|
|
DesiderataKategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: Ersin Engin | 19 Mayıs 2021 04:44:22 İş hayatımın ilk yıllarında “Dünya karşılaştığınız fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinizle ilgilenir” sözünü içeren ve “Bir Tapınak Yazıtı” başlığı taşıyan bir metni başucumdan eksik etmeyip, zaman buldukça okurdum. Yıllar içinde dosyaların arasında kaybolup gitti. O zamanların naifliğiyle kendime yol haritası yaptığım bu yazıyı hiç sorgulamadan iki-üç bin yıl öncesinin bir Hindu-Budist metni olarak kabul etmiştim diye hatırlıyorum.
Yakın zamanda Türkiye’nin önemli iş insanlarından birinin sosyal medyadaki bir paylaşımında rastladığım aynı söz bana o yazıyı hatırlattı. Bulup tekrar okuduğumda, şu an benim yaşlarımda ya da belki yaşça biraz daha büyük olanların da muhtemelen aynı duygularla dile getirebileceği gibi “Evet, ben aynen bu yazıdaki gibi yaşamayı hedefledim tüm hayatımca ve başardım da kısmen” diyebildim. Neyse ki naiflik aynen devam da, yirmi yılı aşan sürenin verdiği açıkgözlülükle metnin hiç de iki bin yıllık bir tapınak yazısına benzemediğini ne kadar da modern çağrışımlar yarattığını sezinleyerek bir araştırmaya girişiverdim. (Bu arada o tapınak yazıtını halen pek çok internet sitesinde bulabilirsiniz. Birini buraya bırakıyorum.) http://turkdili.gen.tr/eski-bir-tap-nak-yaz-t-.html Karşılaştığım birinci şok: aslında bu metnin orijinali, 1872-1945 yılları arasında yaşamış Max Ehrmann adında bir Amerikalı şairin 1920’li yıllarda yazmış olduğu “Desiderata” şiiriydi. İkinci şok ise benim ilk okuduğum metin ile şiirin orijinal halinin örtüşmediğini fark etmem oldu. Hatta yazının başındaki o çok beğendiğim söz şiirin içinde yoktu bile. Onun da William McFee adlı bir İngiliz yazara ait bir söz olduğunu öğrenmiş oldum bu arada. Desiderata Desiderata Latince arzu edilenler, istenenler anlamında İngilizceye de geçmiş bir kelime olmasına rağmen şiirin Türkçe başlığını değiştirmedim. Alışılmışın biraz dışında düz yazı (nesir) şeklinde olan bu şiir, 1920 yılında yazılıyor ve 1927 yılında telifi alınmasına rağmen ancak 1933 yılında yerel bir dergide ilk baskısı yapılıyor. Yazarın ölümüne kadar da herhangi bir kitap içeriğinde yer almıyor. Yazarın sadece 1933 yılında Noel kartı olarak sevdiklerine dağıttığı biliniyor. Ancak çok garip bir şekilde başkaları tarafından şiirin yazar adı verilmeden özellikle İkinci Dünya savaşı yıllarında askerler arasında ve sonrasında ellili yıllarda bir kilise tarafından basılıp dağıtılması şiirin bir efsaneye dönüşmesine neden oluyor. Hatta kendi cemaatine şiiri dağıtan kilisenin kuruluş yılı olan 1692’nin dağıtılan metin üzerinde yer alması, şiirin o yıllarda yaşamış rahipler tarafından yazıldığına dair bir yanılgı oluşmasına da neden oluyor. Bu karmaşa içerisinde şiire ait telif hakları konusu da uzun yıllara yayılan bir hukuk sorunu olarak 1971 yılına kadar çözüme kavuşmadan devam ediyor. Hatta günümüzde dahi her şey netlik kazanmış olsa da şiire dair söylentiler efsaneler bitmiş değil. Benim yirmi yıl önceki yanılgımda olduğu gibi ülkemizde dahi arama motoruna “bir tapınak yazıtı” yazdığınızda bu şiirden parçalar ve başka özdeyişleri içinde barındıran bir bulamaç bulabiliyorsunuz. Şiirin karmaşık hikâyesine dair uzunca yazılar internette mevcut, amacım onu anlatmak değil. Kısaca burada değinmiş oldum. Evrensel Didaktik Şiir Mirasının İş Hayatında Kullanımı Bu yazının olması gereken başlığını aslında biraz sonuna koydum gibi oldu. Desiderata belki günümüz edebiyat çevrelerince kabul gören şiir anlayışına çok uygun bir örnek değil. Hatta kimi otoriteler şiir dahi kabul etmeyebilir. Bir metnin şiir olup olmadığına kim karar verir sorusunu sorup arı kovanına çomak sokan olmak istemiyorum. Onu da başkası yapsın! Didaktik ya da Türkçe ifadeyle öğretici şiir yeni bir kavram değil. Belki Hesiodos ’tan beri şiir yaşantımızın içinde yer alıyor. Genelde duygu ve sanatsal yönden yavan, sadece bilgi ve öğüt içeren şiirleri tanımlamak için kullanılıyor. Kendi edebiyatımızda da çokça örnekleri var. Genelde sıkıcı bulunarak öğrencilerin en sevmediği şiir türü olarak kabul ediliyor. Ancak Desiderata’ta benim ve tahminimce pek çoklarının bulduğu farklı bir şey var. İmgesel ve estetik yönü zayıf olsa da moral öğütlerini verirken yoğun bir duygusallığa yönlendiriyor okuru, diğer bir deyişle duyguları harekete geçiriyor. Bu da şiirle bir bağ kurmanıza neden oluyor. Zaten tüm mesele de bu değil mi? Didaktik olsun olmasın, şiirin motive edici ve bilgilendirici gücü az da olsa özellikle kişisel gelişim kitaplarında kullanılıyor. Buna en iyi örnek olarak yakın zamanda kaybettiğimiz Doğan Cüceloğlu'nun kitapları (İletişim Donanımları, Yeniden İnsan İnsana vb.) ve Üstün Dökmen'in çalışmaları verilebilir. Kısaca sizi geçmişe ve geleceğe dair birleşen tüm noktalar adına şiirin harekete geçirici gücüne inanmaya davet ediyorum. Sunum, paylaşım, yazı ve kitap gibi tüm yaratımlarınızda bu gücü kullanabilir, duyguları harekete geçirebilecek farklı şiirler bulabilirsiniz. Sonuçları inanılmaz olacaktır.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|