Günlerdir sabah akşam gece gündüz demeden ekranlardan yayınlanan demeçleri, toplumun nasıl bir tepki verdiğini izledik. Geldim, geliyorum, gelirsem fena yaparım, pişman olursunuz gibi söylemleri dinlemekten toplum hem rahatsız olmuş, Hem de artık inandırıcılığını yitirmeye başlamıştı. Hani yalancı çoban köy kahvesine koşarak gelip, kurtlar bastı sürüyü, koşun yetişin koyunları kurtaralım, diye köy halkını kandırırmış ya bir kaç gün. Sonunda kahvedeki insanlar çobana artık inanmaz olmuşlar.
Birgün hakikaten kurtlar sürüyü telef etmeye gelmiş, çoban koşarak yine kahveye gelip yardım istemiş ama kimse yerinden kıpırdamamış. Kanımca kurt olarak tanımlanan ‘Türk Ordusu geliyor’ diye söylenince de kimse kıpırdamaz olmuş.
Ordumuzla, her ne kadar geçtiğimiz senelerde yıpratıldıysa da, yine düzenli bir ordu mekanizması olduğundan gurur duymaktayız. Yabancı basın ve televizyonlar, akıllarına hangi soru gelirse onu sormakta ekranlarda, akıllarında ne varsa onu yazmaktalar sütunlarında.
Yörede yeterince dolaştığımı zannediyorum. Hatta yeni romanımda yörede yasaklı olan, hür ve özgür yaşam kurbanlarını işledim. Kobani, Kamışlı, Haseke, Rumela, ve Tel After gibi kasabalarda çok bulundum. Burada yaşayan halk ile yaratılmak istenilen düzen arasında inanılmaz farklılıklar bulunmakta. Suriye tarafında, geçmişte, sınırda nöbetçi kulübeleri, jiletli tel örgüler gibi koruyucu önlemler yoktu. Hatta konuştuğum bir çok Suriyeli ‘Sınırı zaten Türk askeri korumakta, bu nedenle biz niye önlem alalım ki?’ diye bana sorarlardı.
Doğruydu, ancak durum şimdi değişik. Türkiye ile Suriye arasına özellikle, doğal gaz ve petrol bulunan yerlerde ayrı devletler kurularak petrol ve doğal gazın kontrolünü ele almak isteyen dış mihraklar, burada ilk önce kendi adamlarını ülkeye sokarak ISID örgütünü yarattılar. Merkezi idarenin zafiyetinden dolayı ülkede sayısı bile bilinmeyen örgütler, dış güçler tarafından hem parasal destek gördüler, hem de silah ve mühimmatla donatıldılar. Hatta bu ülkede aynı örgütten, farklı adlarda birkaç ayrı örgüt bile yeşerdi. Onlar da bu destekten kendilerine pay çıkarttılar. Hem de ne pay! Amerika’nın Irak yolu ile silah ve mühimmat yanında askeri araç bile verdiğini izledik. Stratejik Ortaklık adı altında ezilen bir ülke politikasında çıkış yolu mutlaka bulunması gerekmekteydi. Bu arada Amerika’nın da pek aptal olmadığını bilmemiz gerekir.
İkiyüz yıllık Ortadoğu projesinin henüz daha başlayamadığını farkeden Amerika’nın, Türkiye’nin harekatına geçit vermekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Bu arada PKK ve YPG, her ikisi de aynı kökten gelen örgütün düzenli bir ordu karşısında ne yapabileceğini denemeye kalktı. Olmadı, olamazdı Amerikan yönetiminin kararları daha başlangıçta bile çok büyük bir hata idi. Şimdi ise 35 kilometrelik bir şeridin altına çekilmeye başladığını ilan etti Trump. Düzenli ordu, her ne kadar karşısında bir düzenli ordu ile savaşmaya kurgulu ise de, Türk ordusunun PKK eşkiyası ile 50 yıldır mücadele ettiğinden, düzensiz bir ordu gibi de düşünmeye idmanlı olduğunu unutmamak gerekir.
Yabancı bir televizyon programında Amerika’nın bir bükük elçisi sorulara yanıt vermeye çalışmaktaydı. Bayan‘ın soyadı ilgimi çekti. Ekrandaki büyükelçinin soyadı Rice idi. Birden Dış İşleri bakanlığı yapmış bir kişi olarak tanıdığımız Condoleezza Rice‘ın TelAviv’deki meşhur konuşması geldi aklıma. ‘Ortadoğu’da artık ılımlı İslam devletleri olacak ve sınırlar yeniden çizilecek‘ bu sözleri sizin de benim gibi hatırladığınızı düşünmekteyim. Bu küstah sözlerden daha da küstah sözler, Başkan Trump tarafından söylendi. Ancak dinlediğim büyükelçinin sözlerinden bir şey anladığımı iddia edemem. ‘We are concerned on the national security of United States in this operation in Syria diye adlandırdığı cümlede Amerika’nın Suriye’de hangi ülkenin emniyeti konusunda endişeleri olduğunu anlamakta güçlük çekmekteyim.
Her zaman deyimlerden, ata sözlerinden bahsederiz. Pek çoğunun boşuna söylenmiş laf olmadığı bir gerçektir. Şam’ın yıllarca Abdullah Öcalan’ı, Amerika’nın desteği ile Şam’da Suriye Silahlı Kuvvetleri Başkanlığı yanındaki yeşil binanın 4.katında korurken, bugünlerle karşılaşacağının hesabını yapmadığına inanmaktayım. Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.