|
|
Güç Beyin Hasarına Yol Açar mı?Kategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 12 Mayıs 2019 08:52:56 Bu yazı, bir yere uzun bir süre yönetici, efendi ya da reis olmuş, yetki kullanmış, emir vermiş, buna alışmış önemli adam ve kadınları anlayabilelim diye hazırlandı. Hiç de özel olmadıklarını, sağlıklı olmadıklarını bilelim, uzun süre güç sahibi olduklarında akıl sağlıklarını koruyamayacaklarını görelim, onlara mahkum olmayalım, onlardan korkmayalım diye yazıldı.
“Eğer güç reçete ile verilen bir ilaç olsaydı, çok uzun bir yan etkiler dizisi ile gelecekti.” diye başlıyordu the Atlantic’deki yazı. Örneğin, abartılı bir özgüven, klişe saptamalarla boş konuşmalar, kendini yenilmez ve yerilemez sanmak, başka hiçbir düşünceye değer vermemek, başkalarını dinlemeye bile katlanamamak bu etkiler arasında sayılabilir mi? “Güç zehirliyor, yozlaştırıyor peki ama beyin hasarına yol açıyor mu?“ Geçen yıl okumuştum yazıyı. Hoşuma gitmişti. İnsan hemen gözlemleriyle bağlantısını kurabildiğinde olguları ve olayları daha iyi anlıyor. (Anladın da ne oldu demeyin.) Sakladığım yazılar arasında karşıma çıkınca bu güzel bir pazar yazısı olur diye düşündüm. Önce yazının girişinden kısa bir özet:Önde gelen bir bankanın en tepesindeki adamın (Reis’inin yani), yaklaşık 5000 çalışanının, müşteriler için sahte hesaplar açtığı ortaya çıkınca soruşturma açılır ve Reis, kanun koyuculardan oluşan bir kongre önünde hesap vermeye çağrılır. Reis amca, kanun koruyucular önünde özür diler ama, ne üzgün ne de pişman görünmez. Üstelik alay eder ya da durumdan sıyrılmaya çalışır gibi bir hali de yoktur. Daha çok, sanki uzak bir gezegenden yeni gelmiş ve 5000 övülmesi gereken küçük bir sayı imiş de anlaşılıp kendisine doğal bir saygı gösterilmemiş gibi şaşkın görünmektedir. Onun, olayın ciddiyetinden bu kopuk ve şaşkın hali, kendisine ‘bizimle dalga mı geçiyorsun’, ‘burada söylenenlerin bazılarına inanamıyoruz’ demelerine karşın sarsılmaz. Reis amcanın, o zamanlar kafasında neler olup bittiğini merak edenler sonraları, asıl kafasında nelerin olup bitmediğini sormaya başlamışlar. Yanıtlar ise hem düşünce ve bilim tarihinin sayfalarından sırıtmakta hem de son bilimsel gelişme ve araştırmalarla açıklanmaktaymış. Örneğin, tarihçi Henry Adams (1838-1918), ‘gücü’ kurbandaki şefkat ve başkalarını anlama yetilerini öldüren bir tümör olarak görmüş yıllar önce. Berkeley'de bir psikoloji profesörü olan Dacher Keltner'in yıllar sonra vardığı sonuç da buna çok yakınmış. Otuz yıl süren laboratuvar ve alan deneylerinde, gücün etkisi altındaki deneklerin, ağır bir beyin hasarı geçirmiş gibi davrandıklarını görmüş. Daha dürtüsel, risklerin daha az ayrımında ve başkalarının bakış açısını anlama konusunda daha az becerikliymişler güçlü insanlar. Buraya dek anlattıklarım size yabancı gelmiyordur. Devam edelim o zaman. Ontario'daki McMaster Üniversitesi'nden bir beyinbilimci olan Sukhvinder Obhi kısa süre önce, güçlü konumları olan bireylerle o kadar güçlü olmayanların beyinlerini