|
HalimeKategori: Hizan Köy Masalları | 7 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 11 Nisan 2008 12:39:48 Sizlere arada Ağılözü İlkokulu`nun çocuklarını da anlatmak istiyorum. Elbette, benim yüreğim, gözüm, kulağım Edip öğretmen. Bütün bunları o, Ava Berham dağları arasında, çocukları, köylüleri ile, köy öğretmeni arkadaşlarıyla, imam Ahmet arkadaşla dolu dolu yaşıyor.
Edip, Ağılözü`nün masum çocukları, yüreğimdeki yaşam sevinci tohumları. Onların kimi neşeli kimi hüzünlü yaşamlarına biraz olsun tanıklık yapabiliyorsam ne mutlu! İşte Halime. HALİME Sessiz, sakin, yumuşak huylu olan. Öyle diyor sözlükte. Allah’ın adlarından biriymiş aynı zamanda. “Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler'den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır. (Bakara Suresi, 225)” Ziya’dan olma, Habibe’den doğma, beş çocuğun ortancası Halime. Üzüm karası gözleri, kara kaşları, kapkara saçları var. Melek huylu bir çocuk. Geçen yıl, sekiz yaşında başladı okula. Bir hevesle kaydettim, daha okulun ilk günü çok sevdim onu. Ama bir sorunumuz vardı. Ne o benim dilimi biliyordu, ne de ben onunkini. İkimizin bildiği ortak tek dil, gönül diliydi. O beni sevmişti ben de onu. Bakışlarımızla anlaşıyorduk ilk günlerde. Ben onun dilini öğrenemiyordum ama o benim dilimi öğrenecek gibiydi. Kapıdan, sıradan, gelden, gitten, ekmekten, sudan öğretmeye başladım ona. Dilimi öğrenirken bir taraftan da okumayı, yazmayı öğrenmesi gerekiyordu. Çizgi çalışmaları bitti, ABC ye geldi sıra. E harfini çalışıyorduk. Kayahan’ın ‘E bebeğim e’ şarkısını dinlettim. İçinde e sesi geçen sözcükleri saydım. Edip Esin Ev Ekmek Eşek Bir resim gösterdim. Amacım e sesini çıkarmasını sağlamaktı. Ben söylemeden onun hissetmesi gerekiyordu. Bu ne (çıı)? HESTIR. Önce çok güldüm ama sonra güldüğümden daha çok üzüldüm. Yapmam gereken çok şey olduğunu, bu yolun kolay bir yola olmadığını iyice anladım. Ben ona eşek resmi göstermiştim. HESTIR onun dilinde katır demekti. O kendi dilinde düşünüyordu elbette, kendi dilinde konuşuyordu. Kızamazdım. Suçlayamazdım. Asıl sorun başkaydı gerçi. Onunla beraber okula başlayan iki kardeş vardı, Sağbatullah ve Gaybetullah. Onlar konuşabiliyordu, en azından dertlerini anlatabiliyorlardı. Çözemiyordum, aynı köyün çocukları, kapı komşuları, nasıl olur da birbirlerinden bu kadar farklı olabilirdi? Bir hayli uğraştıktan sonra Halime’de hiçbir ilerleme sağlayamadığımı gördüm. İki kardeş Sağbatullah ve Gaybetullah iyi gidiyorlardı, çoktan 10. harfe gelmiştik, sözcük hazineleri her gün biraz daha gelişiyordu. Ama ya Halime? O ya hiç konuşmuyor ya da ben yokken kendi dilinde konuşuyordu. Bunun nedenini zaman yitirmeden bulmam gerekiyordu, yoksa bir yılı boşa geçecekti. Bir akşam gittim Halime’nin evine, babasıyla muhabbet ettik. Çay içtik, meyve yedik. Benim gözüm hep evdeki ortamdaydı. Nasıl yaşıyorlar anlamaya çalışıyordum. Babasının Türkçesi de çok kötüydü, düşünerek konuşuyordu, ne söyleyeceğini önce kendi kafasında, kendi dilinde düşünüyor sonra benim dilime çeviriyordu. Bu doğaldı elbette. Köydeki herkes için geçerliydi. Bir farklılık görememiştim. Ertesi akşam Sağbatullah ve Gaybetullah’ın evine gittim. Yaşlı, romatizmalı Ahmet amcayla muhabbet ettik. Altmışbeş yaşında, iki karılı, oniki çocuklu, mutlu bir amca. Hoce aces(haber) saati geldi dinleyelim mi?. Ve ben yanıtı buldummmmm!! Sağbatullah, Gaybetullah, kardeşleri oturmuş televizyon önüne, çizgi film izliyordu. Halime’nin evinde ise televizyon yoktu, hiç olmamıştı. Uzun uğraşlar sonucu onlara bir televizyon buldum. Lakin unuttuğum bir şey vardı. Burası dağların arasında bir köy, normal anten çekmiyordu ki. Uydu sistemi gerekiyordu. Eh