Seneler önce 1950lilerde rahmetli peder, Saatçi Zeki adlı yakın tanıdığı Nazillili bir arkadaşına, guguklu bir saat ısmarlamıştı. Uzun bir zaman sonra ısmarlanan saatin geldiğini öğrendik. Saatçi Zeki’nin Ulus’taki dükkanına beraber pederle gitmiştik. Dükkana girdiğimizde çok sıcak bir karşılama oldu. Ne de olsa büyük bir para karşılığı ısmarlanmıştı bu saat. Bir kutu içinde tezgahın üzerine konan saatin büyüklüğü dikkatimi çekmişti.
Kutu kapağında bir zarf içinde montaj talimatı vardı. Zeki Bey talimatı dikkatlice okuyup montajının nasıl yapılacağını anlattı. Babamın yüzündeki mutluluk ifadesi hala hafızamda durur.
Cesametli kutuyu sağlam iplerle bağlayıp doğru evin yolunu tutmuştuk. Heyecan dorukta idi. Evimizde artık bir GUGUK’LU saat olacak ve biz zamanımızı onunla planlıyacaktık. Yuvarlak masa üstü Rus malı, her gün kurmalı, saatlerden bizim evde yoktu. Bu gelen saat evimizin hem bir mobilyası, hem de zamanını gösteren bir aracı olacaktı. Koşa koşa eve gelip kutunun etrafında ailecek oturduk. Validem çok dikkatlice kutuyu açtı. Ne de olsa bir büyükçe bir bedel ödenmişti bu kutunun içindeki nesneye.
Kutunun içinde ince milaj kağıtlarına sarılı tanımlayamadığım bir çok parça vardı. Saat bir orman köy evini andıran biçimdeydi. Diğer paketlerin içinde boynuzları sarılı bir geyik başı, bir de iki adet ince uzun kozalak biçiminde ağırlıklar vardı. Kutunun ağır olmasının nedeni bu ağırlıklardı.
Orman evini andıran yapının tam ortasında saatin kadranı ve hemen üstünde de bir kapak vardı. Validem tahtadan geyik başını saatin üstündeki ev çatısının birleştiği yerdeki kaidesine koydu ve kağıtların arasından çıkardığı boynuzları da geyiğin başının üstündeki yerine yerleştirdi.
Saatin ailecek nereye konulacağı üzerinde kısa bir fikir yürütülmesinden sonra salonun en mutena yerine konulmasına karar kılındı. Peder sağlam bir çiviyi duvarın üzerine dikkatlice çakıp, saatin ağırlığına dayanabilmesi için üzerinde eli ile bir deneme yaptı.
Daha sonra saat, büyük bir titizlikle çakılan çiviye arkasındaki delikten asıldı. Geriye iki tane demir kozalak ağırlık kalmıştı. Onları da saatin altından sarkan iki ayrı zincirin ucuna bağladı validem. Ağırlıklar bağlandıktan hemen sonra saatten tik tak, tik tak sesler gelmeye başladı. Hepimizde bir sevinç, artık evimizde bir GuGuklu saat çalışmaya başlamıştı. Tarife uygun bir şekilde validem her iki zinciri dikkatle çekerek, ağırlıkların yukarıya çıkamasını sağladı. Bu kurgu bir hafta yetecekti.
Validem birazda ikaz edercesine;
- Kamil bu zinciri sen çekme , ben her hafta çeker kurarım, diyerek görevi üstlenmişti.
Peder biraz sert mizaçlı olduğundan kurgu zincirini lüzumundan hızlı çekip kopartmasın diye mi söyledi bunu validem, bilmiyorum. Daha sonra sabırla saatin GuGuk sisteminin çalışmasını görmek için saat başını bekledik. Tam saat başında, saat kaç ise, onun sayısı kadar öten bir tahta kuşun kapağın içinden çıkıp ötmesini seyrederken hepimiz sevinçliydik. Artık GUGUK’un ipi annemde, sistem çalışmaktaydı.
Durum: Ülkemizde son 17 senedir bir HUKUK güvensizliği yaşanmakta. Hakimler hükmeden tarafından atanmakta, onun isteği doğrultusunda karar verilmekte, demokrasi adına yapılan seçimler iptal edilmekte, ekonomi buna paralel çökmeye devam etmekte. Validemin GUGUK ipi gibi ülkemizdeki HUKUK’un ipinin Beştepe’den çekilip idare edildiğini izlerken, ülkemin geleceği için endişe taşıdığımı ifade etmek isterim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.