anlamak için bazı deneyler yapmış. ‘Kafatasından manyetik uyarılar geçirme’ makinesini kullanarak yaptıkları deneylerde önemli bir gözlemde bulunmuşlar. ‘Güç’ sahibi olanlarda, kendini başkalarının yerine koyabilme yetisinin temel taşı olan, beynin ‘yansıtma’dan sorumlu sinir işlemleri çalışmıyormuş. Ama bunu ne tür deneylerle ölçebilirler ki? Doğrusu burada araştırmacıları candan kutlamak gerekiyor, bir sanatçı gibi yaratıcı deneyler yapmışlar. 1.Deney Örneğin, 2006'daki bir deneyde, katılımcılardan başkalarının görmesi için alınlarına E harfi çizmelerini istemişler. Elbette, başkalarının görebilmesi için alnınıza E harfi çizecekseniz kendinizi karşıdaki kişinin yerine koyabilmeniz gerek. Hazır mıyız? Şu anda neredeyseniz siz de deneyebilirsiniz. İsterseniz gözlerinizi kapatın. Nasıl çizdiniz? Kendini güçlü hissedenlerin, E'yi karşıdakilere değil de kendilerine göre çizme olasılıkları üç kat daha fazla çıkmış. Sanki burada bir zeka ya da kavrayış yoksunluğu var, değil mi? Bu durum “güç paradoksu” (1) olarak adlandırılıyor. Güçlü olabilmek için bize gereken yetilerimizi, güce sahip olduğumuzda yitirmeye başlıyoruz. Bunu not edelim lütfen. Çünkü bunu önlemenin önemli bir yolu var. (2) 2.Deney Deneklere, gösterdikleri resimlerdeki insanların duygularını sormuşlar. Güçlü insanlar bu alanda da daha başarısız olmuşlar. Oysa, başkalarının duygularını anlayabilmek, günlük yaşamda, farkında olmadan sürekli gerçekleştirdiğimiz işlerden. Astların üstlerinin beden dillerini yansıtma özelliklerinin, güçlü insanların başka insanların davranış ve duygularını okumakta sığlaşmasına neden olabileceği düşünülmüş. Öte yandan, araştırmacılara göre, asıl etken, güçlü olanların başkalarını yansıtmaktan tamamen vazgeçmiş olmalarıymış. Yansıtma Bu yansıtma üzerinde durmak gerekiyor. Bir aynanın yansıtmasından biraz daha farklı bir durum söz konusu. İnsan beyni, dünyayı kendine yansıtarak anlıyor. Yansıtma, şöyle de tanımlanabiliyor. Tamamen beynimizin içinde oluşan ve farkındalığımız olmadan gelişen, belli belirsiz bir taklit türü. Birinin bir eylem gerçekleştirdiğini izlediğimizde, beynin aynı şeyi yapmak için kullanacağımız kısmı katılımcı tepkilerle canlanıyor. Beynin bu hareketlenmesini bilinçli olarak durdurmamız ya da yönlendirmemiz sözkonusu değil. Bu evrimin bir sonucu. Hep doğrudan değil bazan da dolaylı yoldan deneyim kazanmamızı sağlıyor. Örneğin, birlikte olduğumuz insanlar güldüğünde gülmek ya da gerildiğinde gerilmek. Bu kimilerine, yaranmaya çalışan insan tavrı gibi gibi görülebilir ama bundan çok daha fazlasıdır çünkü, başkalarının yaşadığı duyguları, durumları zorlanmadan anlamamızı sağlar. Güçlü insanların “başkalarının deneyimlerini artık yansıtamamaları” da sonunda “anlayış yoksunluğuna” yol açar. 3.Deney Deneylerden bir başkasında, Obhi ve ekibi, deneklere lastik topu sıkan bir elin videosunu izletir. Güçlü olmayan katılımcılarda, beyinlerinin ilgili bölgesi güçlü bir biçimde canlanır. Onların yansıtma mekanizması iyi çalışmaktadır. Ama güçlü olan katılımcılarda bu canlanma daha azdır. Bilgi ve yetenekle kazanılan gücün sonunda, bilgi ve yeteneğin sıfırlandığını görmek üzücü. Şimdi ne olacak? Peki, güçlüler yitirdikleri, kendini başkası yerine koyabilme yetisini, çaba göserirlerse yine kazanabilirler mi? Araştırmaların bir sonraki aşamasında bununla ilgili deneyler yapılmış. 