|
|
Nâzım Hikmet Paris’teKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 06 Ocak 2020 07:36:06 NÂZIM HİKMET PARİS’LE MAYIS 1958’DE TANIŞTI. Paris’te kadim dostu Abidin Dino ve eşi Güzin Dino’yu buldu. Avni Arbaş, Hıfzı Topuz’u da. Parisli diğer tanıdıklarını da. Paris’in merkezindeki 5. İlçede, ÖĞRENCİ MAHALLESİNDE, şirin bir otele yerleşti.
O GÜNLERDE GENERAL CHARLES DE GAULLE’ÜN ŞAİBELİ BİR BİÇİMDE BAŞBAKANLIĞINA ATANMASINA MUHALİF VE BUNU PROTESTO ETMEK İSTEYEN FRANSIZ KOMÜNİST PARTİSİ (FKP) İLE GENEL İŞ KONFEDERASYONU’NUN (CGT) DÜZENLEDİĞİ VE ON BİNLERCE EMEKÇİNİN KATILDIĞI GÖRKEMLİ BİR GÖSTERİYE DE KATILDI, EŞİNİN/DOKTORUNUN YASAKLAMIŞ OLMASINA VE GÜZİN DİNO’NUN SERT BAKIŞLARINA RAĞMEN. EŞİ DOKTOR GALİNA ŞAİR BABA İLE PARİS’E GELEMEMİŞTİ AMA KALP SORUNLARIYLA KARŞILAŞMAMASI İÇİN BİR SAYFA KADAR TUTAN “ÖNERİLERİNİ” OKUNAKLI BİR BİÇİMDE YAZIP GÖNDERMİŞTİ. VE GÜZİN BUNLARIN HARFİ HARFİNE UYGULANMASINI DENETLEMEK İÇİN KENDİ KENDİNE YETKİ VERMİŞTİ. VE NÂZIM DA FENA HALDE “YANMIŞTI”: NE İÇKİ, NE İSTEDİĞİ ANDA SOKAKTA DOLAŞMAK, NE DE BİLHASSA MERDİVEN ÇIKMAK! HİÇBİR ŞEYDEN ÇEKMEDİ NÂZIM/ GÜZİN’DEN ÇEKTİĞİ KADAR (!) AMA UYSAL BİR ÇOCUK GİBİ “ABLASININ” UYARILARINA KATLANDI. Bu tarihten sonra, Nâzım Hikmet, Abidin Dino ve Güzin’e mektuplarında Güzin’i bazen “abla” bazen “sevgili jandarmam” diye niteliyor, Güzin’e takılıyor ve hafif tarafından yükleniyor. Artık o kadarı da olur: Yılların arkadaşları ne de olsa. NÂZIM HİKMET GÜZİN’İN YAKINDAN VE SIKI DENETİMİNE RAĞMEN ARADA BİR KAÇAMAK YAPTI. ARAŞTIRMALARIM SONUCUNDA BULDUM: ÖRNEĞİN GÜZİN’İN SABAH DENETİMİ İÇİN GELMESİNDEN ÇOKKKKK ÖNCE KALKIP HEMEN OTELİNİN DİBİNDEKİ KAHVEDE BİR SABAH ERKEN SAATLERDE KAHVE İÇTİĞİ FRANSIZ POLİS RAPORLARINA KAYITEDİLDİ. Bunun şaka olduğunu hemen belirtmeliyim. Yarısı şaka ama. Polis kayıtlarında bu konuda iz var mı henüz bilemiyorum, ama Nâzım’ın arada bir sabah erkenden çıkıp aşağıdaki kahvede bir kahve içip iki croissant/ay çöreği yediğini biliyorum. Çünkü bu suçunda onunla işbirliği içinde olan Abidin Dino nam ressamın “ifadesinde” yazılı bunlar. Fakat Nâzım Hikmet bunu doğrulamaktan kaçındı (!) O GÜN, O GÖSTERİ GÜNÜ, NÂZIM HİKMET, ABİDİN DİNO VE BİRKAÇ YOLDAŞIYLA BİRLİKTE REPUBLİQUE MEYDANI’NA KADAR YÜRÜDÜ. SONRA YORULDU VE ABİDİN’İN DE ISRARI ÜZERİNE, “çünkü işin artık şakaya gelir yanı kalmamıştı”, ŞAİR BABA GÖSTERİNİN SONRASINI BİR ARKADAŞININ (Charles Dobyznski isimli yoldaşı ve çevirmeni, sevimli arkadaşımız, «Vitamin Dede” bana bizzat anlattı bunları) EVİNİN BALKONUNDAN İZLEDİ. ÇOK HEYECANLANDI ŞAİR BABA. NE DEMEK YANİ KOSKOCA FRANSA İŞÇİ SINIFI DEĞİL MİYDİ SOKAKLARI, CADDELERİ, BULVARLARI VE MEYDANLARI DOLDURAN. BU KIZIL BAYRAKLAR YOLDAŞLARIM, BU SLOGANLAR NE DEMEK OLUYOR? İHTİLAL YÜRÜYÜŞTE DEĞİL Mİ? VE O GÜNDEN İTİBAREN VE HATTA BİRAZ ÖNCESİNDEN BİLE BAŞLAYARAK BİRİKMİŞ/BİRİKTİRİLMİŞ HASRETİNİ GİDERMEK İÇİN NÂZIM BABA DOLAŞTI DURDU BAŞKENTTE: ŞURASI SEİNE DEĞİL Mİ? ŞURASI EYFEL KULESİ. ŞURASI PÈRE LACHAİSE MEZARLIĞI. ŞURASI KOMÜNARLARIN TEPESİ … LOUİSE MİCHEL DEMEK BURADA ÇARPIŞTI. DEMEK KADINLAR CEPHENİN EN ÖNÜNDEYDİLER. «BRAVO!» DEMEK ÇOCUKLAR DA SAVAŞTI. DEMEK BURJUVAZİ KATLİAMI BURADA YAPTI. ŞURADA YATAN MARX’IN O GÜZELİM KIZI DEĞİL Mİ? SÖYLEYİN BANA YOLDAŞLARIM BU YÜRÜYÜŞ NEREYE BÖYLE, SÖYLEYİN NE OLUR… Nâzım bu gelişinde üç hafta kadar kaldı Paris’te. Pek çok şiir yazdı. 