|
|
ekitaplar hediyemizdirKategori: Makale | 1 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 01 Kasım 2019 15:52:43 ayorum sitesi sorumlusu Deniz Günal Hanım bu işin tayin edicisidir. Onun ve Ferruh Dinçkal’ın lokomotifliğinde yola çıkıyoruz, mola vermeden. Yedi kişiyiz, bir aileyiz. Bildiğiniz isimler : Önde ve önce lokomotifik görevini üstlenenler, yukarıda hemen isimlerini andıklarım, sonra ayorum’un beş yazarı : Aykut YAZGAN, Gündoğdu GENCER, Mustafa ALAGÖZ, Saba ÖYMEN ve ben. Her birimiz bir coğrafyada, herbirimizin yazdığı kendine özgü ve aynı zamanda tamamlayıcı.
Herbirimizin tarihi diğerlerininkiyle kimi zaman kesişmiş : Fakülte yıllarımızda, aynı sokak, aynı cadde, aynı bulvar ve aynı meydanlardaki yürüyüşlerde, gösterilerde. Aynı park, aynı kahve, aynı aşevi, aynı kantin, aynı anfi, aynı sinemalarda... aynı tiyatro salonlarında. Gündoğdu GENCER’le örneğin Mekteb-i Mülkiye’de (SBF’de) : Özgeçmişinde isimlerini andığı tiyatrocu arkadaşları, bilhassa Erçin ODMAN, benim de dostlarımdı çünkü : Bizim kuşağın tiyatro aşkının teşvik edicisi her biri. Saba ÖYMEN’le Sait Faik hayranlığında birbirimizi buluyoruz. Adapazarı’nda da. Bu bir tesadüf olmalı : ayorum’daki ilk makalem “Sessiz ve cesur” Sait Faik’e ilişkin. Ve bazen otobüs, metro duraklarında ya da garlarda yazarken, not alırken yeri doldurulamaz Sait Faik aklıma geliyor. 1940’lardaki, savaş yıllarındaki Sait’i bir de Abidin’den okumalı kardeşlerim. Abidin’den. Madem öyle al işte : “Sait siyasete yatkın değildi. Görüşleri hem ‘estetik’, hem ‘etik’le ilgiliydi. Günün birinde oldukça şaşırtıcı bir şeyler söylemişti bana : ‘Biliyor musun, falakaya yatırılmak istemem, ya da başımın belaya girmesini polisle, ama bir arkadaşı saklamak gerekirse çekinmem, bana gelebilir... Unutma bu sözümü’ demişti Sait biraz tedirgin bir bakışla. İşte unutmadım, söylüyorum, en kötü koşullarda sözünü tutacak adamdı. Birçok kez cesaretini göstermiştir Sait.” Ferruh Dinçkal’la Tarih’te ve mutfak işlerinde ortağız. Balık kardeşiyiz. Aşçılıktan sıfır alırım ama iyi balıkta birinciyim Tadına bakmada elbette. Afiyet olsun kardeşlerim. “denizdenderyaya”. Aykut YAZGAN’la yazma uslubumuzda ve yöntemimizde bir kardeşlik sezinliyorum. İkimiz de neredeyse sanki her dalda şarkı pardon bilhassa türkü söylüyoruz. Bilmem siz ne dersiniz ? Özgeçmişini yazım biçemi başlıbaşına bir serüvenin çizgi romanı gibi. Harika. Bir tadımlık sunmadan geçmeyeyim : “vesikalık resimde gravat görünmüyor münakaşası yüzünden yüksek ticarete girmekten vazgeçtim. babamın yanında önce iç çamaşırı imalatında ayak işleri. daha sonra aynı çamaşırları anadolu’da pazarlama gezileri. askerlik... yirmi defa firar... beş gün katıksız, onbeş gün göz hapisi, on gün katıklı hapis...” (herşey küçük harfle yazılı : aynı yöntemi şiir yazarken bende kullanıyorum öteden beri.) Yazgan’ın okurlara mektubunu okumanızı da tavsiye ederim. Bir içim su. Herbirimizin çoğrafyası birbirine yakın, bazen aynı. Ankara, İstanbul, Bodrum, Mugla ve Diyarbakır duraklarında inenler ve binenler az değil hani. Deniz Hamın’la hemşeri olduğumuzu böylece farkettim. O da çocukluk anılarının öykülerini yazacağını muştuladı. Yazmak en kalıcı eylem, bu kesin. Muğla ile gençlik yıllarımda otostopla yaptığım yurtiçi tatillerini/gezilerini buluyorum. Mustafa ALAGÖZ’le Muğla ve Bodrum yanında, dolaylı olarak Yine Hişt kültür edebiyat dergisinde bile belki sayfa komşuluğu yaptık. Geçmiş ama geçmemiş yılların dergilerine bir göz atmalı fırsat bulunca. Coğrafya kader değil, yolumuzun