4.Deney Deneklere ‘yansıtmanın’ ne olduğu anlatılır; ve videoyu izlerken, topu sıkıyormuş gibi düşünerek ek çaba göstermeleri söylenir. Sonuç ne olur dersiniz? Hiçbir şey! Evet, sonuç değişmemiş. Durumun farkında olup ek çaba göstermeleri istense de, güçlüler için durum değişmez. Kendilerini başkalarının yerine koyma yetisi öyle pat diye geri gelmiyormuş meğer. Ama beyin üzerindeki bu değişikiklerin, yalnızca bazan zararlı olduğunu düşünüyor araştırmacılar. (3 Bunu da ayrıca konuşacağız.) Çünkü, güç, beynimizi ikincil bilgileri de taramaya iterek, ek bir verimlilik artışı sağlıyormuş. Sosyal durumlar için biraz daha farklı. İkincil bilgileri tarama, değerlendirme süreci kuşkusuz pat diye olmadığından, kişinin kalın kafalı görünmesine neden olabiliyormuş. Gerçi yalnızca bununla kalsa, bu yönetilenler için ille de kötü olacak demek değil. Araştırmacıların şöyle bir savunusu var ki oldukça ikna edici. Güç sahibi olmak, başkalarını incelikle okuma gereğini azaltıyor, çünkü bir zamanlar insanları kandırarak elde edilebilen kaynaklar, artık emrederek kullanılıyor. Elbette, çağımızın örgütlerinde, bu emir verme durumunu koruyabilmek için örgütsel destek gerekiyor. (4 Sanırım politikada zurnanın zırt dediği yer de burası.) Ne yapabiliriz? Gücün beyni etkileme eğilimini durdurmak zormuş. Öyleyse en güzeli güçlü olmayı, hiç değilse güçlü hissetmeyi bırakmak diyorlar. Nasıl mı? Örneğin, kişi kendini güçlü hissetmediği bir anı anlatarak beyninin gerçeklikle yeniden bağ kurabilmesini sağlayabilirmiş. Bunun bazı insanlarda işe yaradığı görülmüş. Eğer güçsüzlük deneyimi çok derine işlemişse, güç zehirlenmesinden kalıcı bir korunma sağlayabiliyormuş. The Journal of Finance'de yayınlanan inanılmaz bir araştırma, dünya çapında üst düzey yöneticilerin yaşam deneyimlerine bakmış. Çocukken, ölümle sonuçlanan doğal felaket yaşamış olanların diğerlerine göre çok daha az risk aldığını görmüşler. Ancak ille de kasırgalar, volkanlar, depremler yaşamak gerekmiyor. İnsanların yaşamlarında onlara hadlerini bildirecek, nereden geldiklerini, önceliklerinin ne olması gerektiğini anımsatacak, anne, baba, öğretmen, eş ya da çocuklarının varlığı da, güç zehirlenmesine karşı yardımcı olabilir. Siz her koşulda beyin hasarına uğramış güçlülere karşı uyanık olun. Onların kimler olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Konduramadıklarınız da vardır. Uyanık olun işte. Güçlü olmak bir hak değil. Ama güvende, saygı ve sevgi içinde yaşamak bir hak. Değil mi? Her Şey Güzel Olacak. Notlar 1)Güç paradoksu için Professör Keltner’i okumak gerekiyor. Kaynak : theatlantic.com
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|