1949 ve 1950’de özgürlüğüne kavuşması için basın toplantısı, şiirlerinin Fransızcaya çevrilmesi, imza kampanyası ve daha birçok iş için koşturan Tristan Tzara başta bütün dostlarına teşekkür ziyaretleri yaptı. Aragon ve Elsa ile tanıştı. Fransız Komünist Partisi’nin isimleri az bilinen ama sapına kadar ihtilalci militanlarından ve ikinci savaş yıllarındaki Direniş Haraketi’nin isimsiz yıldızları Jean Marcenac, Pierre Biro ve daha niceleriyle tanıştı. Pierre Biro ille “Nâzım’ın koruyuculuğunu yapacağım” diye tutturdu ve yaptı. Bunları bana Pierre anlattı uzun uzun. Paul Eluard’ı da çok tanımak isterdi Nâzım, ama Paul bu, şiir defterlerini bırakıp çokkkktan ayrılmıştı aramızdan. Şiir defterleri kaldı bize, bir de unutulmaz anıları: “Okul defterlerimin üstüne/ Sınıfta sırama ve sokakta ağaçlara/kuma ve kara/ yazıyorum ismini”. Eluard’ın şiirinin resmi ve bilinen çevirisi farklı olabilir, fakat ille biraz katkı yapmak istedim, ama “ana fikir” bu. Paris’te çoştu Nâzım ve çoşturdu. Mavi Gözlü Dev bu kardeşlerim. Gözlerinde çakan şimşekleri gördünüz mü? Yakasında kızıl karanfil, başında kasketi afilli delikanlı: Hani İstanbul sokaklarının ifadesini alan, arkasındaki, önündeki ve bilhassa hep sağındaki aynasızları sobeleyen ve onlara şiirlerini ezberleten delikanlı. Anımsıyor musunuz? İşte o Nâzım yoldaşlarım Paris’i böyle teslim aldı. Şiirleriyle. Paris te zaten bunu bekliyordu: Ve bırakıverdi kendini Şair’in kollarına. Gülüm benim, Paris’im, sen de al beni kollarının arasına, al beni. Bu caddeler, bu kaldırımlar, bu sokak, meydan ve bulvarlar bizim. Louise Michel değil mi şu geçen. Maurice Thorez konuşmuyor mu bu gece, “Universite Nouvelle”de : Haydi çocuklar hep beraber gidiyoruz. Duclos da oradadır mutlaka. Marty de. Yoldaşlarla halaya kalkmanın tam zamanıdır. Haydi hep beraber.. Nâzım bu, kalbi arada bir tekleyebilir, hayatır bu ve Şair önemsemez. Ama bir sarışın görsün, kalbinin tiktaklarıtiktakları “Usta bidakka bu bizdendir” işaretini verir ve Vera Tulyakova ile evlenir Nâzım : İki kere iki dört eder ve bal-ayını gençyaşlı (yazımda hata yoktur) ama yüzdeyüz özgür çift Paris’te geçirir. Kimileri çatlar. Çatlasınlar ! Patlasınlar! Paris kırk gece kırk gün sürer… Vera giyim kuşama meraklıdır. Nâzım deri ayakkabılara ve ipek çoraplara. Abidin ve bilhassa Güzin ile magazalar dolaşılır. Zamanını yazmadım mı ? Tamam işte yazıyorum : Nisan 1961’deyiz ve Nâzım’ın Paris, Ma Rose’u (Paris, Gülüm) kitapevlerinin vitrinlerini süslüyor : Malatya gülü sanırsınız. Bu konuyu Başak’a da sormalı sırası ve yeri gelince. Malatyalı gülünü tanımaz mı ? Tanır elbette. Nâzım kitabının tanıtımı için Le Divan