biraz da pahalıydı. Kendi kazandığım paradan biriktirmeye çalışıyordum ki uydu anten almalarına yardımı olsun. Epey ama epey bir zaman sonra ancak alabildik. Geçen bu uzun süre içinde Halime her gün, anteni olmayan televizyonu merakla açmış, saatlerce beklemişti. Çok üzülmüştüm ama elimden bu kadar geliyordu. Birinci sınıfta Halime hiç konuşmadı desem abartmış olmam. Geldi gitti, biraz Türkçe öğrendi ama hiç pekiştiremediği için hep unuttu. Bu yıl Halime ikinci sınıfta. Yaz tatilinin tamamını çizgi film izleyerek geçirmiş. Öyle tatlı Türkçe konuşuyor ki şimdi. Onu da birinci sınıflarla başlattım yine. Deneyimli ya, hemen önderleri oldu. Kendine güvenen, tok bir sesle konuşuyor artık benim canım kızım. Sorumlu hissediyorum onun yitirdiği bir yıldan, ama zararın neresinden dönsek kardır diye teselli ediyorum kendimi. Dün 29 harfi bitirdik. Halime artık okuyup yazabiliyor. Dönem başından beri tam otuz kitap okudu. Geçen yılki sessiz, sakin çocuğun yerine afacan, bazan şımarık bazan biraz haylaz bir çocuk geldi. Gözlerinde hep bir umut bir mutluluk bir kıvılcım var. Onun enerjisi bana da enerji veriyor. Ama hala utanınca çok kızarıyor. Halime Yıldız. Kara kaşlı meleğim, bugün dokuz yaşında.
Yorumlarnihat ziyalan
{ 18 Nisan 2008 04:06:08 }
sevgili deniz,
bitlis oykuleri`ni okumaya bayiliyorum. diger oykulerin gibi sicak, icten. ustelik bana uzak bir beldeyi, hayata tutunmaya calisan onurlu insanlari anlatiyor. kutluyorum. sydney`den dostlukla. nihat abin uzaklardan bir dost(makbule)
{ 15 Nisan 2008 06:37:39 }
Bu yazıyı nasıl okuduğumu bir tahmin edebilsen , ama sonuçtan öylesine emindimki edip öğretmenim ne yapmış ne etmiş muhakkak halimenin neden okuyamadığını anlamıştır diyordum her kelimesini okurken ve henüz sonucu öğrenmemişken çünkü biliyorumki sen bu konuda emsali az olan nadir bir insansınVeee yine biliyorumki daha ne halimeler ahmetler mehmetler ayşeler kazandıracaksın bu topluma bu ülkeye yolun açık olsun daima ....
nazan soyer
{ 15 Nisan 2008 04:57:19 }
yureginize ve ellerinize sağlık...
umudunuzu kaybetmeyip Halimeye umut oldugunuz ve bızımle paylastıgınız ıcın.... Leyla Akkuş
{ 15 Nisan 2008 04:52:50 }
İnanın sizden gelecek mailleri her gün takip ediyorum. Bugünde kitaptan bir bölüm varmı diye. Sizler o kadar hayırlı işler yapıyor, o kadar gerçek eğitim veriyorsunuz kii..
Yüreğinize sağlık sevgiyle kalın Selamlar EDİP CEYHAN
{ 14 Nisan 2008 17:51:28 }
Okyanusun ötesinde bir kalp var; koca bir kalp. Ondaki sevgi okadar büyükki, bize bile yetiyor okyunus ötesindeki dağ başında.
Annecim yüreğine sağlık. Mustafa Alagoz
{ 14 Nisan 2008 13:05:15 }
Barış ve huzur içinde yaşamak her insanın ve her ulusun özlemidir. Ancak kendi huzur ve mutluluğunun ötekinin özlemleri ile uyumlu kılınmasından geçtiğini de kabul etmek zorundayız. Nerede dayatma varsa orda gerilim ve nefret vardır. Dünyanın en güçlü ülkesi aynı zamanda dünyanın en tedirgin ülkesi, (ABD). 'Hükmetmeyin ki hükmolunmayasınız'
Bir çocuk okula başlarken şaşkın. Eğitim görüyor ama bilmediği bir dilde. Ana kucağı bir çocuk için ne ise, ana dil de bilinç için odur. Bu öyküde dile getirilen sorunlara yabancı değiliz. Ancak aynı sorunun farklı duyarlılıkla dile getirilmesi bizlerin yaşanan sorunlar üzerine olan ilgimizi diri tutuyor. Sevgili Deniz'in içten ilgisi ve yetkin anlatımıyla ciddi bir toplumsal sorunumuz önümüze geliyor. İnsanlara yalnız olmadıkları duygusunu yaşatmak, bizleri de daha bir insan kılıyor. esra akyüz
{ 12 Nisan 2008 10:47:45 }
canım ellerine sağlık , yüreğine sağlık yine çok güzel yazmışsın yine beni duygulandırdın Halime sayesinde umutlandım.Nice Halimelere.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|