geçtiği, bazen karşılaştığı duraklardan, nefeslendiğimiz mekanlardan biridir. Belki bazen sonuncusu bile olabilir. Olsun, ne çıkar ! Yaşanılan yaşandıktan sonra. Yazılanlar yazıldıktan sonra. Herbirinden, her coğrafya ve her mekandan, her tarih ve her yaşamdan, her yaşam kırıntısından mutlaka bir-iki şey de yazılmış olarak kalacaktır. Evet yazılanlar kalır. Sadece yazılanlar. Söylenenler uçar. Uçanların birkaçının da bizimle kalabilmesi için daha da yazmalı derim. Yazmalı evet. Eli kalem pardon pardon pardon bilgisaray (evet bilgisaray) tutan herkes yazmalı. Geç kaldım, hastayım, belim ağrıyor, yağmur yağıyor, yerler çamur, bugün “elmas karası” gözlüm Sema’dan haber alamadım canım sıkılıyor, falan filan feşmekan demeden. Mazaret kabul edilmez (Velilerden imzalı olanlar hariç !). Hemen başlamalı. Trenimiz yola çıktı çünkü. Atlayın Ablalar, Abiler, Bacılar, Kardeşler... Yol uzun ... Herkes her istediğini yazacak. Yazmayanlar okuyacak. Sonra belki onlar da, yazmayanlar da, yazacak. Yazmak kimsenin tek-elinde değil çünkü. Sonuç itibariyle ücretsiz ekitap hizmetiyle okuyucularımıza yeni bir pencere açmak istiyoruz. Yeni bir pencere açtığımızı umut ediyoruz. Eylül başında bu imeceye/ortaklaşa yaratma eylemine davet edilince hemen evet dedim. Ben de bir tutam tuzum, iki dirhem şekerimle katılmak istiyorum bu yolculuğa. İşte bu iki ay içinde kimi daha önce ekitap olarak sunulmuş, kimi ilk kez görücüye çıkan çalışmalarımı okuyucuya ilettim. Diğerleri hazırlanıyor. Yakında onlar da merhaba diyecek, böylece ekitaplığımız biraz daha zenginleşecek. Her yazar da bir, iki, üç, dört ... yeni kitabıyla bu kervana katılacak. İlk olarak Saat Üç Yazıları’yla takımımızdaki yerimi aldım : Nasıl kotardığımı kısaca anlatayım burada : Önce birinci biçimiyle sunulmuş ekitabımı yeniden baştan sona okudum. Birkaç dizgi hatasını düzelttim. Yeni bir giriş/takdim yazdım. Ve tamam bu biçimiyle görücüye çıkabilir dedim. İşte çıktı : ekitap.ayorum.com sitesinde isteyen herkese açık. Bundan sonrası size kalıyor. Okumak. Ve vaktiniz olursa, eleştiri, gözlem, öneri ve izlenimlerinizi iletmek. Mecburiyet yoktur. Maksat karşılıklı bir etkileşimin yaratılmasına katkıda bulunmak. Bakarsınız bu karşılıklı etkileşimden yeni bir enerji doğar ve kafamızdaki ampüller parıl parıl parıldamasını sürdürür. Buna ihtiyacımız olduğu da açık. Eleştiri, gözlem, öneri ve izlenimlerinizi iletmekle siz de bu halaya katılabilirsiniz. Ve çok yararlı olur. Çok memnun olurum. Malum, her yazılı metnin son arzusu kağıt üstüne yayılmaktır/yayınlanmaktır. Bugün sanal bir düzeyde yayınlanıyor. Bu da az şey sayılmamalı. Sitemizin kurulması ve hizmete geçmesi için emeği geçen, katkısını sunan herkese tek tek bin teşekkür. Siz değerli okuyucularımız, bu çalışmayı ve diğerlerini, ister ekitap biçiminde taşır, ister bizzat kendi büronuzda baskı aracınızla kağıt üstüne çekebilir ve kağıttan okuyabilirsiniz. ekitap veya bekitap kitabın arzusu değişmiyor. Fetir ekmek üstü az peynir gibi kağıt üstü az döner olmalı. Evet kitaplarımız hep ekitap ve/veya hep pdf olarak kalmak zorunda değil. Yani benim enazından ondan böyle bir şeyi istemek hakkım olduğunu sanmıyorum. Bakarsınız aklına eser ve kalkar, “Ben artık kağıda ve kartona bürünmek, el alem içine çıkmak, dokunulmak, okşanmak (kötü anlamı yok, kışkırtmalara kapılmayın, nümayiş yapmayın lütfen ! Mucahit sen de otur !) istiyorum” diyebilir. Bildiğiniz gibi, bugünkü kitaplar artık konuşuyorlar da. O zaman işte yayınevi sahibi ve/veya yöneticisi dost, arkadaş