Lise çağımızda pek çok konuya ilgi duyardık. Bilmediğimiz konularda, nasıl olmuş, neden bu şekilde değerlendirilmiş diye tartışırdık. Üniversitede daha geniş ufuklara açıldıkça, düşünce yapımız gelişmeye başlayınca konuların nedenini ve sonuçlarını araştırmak isterdik. İdrak edebilme çağında 555K’yı yaşamış bir talebe olarak doğruyu ve yanlışı ayırt etmek için çok çaba harcadım.
Üniversite çağında tam bağımsızlık konusunda arkadaşlar arasında tartışmalarımızda iyi hatip olanlar, fikirlerini karşısındakilere kabul ettirmeye çalışırken bol miktarda yarı anlaşılır kelimeler kullanırdı. Öğrenmek için çok çaba harcardım. Bazı arkadaşlar bir konuyu açıklarken, başka konuları cümlelerin içine katarak kimsenin anlayamıyacağı bir dar boğazdan geçirip, mevzunun dışından dolanıp izah etmeden sözlerini tamamlardı.
Aksak Ekrem genelde böyle bir taktikle konuşurdu. Aynen Doğu’ya benzerdi. Eğer insanların bilinç altına etki edebilirseniz, ister kültürlü olsun ister cahil olsun, beyni yıkanmışsa, bu insanların, ak olan yer karosunu karadan ayırt etmesine yardımcı olamazsınız. Hani eskilerin beyni yıkanmış diye adlandırdığı kişiler, bakıpta göremeyen insanlardır. Bu tip insanlar doktora bile yaparlar, mühendis, hakim, savcı bile olurlar.
İnsanların bilinçaltına girebilme yeteneği olan ve çok konuşan irade temsilcilerinin, mikrofondan hatta ekrandan bile halkları etkileme yetenekleri ile yalanı doğru olarak kabul ettirmelerini izlemekteyiz. Hatta öyle ettirirler ki konuyu dinleyen, ikna olmuş taraftar, en yüksek müdafaa kalkanları ile başkalarına saldırırlar. Hatalı olduğuna inandırmak için itiraz ederek bir konuyu açıklamak isteseniz bile sizi dinlemeden kendi kurgusundan sizi ikna etmek için ellerinden geleni yapmaya çalışır. İşte bu uğraşı içinde ortaya bir hesap hareketi koyarsanız, konuya hakim oluşunuz sonuç vermeye başladığı anda, karşınızdaki sistemin içinden kaçmaya çalışır. İşte tartışmanın en hassas noktası buradadır.
Bu da İhtimaller Hesabı. İhtimaller demek doğru olmaz, çünki neresinden bakarsanız bakın iki ihtimalden fazlası bulunmamakta.
Birincisi ‘cebren ve hileyle’ halkın aziz oylarının bir iradenin isteği doğrultusunda gasp edilmeye çalışmasında devletin oyunu. Bu oyunun, yasalara karşı olarak yazılması, topluma yasalmış gibi dayatılması, karşılığında mevki ve diğer vaadlerde bulunulmasını da bir tür terör olarak görebiliriz. Oyun neticesinde yapılan seçim sonucu, oylamadaki fark daha da açılıp tekrar aynı Büyük Şehir Belediye Başkanı seçilirse, mevcut duruma sebep olanların toplumdaki konumları nasıl değerlendirilir hiç düşündünüz mü? Aynı seçim kurulların yönettiği bundan evvelki seçimlerin de hukuksal durumu şaibeli olarak tartışmaya açılır. Bundan herkes zarar görür, ancak devlet daha fazla zarara uğrar. Yurdum insanlarının devlete güveni sarsılır. 1000 Ali artı Cumhurbaşı artı Devlet’in İstanbul’da seçimi tekrar kaybetmesinin nelere yol açacağını düşünebiliyor musunuz? Devleti oyuncak haline getirenler çok iyi düşünmelidir.
Diğer bir ihtimal ise, seçimleri iptal eden iradenin bu sefer sandıkları kontrol ederek istedikleri neticenin ilan edilmesini sağlamasıdır. Burada insanların yapacakları pek fazla bir şey bulunmamakta. Çünkü ortada ihmal edilemeyecek büyüklükte bir pastanın yağmalanması söz konusu. Bu nedenle, irade bu şehrin 23.8 milyar liralık yıllık harcama bütçesini kontrol etmeyi muhalefete terk etmek yerine pasif savaşmak isteyebilir. İşte bunun neticesi olarak gelecek günlerde nelerle karşılaşacağımızın ihtimaller hesabını düşünmekte yarar var diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.