Sivas’ın en lüks oteli Belediye Oteli idi. Ana cadde üzerinde beş katlı heybetli büyük bir bina idi. Odaları zamanına göre lüks sayılacak cinsten, geniş odaları olan bir oteldi. İlk katında büyük bir lokantası vardı. Aslında otelden ziyade lokantası ile meşhurdu bu bina. Sivas, kendine has yemekleri olan bir şehirdir. Birçok kervan yollarının kesiştiği bir noktada olduğundan, çeşitli medeniyetlere beşik olmuş bir şehirdir Sivas. Anadolu kültürünün önemli bir şehridir.
Kışları çok soğuk olur, ancak denizden 1350 metre yüksekte olduğu için kuru soğuktan insanlar rahatsız olmazlar. Yazları da çok sıcak olmasına rağmen, yine kuru sıcak, bu yükseklikte etki etmez.
Çok çeşitli medeniyetler yaşamış ve eser bırakmış bu şehirde. Hatta Selçuklulardan kalma, bu gün hala hizmet veren birkaç cami ve hamam var. Kurşunlu Hamam’ı gördüğüm en güzel hamamlardan bir tanesidir. Yalova ilimizde de Kurşunlu Hamamı bulunduğunu hatırlarım. Kanımca kurşunlu adı kubbelerinin kurşunla kaplı olmasından kaynaklansa gerek, yoksa suyun içinde kurşun olduğundan değil.
Kervan yolları üzerinde olduğu için Sivas’ta birçok tarihi han vardır. Taşhan ve Behrampaşa Han’ı gibi önemli tarihi değerler, bir döneme ışık tutar. Çifte Minareli Medrese, Gökmedrese ve Şifahane Medresesi önemli kültür hazineleridir. Kayseri’deki Gevher Nesibe Sultan Şifahanesi gibi Sivas’ın şifahanesi de zamanında yöre halkına hizmet vermiş kurumların başında gelir.
Sivas, Anadolu’nun her döneminde önemli görevler yüklenmiştir. Bu tarihi Hititlere kadar uzatabiliriz. Şehirlerarası ve ülkelerarası ticaretin kervanlarla yapıldığı dönemlerde, kervan yollarında kervansaraylar, dinlenme yerleri ve develeri dinlendirme yerleri olan hanları bu yollarda bulmak mümkündür. İpek Yolu’nun bir tarihte Çin’den başlayıp bütün Asya kıtasını kat edip Anadolu’yu geçerek Efes limanında son bulduğunu, bir seri televizyon programında izlemiştim. Hatta Efes antik şehrinin kütüphanesinin önünden başlayan taş döşeli sütunlu yolun, İpek Yolu olduğunu, bizi gezdiren rehber anlatmıştı.
Sivas’tan Elazığ’a giden eski yolun üzerin birçok tarihi köprüler bulunmaktadır. Bunlardan biri Eğri Köprü diğeri ise Kemer Köprü’dür. Eğri Köprü’nün yapılış şekli eğri olduğundan bu isimle anılır. Hele Kemer Köprü’nün görülmeye değer bir yapı olduğuna inanırım. Yaklaşık 30-35 kemerden oluşan bu köprü, kanımca bir nehri verev geçen yol üzerine inşa edilen köprülere mimari bir örnektir.
Kurtuluş savaşının kilometre taşlarının biri de Sivas’daki kongrede Mustafa Kemal Atatürk tarafından konmuştur. Erzurum ve Sivas özellikle seçilmiştir.
Madimak otelinin hemen yanında iki katlı bir bina vardı. Altında bir göz çay ocağı bulunurdu. Çaycı Hüseyin işletirdi. Kendisine biz Hüseyin AĞA derdik. Hiç konuşmazdı, devamlı çay demlerdi. Sivas’ın kuzeyinde bir dağın eteğinden çıkan KEPENEK suyu vardı, inanılmaz lezzetli bir suydu. Hüseyin Ağa çay demlemek için suyunu oradan getirtirdi. Bu su ile yaptığı çaya doyamazdık. Bir çay , bir çay daha, bir çay daha içerdik. Zaten Hüseyin Ağa yeni demlediği her demlikten mutlaka bir bardak çayı, çay ocağının etrafında taburelere oturan halka sormadan verirdi. Bir çay içmek isteyen yeni gelen çay müşterisi de ocağa doğru başını uzatıp, ‘’Hüseyin bir çay çek‘ diye seslenirdi. Ne zaman sabah kahvaltıya otursam, elime çay bardağı alsam, aklıma Hüseyin Ağa gelir, onu hatırlarım.
Çayın yanına bir de Sivas’ın simidi olunca doyulası güçlü bir lezzet çıkar ortaya. Sivas’da satılan simit, diğer simitlere benzemez. Kaynar pekmez kazanına dalıp çıkan simit, sonra susamla buluşur ve fırında pişer. İşte bunun yanında Hüseyin Ağa’ nın çayı. Doyamazsınız.
Anadolu’da yaşayan yurdum insanının son birkaç senedir nasıl kıt kanaat geçindiğine şahit olmaktayız. Adam evine ekmek götürmek için çırpınmakta. Burada EKMEK anlamını yanlış anlayan zeka yoksunu insanlar, naylon torbalarla askılara, ağaçlara torba içinde ekmek asmaktalar. Bir başka zeka fakirinin de ’ekmeğiniz yoksa keyif çayı için‘ diye, Marie Antoinnette’in ‘’Qu'ils mangent de la brioche" ekmeği yoksa halkın, pasta yesinler misali, 250 gram çayı vatandaşın suratına atmasını, toplum bireyi olarak kınarken, aklıma yine Hüseyin Ağa gelir.
Çay ocağının penceresinden ‘ Recep’e Bi çay çek Hüseyin ‘ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.