Saray kelimesini duyunca aklınıza ne gelir bilmiyorum, ancak memleketimizde bulunan bir çok süslü binaya verilen ad diyebilirsiniz. Süslü binalardan biri olan Dolmabahçe Sarayı’nın bunların başında olduğu muhakkak. Yüksek duvarların içinde kalan Topkapı binalarının hepsine saray denmekte, ancak bunun saray tarifine uymadığını düşünmekteyim. Hani Fransa’da Paris’de Versailles Şatosu vardır, aslında biz ona saray demekteyiz.
1661 senesinde yapımı başlayan ve barok mimari usulde tasarlanan yapı sadece dışı bakımından değil, iç dekorasyonı, içindeki heykeller ve resimler bakımından türünün ender örneklerindendir. Paris’e 20 kilometre güney batıda yer alan bu binalar 86,000 metrekare bir arazi üzerine kurulmuştur. Versay Şatosunun bulunduğu bölge 1700lü senelerde Fransa’nın politika merkezi haline gelmiştir.
Yapıların mimarı Louis La Vau ve Jules Hardouin, yapıların iç dekorasyon mimarı Charles Le Brun, bahçeler için peysaj mimarı ise Andre Le Notre uzun seneler mükemmel bir eser yaratmak için olağanüstü çalışmışlar. Zenginliğin ve ihtişamın ne kadar göz doldurduğunu yapıları gezerken görürsünüz. Koridorların iç mimarisinin, odaların tavan yüksekliklerinin, insanı büyüleyen bir yapısı vardır. Duvar ve tavandaki resimleri izlerken hayran kalırsınız. Binaların ihtişamının zenginliğin göstergesi olduğunu hemen algılarsınız. Fransa o tarihte çok zengin bir ülke ki böyle binalar kraliyet ailesi için layık görülüp yapılmış. Tarihte Babil’in Asma bahçelerinin güzelliği itibari ile dünyada nasıl nam salmışsa, Fransa’nın Versay Şatosu veya Sarayı da öyle nam salmış olsa gerek.
Ancak böyle kraliyet asaletine sahip bir ailenin yıkanabileceği veya tuvalete gidebileceğini düşünmeyen mimarlar, saraya bir adet bile ne tuvalet ne de bir banyo koymamışlar. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugenie’nin 1869 senesinde Mısır dönüşü İstanbul’a birkaç gün dinlenmek için gelip, Beylerbeyi Sarayına yerleşir. Altı ay oradan çıkmak istemez. Banyo yaptığı odanın, yıkanırken penceresinden boğazı seyreder. Beylerbeyi Sarayı’nın, Versay’ın yanında habbe gibi kalmasına rağmen her katta ihtiyaç fazlası banyo ve tuvalet bulunur. Eugenie De Montijo istemeyerek İstanbul’dan ayrılır. İmparatoriçe Eugenie tarafından Versay Şatosuna ek tuvalet ve banyoların yaptırıldığı, bu nedenle Fransızların banyo kültürlerinin Osmanlı’dan geldiği rivayet olunur.
Biz ise her konağa Saray adı takmaktayız. Bilhassa iki katlı, boğaza nazır Beylerbeyi Sarayı, konaktan başka bir şey olmasa gerek. Ancak adına Saray denilmiş ve öyle kalmıştır. Biz millet olarak mütevazı olmak istemeyiz, her zaman konuları abartmayı severiz. Hani küçük bir evde otursak, adına konak deriz, eğer konakta otuyorsak saray deriz.
Saray tanımını iyi yapmak gerekir. Mesela St. Petersburg’da Hermitage Sarayı vardır. Sarayın uzunluğu iki kilometre kadar Neva nehrinin kenarındadır. Çar I. Petro tarafından sekiz yılda inşaa ettirilen ve birbirine bağlı binalardan oluşan bu yapılar topluluğuna saray demek doğrudur. İçinde her ülkeden alınma binlerce sanat eseri ile donatılmış, koridorları, muhteşem salonları ve görkemli odaları bulunmaktadır. Heykeller ve resimler, bu binaların içi ile bütünleşmiş, tarihe meydan okuyan duruşları vardır. İşte tarif edilmesi gereken kültür zenginliğini simgeleyen duruşu ile bu yapılara saray demek doğru olsa gerek. Biz Amerikan başkanının oturduğu binaya da Beyaz Saray diyoruz, ancak bu binanın adı WHİTE HOUSE, yani ‘BEYAZ EV’ .Nereden çıkarıyoruz Beyaz Sarayı, anlamakta güçlük çekmekteyim.
Ankara’da bizim de bir sarayımız var demek çok isterdim ancak sarayın, zenginliği simgeleyen bir kavram olduğunu düşünmekteyim. Bizde 30,000 metre kare arazi üzerine fakir halkın parası ile milyarlar döküp bu sarayı, birilerinin ihtirası ile 1150 odalı inşa ettik. Bütün kullanılan malzemeyi yurt dışından ithal ettik. Hatta Ulaştırma Bakanlığı bir genelge yayınlayarak saray arazisinin üzerinden yolcu uçaklarının Esenboğa Hava Limanına iniş alçalma rotasını bile yasaklayıp kaldırttılar. Bir kaynağa göre bu fakir ülkenin gösterişli sarayının maliyeti 1 milyar 370 milyon türk lirası. 4 milyar 586 milyon lira maliyette olduğunu ise Mimarlar Odası söylemekte. Hatta üşenmemişler kalem kalem girdileri gümrük bedellerinden yakalamışlar. Sarayın günlük harcaması ise 8 milyon lirayı geçmekte.
Yine Ankara’da bir başka saray var Çetin Emeç Bulvarı üzerinde. Büyük cam bir binanın üzerine kalın harflerle yazılmış saray diye. Ne olduğunu merak mı ettiniz? Kayıp olan hukukun her yerde arandığı bir ülkede, bir binanın üzerine Ankara Adalet Sarayı yazılması ile bu sarayda neyin sergilendiğini merak ederim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.