|
|
Donald Trump barış getirebilecek mi?Kategori: Makale | 0 Yorum | 03 Eylül 2019 12:53:36 Başkan Donald Trump, iki buçuk yıl süren iktidarından sonra, görüşlerini Pentagon’a dayatma noktasına geldi. IŞİD’in “Sünnistan” projesini sonlandıran başkan, Rumsfeld/Cebrowski’nin genişletilmiş Ortadoğu’daki devlet yapılarının yok edilmesi doktrinine de son vermek niyetindedir. Eğer bunu başarırsa, bölgeye olduğu kadar Karayipler Havzasına da barış geri gelecek. Öte yandan, askeri emperyalizm karşısında hayatta kalmayı başaran halkların ekonomik egemenlikleri için savaşmayı sürdürmeleri gerekecektir.
ABD, iki yıldan beri çelişkili ve birbiriyle uyumsuz iki stratejiyi birbirine paralel olarak yürütmektedir [1]. diğer yandan, Beyaz Saray, CİA ve Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen, küresel enerji piyasasının denetim altına alınması (Trump/Pompeo doktrini) [3] süreçleri. Başkan Donald Trump’ın, hala Oğul Bush ve Obama dönemi memurları ve askerlerinin egemenliği altında olan yönetimine düşüncesini dayatma noktasına geldiği ve Birleşmiş Milletler’in 73ncü Genel Kurulu sırasında bunun sonuçlarını duyuracağı anlaşılmaktadır: Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen, Venezüella ve Nikaragua’da barış. 2016 yılındaki seçim kampanyasında duyurulan, savaşçı bir fetih mantığından, bir diğerine, ekonomik hegemonyaya geçiş süreci resmi olarak hala kararlaştırılmamıştır. Bu konuda bir anlaşmaya varılsa bile, böylesi bir yön değişikliğinin bir günde yapılamayacağı kesindir. Ve elbette ki bunun sonrasında ödenecek bir bedel de olacaktır. Bugünkü ana ihtilaf olan Suriye ile ilgili olarak, ABD, İran, Rusya ve Türkiye arasında bir mutabakatın ilkeleri üzerinde anlaşılmıştır. Ülkenin sınır bütünlüğü bozulmayacak ve yeni bir devlet kurulmayacaktır (ne IŞİD’in "Sünnistan"’ı [4], ne de PKK’nin "Kürdistan"’ı). Ancak ülke tarafsızlaştırılacaktır: Rusya’nın Akdeniz kıyısında sahip olduğu meşru askeri üsler, ABD’nin ülkenin Kuzeydoğusundaki daimi karakollarıyla –halen gayrimeşru olan– dengelenecektir. Katar ya da İran’a ait olsun, ülkeden hiçbir boru hattı geçmeyecektir. Rusya, ancak ABD’nin ortaklığıyla hidrokarbürleri işletebilecektir [5]. Suriye barışı, ihtilafa taraf olan farklı güçlerin oluşturacağı bir temsil heyeti aracılığıyla yeni bir Anayasa’nın oluşturulması sırasında Cenevre’de onaylanacaktır. ABD şirketleri, doğrudan ya da dolaylı olarak Suriye’nin yeniden inşasına katılacaklardır. Bu uzlaşmanın hazırlık süreci daha henüz yeni başlamıştır. İki aydan beri, Suriye Arap Ordusu’na El Kaide’nin işgali altındaki İdlib Eyaleti’ni yeniden ele geçirmesi izni verilmiştir [6] ve ABD, terörist örgütün ana karargahını bizzat bombalayarak ona yardım etmiştir [7]. Ardından ABD, başta Haseke’de olmak üzere, gayrimeşru askeri üslerini geliştirirken, sözde Kürdistan’ın ("Rojava") mevzilerini yıkmaya başlamıştır [8]. Şimdilik planın ekonomik kanadı devreye girmiş değildir. ABD, 2017 sonbaharından beri Suriye’yi kuşatmaktadır ve Şam Uluslararası Fuarı’na (28 Ağustos-6 Eylül 2019) katılmaya cesaret eden yabancı şirketlere –Birleşik Arap Emirlikleri hariç– yaptırım uygulamıştır [9]. Ülkenin yeniden inşasının olanaksızlığı sürmektedir. Eşzamanlı olarak Karayipler Havzası’nda, Haziran 2019’da ABD ve Venezüella arasında gizli müzakerelere başlanmıştır [10]. Washington, Nicolás Maduro’nun Mayıs 2018’de yeniden seçilmesinin yok hükmünde olduğunu yinelerken, diplomatlar arasında artık Chavizmin karalanması ya da "diktatörün yargılanması" değil, ama "anayasal devlet başkanı"na bir çıkış yolu önerilmesi söz konusudur [11]. ABD, petrolün çıkarılması ve ticaretiyle bağlantılı ise devlet yapılarının yok edilmesi projesini terk etmeye hazır görünmektedir. Sözde aydınlar için, ABD’nin bütün bu istikrarsızlaştırma ve savaş süreçlerini sadece petrol için yürüttüğü şeklinde açıklamak kolay olacaktır. Ancak bu teori, on sekiz yıldır yaşadıklarımızı hesaba katmamaktadır. Pentagon bu bölgelerdeki devlet yapılarını yok etme görevini üstlenmişti. Bunu Afganistan, Libya ve Yemen’de ve kısmen de Irak’ta başarmıştır. Suriye’de ise kesinlikle başaramamıştır. Bugün sadece petrolün yeniden önceliklerin başına geçmesi durumu söz konusudur. Trump/Pompeo stratejisinin petrol bölgeleri için yeni bir yıkım olacağı, ancak on binlerce kişiye işkence yapılmasıyla ve yüz binlerce cinayetiyle yirmi yıldan beri genişletilmiş Ortadoğu’yu harabeye dönüştüren Rumsfeld/Cebrowski doktrininden çok daha az hasara yol açacağı muhakkaktır. Thierry Meyssan [1] “ABD’nin yeni büyük stratejisi”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 26 Mart 2019.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|