|
DepremKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 21 Kasım 2020 15:56:03 Tam olarak tarihini bilmemekle birlikte 1951 senesinde Ankara’da bir yaz akşamı, yer sarsıntısı geçirdiğimizi hatırlarım. Evden hep beraber dışarı çıkmıştık. Bütün mahalle sokaklarda idi. O gece eve girememiştik. Bahçede bulunan ağaçlara hamaklar kurup geceyi bahçede geçirmiştik. Depremi daha ileriki tarihlerde başka mekanlarda da yaşadım, ama çocukluğumdaki kadar korkmamıştım.
Gölcük depremi gecesi İstanbul’dan Ankara’ya araçla gelmiştim. Ev halkını Heybeliada’da bırakmıştım. Ankara’da sabaha karşı çok ciddi bir sallantı geçirdik. Kızım koşarak yanıma geldi, ‘deprem oluyor baba, dışarı çıkalım‘ dedi. Ben oturduğumuz binanın beton yapısının güçlü olduğundan dışarı çıkmamanın daha doğru olduğunu söyledim ve evde kaldık. Sallantı bittikten sonra, Heybeliada’yı hemen arayıp, ev halkının nasıl olduklarını sordum. İyi olduklarını öğrenince rahatlamıştım. Ankara’nın deprem tarihinin çok geriye gittiğine inanmaktayım. Kayıtlı olarak bilinen bir başka Ankara depremi 1668 senesinde olmuş. Hem birkaç gün arayla peşpeşe bir kaç depremin meydana geldiği kayıtlıdır. Ne kadar hasar meydana geldiği ve ne ölçekte olduğu bilinmemektedir. Bütün Anadolu deprem kuşağının üzerinde olduğundan, herkesin bildiği gibi bir Kuzey Anadolu fayı bir de Güney Anadolu fayı anayurdumuzu iki koldan sarmakta. Bu gerçeği göz ardı etmemek gerekir. Özellikle imar konusunda karar verici merkez olduklarından, yerel yönetimlere çok iş düşmekte. Her hangi bir konutun yapılmasında, deprem yönetmeliğinin ön gördüğü yapı karakterinin dışına çıkmaya kimsenin yeltenmemesi gerekir. İnsan hayatı her şeyden önde gelir. Bunun hoşgörüsü olmaz. Depreme dayanıksız, yanlış, eksik yapılara izin veren yönetimler, affedilmeyecek suç işlerler. Bu konuda devletin, bir de bu tür çarpıklıklara göz yumduktan sonra yasal bir düzenleme ile hukuki sıfat kazandırmasını anlamakta güçlük çekmekteyim. Devlet bir cinayete nasıl alet olabilir? Tarih boyunca Anadolu birçok medeniyetlerine ev sahipliği yapmış ve tarih boyunca birçok şehir, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kurulmuş. Bilhassa İYON uygarlığı döneminde Ege bölgesi boyunca kurulan şehirlerin büyük bir bölümünün, depremlerle yok olduğuna inanmaktayım. Doğanın gücünü dikkate almak bence en akıllı davranıştır. Hani Karadeniz yöresinde yıllardır dere yatağına evler yapılır ya. Kimseye buraya neden ev yapıyorsun denmez ya. İklim değişikliği nedeniyle aşırı yağan yağmurlardan dere taşar ve bilmem kaç katlı binayı sel alır götürür. Konuda zarar gören halk ‘ Nerde bu devlet, neden bize yardım etmiyor ‘ diye hemen şikayet etmeye başlar. Aslında bina yapılırken ne ruhsat alırlar, ne de inşaat izni. İnşaatın statik hesapları ortada olmaz ki, kontrol edilsin. Tıpkı Gaziantep’deki ahşap inşaat iskeleleri çöken AKKENT Cami gibi. Akkent Camisi’nin ne projesi, ne statik hesabı, ne de Büyük Şehir Belediye kontrolü olmadığından, bir genç mimara mezar oldu. Batı uygarlığında, her konunun bir yasası ve buna bağlı yönetmeliği bulunur. Her hangi bir yere, her hangi bir inşaatı, kendi düşüncelerine uygun inşa etmeleri mümkün değildir. Ruhsat alınmış bir binanın inşaatından sonra, bina içinde herhangi bir değişiklik, izine tabi olur. Hele bir kolon kesilmesi, asla düşünülemez. Binaların statik yapı projeleri, yörenin deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde tasarlanır. Kalabalık şehirlerde binaların yüksekliği yangın ve deprem yönetmeliğine uygun planlanır. Aksi ise, felaketlere yol açar. Aslında ülkemizin yönetimi, ülkenin jeolojik yapısına, fay hatlarının oynaması ile depremlerin oluşmasına paralellik göstermektedir. Ülkemin statik yapısının içinde taşıyıcı kolonlarından birinin Merkez Bankası, diğerinin ise ülkemin Hazine ve Maliye Bakanlığı olduğunu düşünmekteyim. Sanayi ve ticaretin ülkenin taşıyıcı duvarları olduğuna yürekten inanırım. Üretim ve dış ticaret ülkenin kalkınmışlığının göstergesidir. Kalkınmışlığın ikinci göstergesi ise üretimde tüketilen elektrik enerjisinin değeridir. Türkiye’de elektrik enerjisi üretmek için kurulu gücümüz 91,932 MW tır . Bu kurulu güçle ürettiğimiz elektrik enerjisinin 290 milyar kws olduğu, ETKB verilerinde bulunmakta. Bu yıl, bir önceki yıla göre 2 milyar kws daha az enerji tüketilmiş. 2018 yılına bakarsak %1.8 daha az enerji tüketmiş olmamız, ekonomimizin büyüdüğüne değil, küçüldüğüne işarettir. Ayrıca ülkemin göstergelerinin, ülke yönetimindeki kişilerle ayarlı olduğunu düşünmekteyim. Ülkemde kötüye giden bir ekonomi hüküm sürerken birden Merkez Bankası başkanı ve sonrası Hazine ve Maliye bakanı görevlerini bıraktılar. Ekonomik değerler bir anda olumlu değişti, hani yönetimde başka değişiklikler olsa ülkemde daha hangi olumlu gelişmeler olur diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|