nam kitabevinde imza günü yapar. Duyan gelmiştir, duyan koşmuştur ve tıklım tıklımdır kitapevi. Herkes kitabını imzalatır, iki satır sohbet eder, bir belki iki bardak içer. “Gölgeleri” bile sıkışır, sıkışır ve bir duvar dibinde ezilmekten kurtulurlar belki ama yitip yerin dibine girerler. Yoldaşlarım şenlik bugün Paris’tedir. Nâzım Hikmet halayı sürüyor. Mendil halaybaşı Abidin’in elinde… İşte Fahri Petek ve eşi Neriman Hanım işte Remzi Raşa... Gençler ve daha az gençler : Türkiye burada bugün. Gün gece, gece gün olur. Ve saati gelince Nâzım Vera’sını Paris’te bırakır, Havana’ya “uçar” : Dünya Barış Kurulu adına Fidel’e “Barış Ödülü”nü vermek üzere randevusu vardır. Hem Fidel’le ve Küba ile hem de T büyük harfle Tarih’le. Küba’daki devrimci çoşku, devrimci gençler, kadınlar, kızlar ve erkekler ve yaşlılar, gördüklerinin tümü Şair’i son derece mutlu eder. Nâzım’ın Havana Röportajı’nı okumadıysanız, videosunu görmediyseniz hiç geçikmiş sayılmazsınız ve bizde kardeşlerim geç kalanlara da yer ayrılır. Gönül sofrasıdır bizimki: Buyurun sizi de şöyle alalım : Nâzım konuşmaya başlamak üzere… Akan zaman duran zaman. Gel zaman git zaman… Kasım 1962’de Nâzım’ın Leonardo Vinci ile randevusu vardır : İtalya mamma mia ile. Mamma Roma ile. Ama önce Milano ve Floransa’ya gitmek sanat eserlerine yüzünü sürmek ister Nâzım. Yanında gittikçe güzelleşen Vera her zaman. Ama bu kuru fasulya ve pilav, balık ve pilaki, imambayıldı (İlle bayıltacak imamı yemeden önce, Nâzım’dır bu ve bunun esbab-ı mucibesi de sual edilemez. Şairdir ve şaire şiiri soru-l-amaz!) ve rakı mis kokuları tadları nereden geliyor ? Paris’ten evet. Nâzım’ın “Benim Türkiy’em” dediği mekandan: Abidin ve Güzin’in ev-atölyesinden. İşe bakın o gün Abidin’lere İstanbul’dan uçakla, evet evet uçakla, bir sepet dolusu nevale gelmiştir ve Nâzım ile Vera’nın varışı ile Karaköy, Kumkapı, Beyoğlu, İstiklal Caddesi, Cadde-i Kebir diye yazar bizim defterler, pat diye 13 Quai Saint-Michel’deki ev-atölyenin işine düşerler. Pat diye evet. Patapatpatapat diye. Nâzım’ın Vera, Abidin, Güzin, Jean, Charles ve daha birçok yoldaşıyla o yılbaşı gecesini Paris’te Doktor Hershel ve iki dirhem bir çekirdek eşi Dora’nın evinde geçirdiğini yazmam acımızı biraz azaltabilir mı? Bilemiyorum. Nâzım o gece çok mutluydu. Bıraksanız ince uzun bacakları üzerinde yaylanarak iki adım da İstanbul’a atlayabilir, oradan Bursa’ya uzanıp “Taştan Tayyere” ile geri dönebilirdi. Bırakmadılar… Ama Şair yerinden bile kıpırdamadan iç yolculuğunu tamamladı ve döndü. Yaşamak Güzel Şey be kardeşim! dedi. Nâzım Hikmet kendisine ayrılan zaman içinde yaşamanın ve yaşam aşkının tadını çıkardı, herşeye rağmen. Kötülük adamlarına inat! 4 Ocak 1963’te yanında eşiyle Moskova’ya döndü Nâzım. ŞAİR BABA BİRKAÇ KEZ GELDİ PARİS’E. GİTTİ PARİS’TEN. EVET GELDİ GİTTİ… GELDİ GİTTİ… OYSA PARİS’E YERLEŞMEYİ NE KADAR ÇOK İSTEDİĞİNİ ÇOĞUMUZ VEYA BİRKAÇIMIZ BİLİYORUZ… Nâzım Hikmet aramızda. Her daim.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|