Her günün doğuşunda bir tanyeri vardır. Gün ağarırken kızıl bir renkle doğudan yükseldiği yerdir. Hani derler ya bir kızıl goncaya benzer güneşin doğuşu, işte öyle bir kızıl renkle doğar güneş doğudan. Sabahları gün doğmadan kalkanlar seyrederler bu muhteşem renk cümbüşünü. Zamanla gün yükselir, güneşin bulunduğumuz yere tam dik geldiği zamana öğlen deriz. Yahut eski deyimlerde gün ortası denildiği bilinir.
Güneşin öğlen şiddeti geçtiği zamana da ikindi denmekte. Aslında ikindi zamanı, akşamla öğlen zamanının ortasında yer alır. Kimi yerde ise namaz saatlerinin günün hangi zamanında olduğunu işaret eder. Şimdi kol saatleri, bulunduğunuz enlem ve boylama göre namaz saatlerinde sizi ikaz eden bir vızıltı çıkararak uyarı yapmaktalar. Akşam vakti deriz de, akşam vakti nerede başlar nerede biter diye düşünmeyiz. Günün devrildiği, güneşin ufuk çizgisinde kaybolmaya başlayıp, sona ermesi olarak bilinir. Akşam sonrası ise karanlığın çökmesi olarak gece diye adlandırılır.
Gece ve karanlık, insanlar için iyi duyguların coştuğu bir zaman olarak bilinmez. Her kötü gidişatın, hile ve yasadışı işleri de “KARANLIK” işler olarak adlandırırız. Sanki bu işlerin hepsi güneşin battığı zamandan sonra yapılan işlermiş gibi gelir insana. Aslında hileli düzmece işler, mutlaka gece karanlığında yapılacak diye bir kural bulunmamakta, ancak tanımda hep kullanılan söz ‘Karanlık İşler’dir. Sanki insanlar gündüz hileli işler yapmıyormuş gibi, yapılan hırsızlıkları, hileyi hep karanlık işler olarak biliriz. Halbuki bütün hileli işlerin gündüz gözü ile yapıldığını hepimiz biliriz.
Cumhurbaşkanlığının kontrolünde bulunan gazeteler dışında yayınlanan gazetelerin içinde hergün birçok yolsuzluk ve usulsüzlükler çarşaf çarşaf haber olarak yayınlanmakta. Ancak ülkeyi yönetenlerin beyanlarında, böyle karanlık işler konusunda bir cümle bile duymak mümkün olmamakta. Atanmış bir kadın bakan, kendi şirketinden, yönettiği bakanlığa yüksek fiyatla dezenfektan aldırıyor. Konu gazeteler tarafından afişe edilince, Saray tarafından görevinden alınıyor. 290 uyurgezer milletvekilinden bir ses bile çıkmıyor. Belki onlar da bu talandan faydalanıyor, kim bilir?
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un kardeşi Oktay Selçuk’un bakanlığa kestiği faturaların toplamının 25 milyonu aşmakta olduğu iddia edilmekte. Her ne kadar bakan konu ile ilgisinin olmadığını söylese de, kim inanır?
İktidar sahipleri etrafında bir sürü aydın geçinen, akademik kariyer yapmış, ünvanlı insan, para ile tutulmuşlar ve cahil halkın beynini yıkama işlevini ekranlarda iyi yürütmekte. Bu organize işlerin, ALGI OPERASYONU olarak tanımlandığı bir gerçek. Her gün vapurla Kadıköy’le Karaköy arasında gidip gelen ve profesör unvanı almış insanlar, ilgi ve çalışma alanı olmadığı halde, para için utanmadan, deniz biyolojisi konusunda ileri geri konuşmaya cesaret etmekteler. Aldığı güç Saray’dan olan bu zavallı kişilere söyleyecek bir söz bulamıyorum. Kanımca onların dünyasına güneş hiç doğmamış olsa gerek. Çünkü İLİME, sadece ünvanla sahip olunmaz. Hepimizin malumu, bazı ünvanlı kişilerin, başkalarının çalışmalarını, kendi tezlerine ekleyerek çalıntı yaptıklarını belirtmeden, doktora yaptıklarını kitaplar yazdı. Hatta bunu yapan bir kadını başbakan bile yaptık. Birisinin de başbakanlık müsteşarı olduğu bile iddia edildi.
En sonunda, inatlaşmanın doruğunda, bir köprü ayağının temelini, İstanbul’a yeni Kanal projesi diye pullandırıp, cahil halka kanalın faydaları pompalanmaya çalışıldı. İstanbul’u ada haline getirecek bu hayal proje kime ne fayda getirecek? Ülkemin kalkınmasına, işsizliğine, yoksulluğuna ne çözüm üretecek ? Ortada bunu bilen yok.
Bakınız 1623 sayfa ÇED raporunu düzenleyen Saray’ın proje isimli firması, rapora bir de Bölüm 3.13’de gelir gider tablosu yerleştirmiş. Sayfa 372’de ifade edilen Gelirler bölümüne sadece arazilerin satışlarından elde edilecek gelirler dökülmüş. Giderlerde ise kanalın inşaat giderleri sıralanmış. Siz hiç başka ÇED raporunda böyle bir gelir gider tablosu gördünüz mü? Ben şahsen görmedim, hatta ÇED rapor formatında böyle bir bölüm bile yok. İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimlerinden sorulan deniz canlılarının nasıl etkileneceği hakkında çalışmayı yapan Prof. Ahsen YÜKSEK’inverdiği olumsuz rapor, ÇED ekine konulmamıştır.
Kanımca bu işi yağlı kapı olarak gören PROJE firması, 10 milyon dolarlık bir ek kapı anahtarı olduğunu bildiğinden, ÇED raporu sonuna ‘Bir başka kanal da SAROZ körfezine düşünülebilir’ cümlesini koymayı da unutmamışlar.
Bence bu da başka bir TALAN sistemi olsa gerek, ancak bu işlerin gün battıktan sonra planlanan karanlık işlerden ziyade, gün ortasında tezgahlanan organize işler olduğuna canı gönülden inanırım diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.