Türk Sanat Musikisi içinde bir sanatçı vardır ki beni çok etkiler. 1882 senesinde İstanbul’da Kanlıca’ da doğar Mehmet Yürü. Ailenin en küçüğü olduğu için, onu el bebek gül bebek büyütürler. Ablası Nasip Yürü, Üsküdar’da bir musiki derneğinin çalışmalarına gittiği için, zaman zaman ablası ile birlikte bu çalışmalara katılır. Kimi zaman meşk toplantıları için davet edilen konaklara da, ablası ile beraber gider. Genelde ramazan aylarında konaklarda yapılır böyle toplantılar. Mehmet Yürü bu toplantılarda kendi ismi ile çağırılmaz, balasının adı ile anılır ve ‘ Nasip’in Mehmet ‘ diye adlandırılır.
Kanımca bu ismi ve takısını seven Mehmet Yürü, Nasip’in Mehmet adını benimser. Küçük yaşta gittiği meşk toplantılarında ona da şarkı söylettikleri olur. Sesinin güzelliği de herkesi şaşırtır. Zaman içinde Mehmet Yürü kimseden ders almadan UD çalmaya başlar. Babası Derviş Hüseyin Efendi Mehmet’e, Udi Arşak Efendi’den ders aldırır. Daha sonra Kemani Memduh Efendi ve Kemençeci Vasilaki’den usul dersleri alır. Beste yapmaya merak salan Nasib’in Mehmet, ilk bestesini 1906 yılında yapar. Sözleri Mehmet Hafid Bey’e aittir: ‘’Seni candan severim aşkına kurban olurum, Ölürüm feyz-i gârâmınla yine can bulurum’’ Hicazkâr makamda bestelediği bu ilk şarkısı ile Nasib’in Mehmet bestekârların dikkatini çekmiştir.
Nasib’in Mehmet’in bir çok makamda bestesi bulunmaktadır. Mehmet Yürü eserlerinde Acem Aşiran, Acem Kürdi ve Kürdili Hicazkar makamlarını çok iyi kullanmıştır. Badi Nedim Bey, Halit Fahri Bey, Ahmet Refik Altınay’ın güftelerini besteleyen Nasib’in Mehmet Efendi’nin bazı eserleri hayatı anlatır. Bütün sözleri ve taşıdıkları anlam bakımından, çok etkileyici kelimeler ihtiva eder. Düyek usulde Uşşak makamda Nasib’in Mehmet Efendi’nin aslında sözlerinin kime ait olduğu bilinmeyen bir bestesi vardır. ‘’Her Günüm Mazide Kalmış Günlerimden Gün Arar’’ adlı şarkıyı dinlerken, rüyaya dalar, eskilere giderim.
Aslında herbir güftenin anlamını ortaya çıkaran mutlaka özel bir olay olmuş, şairin de hissiyatını şiirde dile getirmiş olduğunu düşünürüm. Yoksa birkaç kelimeyi dizip, sonrasında bir beste yapalım diyen bir bestekar olmadığına inanmaktayım. Yaşadığı günlerden memnun olsa şair, mazide kalan günlerinden gün niye arasın? Şairin her günü, geçmişteki günlerden daha kötü olursa, yaşamış olduğu günlerinin arasından bir güzel günü mutlaka arar.
Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin 1. Ordu Başmüfettişi Miralay Hacı Reşit beyin oğlu ATA bey tarafından 1918’de kurulduğunu biliyoruz. Anadolu Musiki Derneği olarak kurulan bu kurum, daha sonra 1919’da Darülfeyz-i Musiki Cemiyeti adını almıştır. Cumhuriyetle birlikte Üsküdar Musiki Cemiyeti hüviyetine bürünmüş, bir çok bestekarın da ilk musiki öğrenimlerini gördükleri ocak olarak temayüz etmiştir.
Türk sanat musikisinde makamların da bir tarifi vardır. Mesela Hüzzam makamı, diziliminde hicaz dörtlüsünün bir dizi halinde tiz tarafa doğru uzadığı ve normal olarak eviç perdesindeki hicaz dörtlüsünün yerini, gerdaniyede buselik beşlisine terk ettiği şekli olarak ifade edilir. Bu nedenle hüzzam makamı benim en çok sevdiğim iki makamdan biridir. Diğeri ise Segah makamıdır. Her iki makam da bir birine benzese de, ayrı mütalaa edilir.
Nasip’in Mehmet Efendi’nin Hüzzam makamında bir eseri vardır ki, üzerinde düşünmek gerekir. Güftesi Bedii Nedim Bey’in, Hüzzam makamında Sengin Semai usulünde bestelenmiş bir eser.
‘’Açmam Açamam Söyleyemem Çünki Derinde, Bir Yaresi Varki Kanıyor Kalb Üzerinde’’Yaşadığımız bu günler içinde ne kadar da manalı bir güfte. Toplumun gündeminden çıkmamak için çırpınan ülkemizin yönetimi, Gaziantep’te yıllardır çalışan fabrikaları ‘300 fabrika açma’ toplantısı düzenlemek adına yeni açılmış gibi göstermiş. Toplanan halka 5 liralık Rize çayı dağıtılmasını ise, pandemi sürecinde halka telkinde bulunurken, kendilerinin salkımı hamudu ile götürmelerine verilen sus payı olarak adlandırmaktayım.
Nasibin Mehmet Efendinin hüzzam şarkısı aklımdan çıkmaz ‘’Açmam açamam söyleyemem, çünkü derinde, Bir yaresi var ki Kanıyor Kalp Üzerinde’’ diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.