ve tanıdıklardan bir ricam olacak : Bu ekitabı bu pdf’i sigara kutusu büyüklüğünde minik minnacık bir kitap olarak basalım : Hani yıl içinde kullandıklarınızdan yıl sonunda elinizde ve bakın işte orada tam köşede kalan o çok renkli ve çok benekli kağıtları ve kartonları bu iş için kullanalım. Sigaradan daha az zararlı, hatta tamamen zararsız ve dahası SGK hastalık sigortası tarafından ödenecek giderleri. Giderleri olursa. “Kendim için bi şey istiyosam nâ–merdim.” Belki bir yayınevi sahibi çıkar yayınlar diye bu notu düşüyorum. Nitekim bu nedenle her türlü yayın hakkı yazarın elinde kalıyor. Şimdilik. Yayınevlerinin önerilerini bekliyoruz. Ha gayret! Bugünlük bu kadar yeter, artık sırası geldi, sözü burada “Küçük” Ahmet’e bırakıyorum: “Üşüdüm. Kurtlarla cebelleştim. Vurdum, vuruldum. Ölmedim. Bugünleri de gördüm. (...) Evet çocukluğumda çobanlık yaptım ... Büyüdüm işçi oldum... Ülkeyi baştan aşağıya aşağıdan başa doğudan batıya batıdan doğuya birkaç defa dolaştım. Bu yaşıma kadar hep çalıştım, hep ürettim. Ne kadar ürettim? Ne kadar? Boyum hâlâ çok kısadır. Ama pazularım dehşet. Bir boğayı boynuzlarından tutup yere çalabilirim. İyi hoş ta bu pazuları ne zaman kendim için kullanacağım? Ne zaman? Yanıtlayabilir misiniz?”
Yorumlaraykut
{ 18 Kasım 2019 11:56:30 }
kim ne derse desin...
Diğer Sayfalar: 1. yazmak müthiş bir olay.. belki de eskiler belki de yeniler belki de benden çok önce birileri bu lafı mutlaka söylemişlerdir... yazmayı bazen doğurmayla ayni kefeye koyanlar var.. sancısınla.. sıkıntılarınla.. düşünceler.. beğenmemeler.. yap bozlarıyla.. fakat benim (bu ben için özür dilerim) yazmalarım öyle olmadı.. o anda kafamda fırdolayı dönüp dolaşanları, ne varsa, ne birikmişse, yakalayabildiğim kadarı ile, elimin parmaklarımın beynime yetişebildiği kadarı ile kağıda aktardım.. saçma bir yöntem... biliyorum.. daha sonra belki de ü’leri ya da ı’ları düzeltmekten başka bir şey yapmadım.. ve dedim ki kendi kendime yaparsan eğer sahtekârlık olur.. böylecene yazdım... ve bütün yazdıklarımı doğurmadığım (!) halde birer evlat gibi sakladım koynumda.. senelerce.. açıp okudum.. güldüm.. okudum.. kederlendim.. okudum.. iyi ki birileri bunları okumuyor dedim bu berbat yazıları.. sonra.. bu sıralarda (aşağıda bi tarih olacak) elimde ne var ne yoksa internet denilen lambanın cin’ine teslim ettim.. nasıl yaptıysam artık.. şimdi onlar benim değil.. onlar benim değil artık.. e-kitabı açıp bakıyorum.. alt kata yeni taşınan komuşular gibi.. bana bakıp bakıp sırıtıyorlar.. nassınız deyip geçip gidiyorlar.. üzülüyorum.. onca sene bir arada her bişeyi paylaşmıştık.. böyle mi olacaktı.. bir de okudukça bunları, eş dost bişeyler söyliyecek, elalem bir sürü ahkâm kesecek.. hayalperestliğim tuttu.. belki de kimsecikler okumayacak.. istemezdim böyle olsun. 01102019 sevgili şehmus, işte yukardakilerini o gün yazdım.. yazmışım yani.. sonra senin yazdıklarını okudum.. biraz çokça utandım doğrusu.. beni söylemişsin.. bir de bir mutluluk çöktü üzerime.. bir deli cesareti.. dur bakalım.. belki bi okuyan olur dedim, kendi kendime.. bi de o deli cesaretinle biteviye yazmak.. yazın çok güzel.. sağol.. sevgilerimle.. son olarak canıl sait'in hatırına... işte o zaman mısralardan, beyitlerden, romanlardan ve kitaplardan kurtulmam lazım geldiğini düşündüm. yeni bir dünyaya başlıyordum. yeni romanlar okumalı, yeni resimler seyretmeli, yazmak için yeniden bir başka türkçe öğrenmeliydim. süt mahalle kahvesi sait faik
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|