedir.
Pakistan da içki, dini kurallar içinde yasak olmasına rağmen, üretilen yöresel bir bitkinin yaprakları bal ile muska şeklinde sarılıp, çiklet misali çiğnendiği zaman, içki gibi etkili keyif verdiği, hatta fazla çiğnendiği zaman sarhoşluk verdiği bir hakikattir. O yörede ve hatta bütün Pakistan’da yaygın bir şekilde sokaklarda tablalar üzerinde satılmaktadır. Uyuşturucunn, Asya’nın vazgeçilmez bir üretim ve tüketim maddesi olduğuna inanırım.
Coğrafi haritaya baktığınızda Pakistan’ın kuzeyinde kalan Afganistan, coşkun akan suları, su debisi yüksek olan nehirleri, büyük gölleri olmayan bir ülke olarak göze çarpar. Deniz seviyesinden ortalama 1800 metre yükseklikte yer alan şehirleri ile Orta Asya’nın platosunda Afgan’lılar yaşamaya çalışırlar. Bu kadar dağlarla çevrili bir ülkenin milli geliri neye dayanır diye hep düşünmüşümdür.
Tarihte, Orta Asya’dan çıkmak isteyen Türkler ALMALI dağının eteklerinde büyük bir ateş yakarlar. Dağ erimeye başlar ve insanlar açılan geçitten Özbekistan’a geçerler. Meşhur Ergenekon destanı böyle bir konu ile şekillenir. Afganistan’ın kuzeyinde, Amuderya nehri üzerindeki köprü ile Özbekistan’ın TERMEZ kasabasına geçit vardır. Batıda ise Herat kasabasından, İran’ın Mashhad Rizeh kasabasına açılan bir kapısı bulunmaktadır.
Sovyet işgaline karşı Afganistan’da ‘Talebe ‘ anlamına gelen Taliban adlı bir örgüt, Molla Ömer Ahund liderliğinde 1994 senesinde kuruldu. Pakistan’ın kuzeyindeki Kandahar’a yakın Meyvend ilçesinde bu örgüt eğitim aldı. Aslında Taliban’ı, Pakistan desteklemekte idi. Ayrıca Taliban’a, Sovyet işgalcilere karşı silahlanmasında Pakistan’ın yanında, Amerika’nın da gizli lojistik destek verdiği bilinmekte idi. Direnişçilerin Afganistan’ın çeşitli şehirlerinde kontrolü sağladığı bir hakikatti. 15 Şubat 1989 senesine kadar süren Sovyet işgali sürecinde 1 milyon insan hayatını kaybetmiş, bir o kadarın da sakat kaldığı söylenmektedir.
Afganistan’da herkesin yönetimde söz sahibi olmak istemeleri yanında yabancı ülkelerin de bu coğrafyaya hükmetme adına yemekte kaşık olma sevdası olduğunu bilmekteyiz. Bu garip denklemde mutlaka bir veya birkaç çözüm olması gerekir. Ancak Afganistan’a aşırı ilginin ne olduğunu hala çözebilmiş değilim. Ülkenin sanayisi olmadığını biliyoruz. Tarımsal üretimde uyuşturucu bitkisi dışında, dünya ülkelerine sunacakları bir ürünün de var olmadığını bilmekteyiz. Peki, toplam 7-10 bin ton uyuşturucu üretilen bu ülkenin, başka da bir gelir olabilecek üretimi olmamasına rağmen, ülkelerin bu coğrafyaya olan alakası nereden gelmekte? Yoksa sadece haşhaş uğruna mı yüzbinlerce insan telef olmakta, ülkeler işgal edilmekte? Gelinen noktada, Afgan halkı kendi tercihleri olan bir idare ile yönetilmek istemekte.
Burada bizim ilgimizin ne üzerine olduğunu düşünmekteyim. Ülke mi tarihsel Afgan halkı mı? Afganistan’ın dine dayalı şeriat yönetim şekli mi? İslami felsefeye Afgan yaklaşımı mı? Kadınlara karşı Taliban’ın Burka mecburiyeti mi? Yoksa ülkede üretilen 8-10 bin ton uyuşturucu haşhaş maddesi mi özellikle bizi ilgilendirmektedir ?
Son zamanlarda uyuşturucu baronları ile ters düşen ülkemin yönetiminin, Afganistan’ın hangi konusuna yoğunlaşıp, Türk askerini ateşe göndermeyi düşündüklerini tahmin edebilmek için kâhin olmaya gerek yok. Hatırlayın ülkemde bir tarihte de Hizb-i İslami’nin lideri Gülbeddin Hikmetyar’ın eteğini öpmüş bir Cumhurbaşı var beştepede oturan, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.