İnsan tarihinin hangi döneminde tabipliğin ortaya çıktığını bilmiyorum ancak Selçukluların istila etmesinden çok önce de Anadolu’da yaşayan insanların pek çok konuda olduğu gibi sağlık konusunda çalıştığına inanıyorum. Her ne kadar çivi yazı ile yazılmış Hitit tabletlerinde tabiplikten çok ticaretten sözedilmişse de, şifalı otlarla ilgili bilgiler sözlü gelenekle günümüze ulaşmış görünüyor.
Hangi otun hangi hastalığa nasıl iyi geldiği gibi. Örneğin, mide bulantısına nane limon kaynatılmasının iyi gelmesi, ılık suya bal karıştırılıp içilmesinin kabızlığa, soğuk suya bal karıştırılıp içilmesinin ishale çare olması gibi. Bu bilgiler günümüze her hangi bir yazı ile ulaşmamıştır. Ama vardır.
Çinlilerin tabiplikle ilgili yaptıkları çalışmaların kayıtlı olup olmadığını bilmiyorum fakat Selçuklulardan evvel Gazneliler zamanında Orta Asya’da Gazne’de kurulan tıp medresesinin kalıntıları günümüze kadar ulaşmamıştır. Selçuklu Devletinde 1063 senelerinde Nişabur kentinde Selçuklu Hastanesi ve Tıp Medresesi’nin kurulduğunu bilmekteyiz. Selçuklu istilası ile birlikte hekimliğin Anadolu’ya taşındığı bir gerçektir. 1055’den itibaren Selçuklular tarafından Bağdat, Şiraz, Berdesir, Kaşan, Ebher, Zencan, Harran, ve Mardin’de bimaristan kurulduğunu da bilmekteyiz. Ancak bu tedavi hastaneleri günümüze kadar ulaşmamıştır. Selçukluların kurdukları şifahanelerden günümüze kadar ulaşan eserler Şam’daki Nureddin Hastanesi 1154, Kayseri’deki Gevher Nesibe Daruş-şifası 1206, Gıyaseddin Keyhusrev Tıp Medresesi 1206’da inşa edilmiştir. Sivas taki Keykavus Daruşşifası 1217, Divriği deki Turan Melik hastanesi 1228, Tokat’daki Gök Medrese yani Pervane Bey Darüşşifası 1275 ve Çankırı’da Atabey Ferruh hastanesi 1235’de kurulup günümüze kadar gelen yapılardır.
Selçukluların şifahanelerini Anadolu’nun her yanına, mümkün olduğu kadar, yaymaya çalıştığını görmekteyiz. Bilhassa Gevher Nesibe Sultan’ın ince hastalığa yakalanması ile Anadolu’ya 50 sene içinde yaygın sağlık hizmeti verilmesini, kısıtlı imkanlarla sağlamaya çalışmaları takdire şayandır. Yapılan şifahaneler tabip yetişmesine vesile olduğundan ilerleyen tarihlerde daha fazla şifahanelerin kurulmuş olduğunu görmekteyiz.
Konya’daki Tıp medreselerinin diğer şehirlerden daha fazla olması doğaldır, ancak Anadolu’daki her şehirde bir şifahane bulunması çok önemlidir. Şifahane içinde sadece bir değil, pek çok sağlık konusunun işlendiğini görmekteyiz. Hatta Selçuklu döneminde Anadolu’da akıl hastalarının tedavi edildiği hastaneler de çok sayıda şehirde yapılmıştır. Erzurum yakınlarında bulunan Deli Baba köyündeki tekke, akıl hastalarına tedavi uygulayan kurumlardan biri olarak hizmet vermiştir.
İspanyol seyyah Klavijo‘nun seyahatnamesinde konu şöyle tarif edilir: ‘’Deli Baba köyünde, akıl hastalarının tedavisiyle meşgul olan dervişler yaşıyor ve buraya getirilen hastalar onların telkinleriyle ve meşguliyet tedavileriyle şifa buluyorlardı.’’ Kimi yerde bu tekkelerde bilhassa ney ile icra edilen müzik, başka bir tedabi yöntemi olarak kullanılmıştır. Selçuklu hükümdarlarının sefere çıktıklarında, kimi yerde 20 kimi yerde 100 deve yükü ile bimâristan ayni şifahanelerini beraberlerinde götürdükleri kayıtlardadır. Bimâristan tımarhane veya hastane olarak algılanır.
Selçuklularda dört değişik bimâristan bulunmaktaydı. Kervansaray bimâristanları Anadolu’da dört bir tarafa yayılan ticaret kervanlarının akşamları yerleştikleri mekanlar olarak bilinen kervansaraylarda, tüccarlara hizmet vermesi için geliştirilmişti. Hem yolcular hem de kervan hayvanları bu hizmetten yararlanırdı.
Bir de saray bimâristanları hizmet verirdi. Bunlar sarayın güney yanında camisi bulunan, medresesi olan, hankah yani dergah, hamam ve ribattan yani kervansaraydan oluşan bir kompleksi barındırırdı. Selçuklu döneminde bunlar genelde büyük şehirlerin yakınında oluşturulurdu.
Bakınız, tıp bu güne gelirken bir çok evre geçirmiştir. Tarih içinde Selçuklu döneminde Anadolu, sağlık açısından belki en verimli çağı yaşamıştır. Sağlık hizmetinin Anadolu’nun en ücra köyüne kadar götürülmüş olduğunu görmekteyiz. Günümüz Türkiye’sinde ise varsa yoksa İstanbul’a yapılan yatırım, biraz da Anadolu’ya yönelse, o günleri eski günleri özlemesek diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.