İnternet kullanımı yaygınlaştığından bu yana insanların sanal dünyası haline geldi. Her konuda bu sanal dünyayı kullanmayı tercih etmekteyiz. Bilmediğimiz her konuda interneti kullanarak mutlaka küçük bile olsa bir açıklama bulmaktayız. Hele Covid19 pandemi dönemi içinde ortaya çıkan sanal marketlerden ihtiyaçlarınızı temin etme imkanı da ortaya çıktı. Marketler, mağazalar, sanal ortamda sipariş ve ödemeleri alıp mal göndermeye başladılar. Fakat, gelen mal sizin aradığınız veya seçtiğiniz olmamakla beraber, işinizi görmekle yetinmektesiniz.
Hatta internet kullanımı yaygınlaştığı bu dönemde, bazı evlilikler bile bu sanal dünya içinde yıkılmakta. Hele genç yaşta evlendirilen kız çocukları, yeni ufuklar içinde başka eş arayışı içinde olmaktalar. Tanımadan, internet ortamında buldukları başka erkeklerle sanal dünyanın girdabı içinde yuvarlanmaktan çekinmediklerini biliyoruz.
Sanal medya ortamında ülkemde bir devlet geleneğinin de işlevini değiştirdiğine şahit olduğumuz bu günleri iyi değerlendirmemiz gerekir. Devlette bir bakan istifa edecekse, dilekçesini yazar; başbakanı ziyaret edip, arzeder. Hükümet başındaki başbakan bu dilekçeyi almakla mükelleftir. Çünkü istifa tek yönlü bir harekettir. İstifa eden bakan, istifa etme nedenlerini açıklama mecburiyetinde değildir. Ancak bu nedenleri ortaya koymak mecburiyetinde kalırsa, düzgün Türkçe kullanılması devlet geleneğidir. Ülkemde geçtiğimiz gün, Maliye Bakanının yazdığı ve görevden af edilmesini ifade ettiği internetteki yazının cümlelerine bakalım:
‘Çokca hakkım geçmiştir haklarını helal etsinler‘ bu cümleden bir şey anlıyorsanız, anlamayanlara anlatın.
Bir başka cümle
‘At izinin iti izine karıştığı, hak ve batılı ayırt etmenin zorlaştığı böyle çetin zamanda…’ Bu cümlede de tam olarak ne anlatılmak istendiğinin meçhul olduğunu görmekteyiz.
Hele şu cümlede kullanılan bir kelime var ki bunu anlamakta güçlük çekmekteyim:
‘Türkiye tarihindeki belkide en kritik dönemlerden sayılacak olan bu 5 yıllık süre zarfında ülkeme ve ümmete hizmet etmeyi bana nasip eden rabbime sonsuz hamd olsun’. Kurtuluş savaşından çıkan Türkiye’de yaşayan topluma
MİLLET tanımını veren Atatürk gençliği olarak ümmet kelimesini şiddetle ret ederiz. Biz ümmet değil bir milletiz. Belki Maliye Bakanı’nın tedrisat gördüğü Fetullah Gülen okullarında millet yerine ümmet kullanılması gelenek olabilir, ancak yine de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanının kullandığı kelimeye dikkat etmesi gerekir.
Geçtiğimiz günlerden bir gün cumhurbaşkanının ekranlardan hitap ederek
‘ Türkiye Ekonomisinden bizati ben mes’ulüm’ diyerek neyi ima etmek istediğini düşündük. Bu cümlenin nereye kadar gittiğinden emin olamadık. Özerk Merkez Bankası ve onun başkanı, Saray’ın direktiflerini dinlemediği gerekçesi ile görevden alınıp, Saray’a biat eden yeni bir başkan olarak Uysal göreve getirildi. Ancak Saray’ın ekonomi jokeyleri, kontrolden çıkan ülke ekonomisini dizginlemekte yetersiz kalınca, yine Saray tarafından görevden alınıp yerine parti içinden Naci Ağbal atandı. Bu işler olurken Maliye Bakanı belki bir kenara itildi. Sosyal medyada Bakan Damat olarak ciddiye alınmadığı bir gerçektir. Maliye Bakanlığı tarafından gösterilen hiçbir hedef inandırıcı olmayınca, bindiğiniz atın yuları başkasının elinde olursa, sizin tek seçeneğiniz kalır, görevi sağlık nedeniyle bırakmak.
Ancak ülkemde yaşayan halk için ümmet kelimesinin kullanılmasının son derecede sakıncalı olduğuna inanmaktayım, çünkü ümmet: ‘Bir peygambere inanıp onun yolunu seçen kimselerin tümüne verilen isimdir’ olarak izah edilir. Bu nedenle ülkemde sadece müslümanların yaşamadığını bilmeyenlerin ülke idaresinde olmasını abesle iştigal olarak tanımlarım, ve devlet geleneğinde bu söylemin olmadığını bilmeyenler hem acele hem acemice bol hata üretirler diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.