Bütün hikaye Hern Korfmann ile tanışmamız sonrası başladı. Troya’da yıllar süren bir kazı çalışması yapmaktaydı tanıştığımıda. Kazı sahasına kimse alınmamakta, kurulan uzun masaların üzerinde kazılarda çıkan eşyalar sergilenmekteydi. Herbir parçaya etiket yapıştırılıp isimlendirilmekte, bir haritanın üzerine de nerede çıktığı işaretlenmekteydi. Çok nükteden ve de çok bilgili bir tarihçiydi. Bizim amacımızı öğrenince gözlerinde parıltı oldu. Anlatmaya, bu alanda yapılan kazıların bir tarihçesi olduğundan başladı Hern Korfmann. İlk adını Osman olarak söyledi bize.
Yıllar önce bir iş adamı olan Heinrich Schilemann, Homer’in meşhur İlyada destanından çok etkilenip Truva yerleşimi için Hisarlık yöresinde araştırma yapmak için 1863 ile 1865 senelerinde burada bulunmuş. Bütün yaptığı araştırmalarda Troya’nın çok zengin bir kent olduğundan, burada mutlaka bir hazine olacağından hareketle, kazılar yaptırmış. Bu kazılar gelişi güzel yapıldığı için antik Troya şehrine büyük zarar vermiş.
Bu kazılar 1894 senesine kadar kısmen devam etmiş. Ciddi kazılar Osman Korfmann tarafından 1988 senesinde planlı bir şekilde başlatılmış. Tanıştığımız tarihte Korfmann çok değerli bilgiler ile donanımlı idi. Evet, Troya şehrinin tarihte çok zengin bir kent olduğunu kabul etmekteydi Korfmann, ancak zenginlik İDA dağındaki altın madeninden değildi. Sadece doğa olayından elde ettiği bir avantajı, bir kente harcamalarından meydana geldiğini, okuduğu tabletlerden bize aktardı.
TROYA’nın bir liman kenti olduğunu söyleyen Korfmann, bu doğa olayının da rüzgar olduğunu aktardı. Aşırı rüzgara maruz kalan ticari yelkenli tekneler, Çanakkale boğazındaki akıntıyı yenemediklerinden Troya’daki limana sığınırlarmış. Kaldıkları müddetçe liman kirasını öderlermiş. Rüzgar santralı için seçmiş olduğumuz yerin doğru olduğunu teyit etmişti Osman bey.
Tarihin sisli yapraklarını aralıyan Korfmann ile çok sık bir araya gelirdik. Her seferinde bize yeni yapılan kazıları gösterirdi. Hele şehrin kanalizasyon ve temiz su kanallarını bulduğunda heyecanı görülecek şeydi. Uzun bir dönem Troya’ lılar, bu yörede hüküm sürmüş, şehirleri 9 defa yıkılmış ve sonra yıkıntılar üzerine yeniden inşaa edilmiş. Antik kenti dolaştırırken şehrin bu katmanlarını da göstermeyi ihmal etmemişti.
Mitolojide ifade edildiği gibi İda dağında Tanrı Zeus oturur, bütün tanrıların bu dağlara gelmelerinin tek nedeni, tanrıların tanrısı Zeuz’un burada bulunmasıdır. Her konuda çözümü Zeus’da bulurlar. Yine mitolojide Zeus ile Hera, İda dağında evlenir. Mitolojik olayların bir çoğu İda dağında cereyan eder. Bu nedenle bu dağ bütün dünyaca ünlüdür. Bu dağdan kopan rüzgarların bütün Ege’yi aşarak Bodrum’a kadar indiği doğrudur.
Bu yöre için en önemli konulardan bir tanesi on yıl süren meşhur Troya savaşıdır. Troyalı kahraman Hektor bu savaşlarda ölür. Troya yakılıp yağmalanır. Ama Akhalı, yenilmez savaşçı, Thetis’in oğlu, doğduktan sonra, tanrılar tarafından topuğundan tutularak nehirde kutsandığı için ölümsüz olduğu söylenen Akiles de öldürülür. Akiles, topuğundan tutulup GEDİZ nehrinde kutsanmıştır. En zayıf yeri olan topuğundan Hektor’un kardeşi Paris, Afrodit tarafından kendisine verilen özel mızrakla vurarak öldürür. Bunları okuyup dinledikten sonra bizde İDA dağına yakın bir yerde rüzgar santralı kurduk.
Bu günlerde en az on senedir süren, KAZ dağlarında siyanürlü altın arama konusunda büyük bir projeye halk isyan etmekte. Mitolojik, asırlara dayanan bir tarihsel yörede altın aramak ve çıkartmak için bir firmaya verilen imtiyazın, toplumsal tepkinin hiç dikkate alınmadan sürdürülmesine halk isyan etmekte.
Söylenenlere göre, 190,000 orman ağacının katledilmesi sonucunda ortaya çıkan kel bir arazide altın aranacak. Kimin çıkarına? Bu firmaya kimler ortak? Kimlerin menfaati bu ağaç katliamında ekilmekte?
Hani diyorlar ya iş bitince doğayı tekrar dolduracağız ve ağaçlandıracağız? Kocaman bir yalan. İstanbul’un hemen kuzeyinde Kilyos’un batısında bulunan linyit yataklarına verilen ruhsatlarda da böyle yazmaktaydı. Lütfen hatırlayın açık işletme linyit yataklar ve oluşan göletlerde sorumlulukları olan müteahhitleri kurtarmak için Bay Erdoğan, bu araziye İstanbul Hava Limanı yaparak müteahhitleri kurtardı. Ancak Türkiye’nin milyarlarca lira kaynağını batırdı. Bu liman kısa bir zaman sonra kullanılamayacak. ATATÜRK Hava limanına geri dönülecek.
Dileğim yanlışı doğru olarak gösterip, halkı inandırmaktan vazgeçilse de, doğayı tahrip etmeden biraz akıl kullanılsa. Sonra doğa intikam almaya başladığı zaman iş işten geçer diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.