|
|
Anı yakalamakKategori: Teknoloji | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 28 Nisan 2019 13:56:03 Ama teknolojide! MIT (Yok bizim MİT değil, bu Maseçuset Teknoloji Enstitüsü), Bill Gates’e önemli teknolojik gelişmelerin neler olduğunu sormuş. O da 2019’da, hem manşetlere çıkabilecek olan hem de teknolojide anı yakalayacak gelişmeleri seçmiş. Bill Gates’in sağlam danışmanları, bol da zamanı olduğuna göre seçtiği gelişmeleri dikkate almamak için benim bir nedenim yok.
Öyleyse bakalım neler seçmiş Bay Microsoft? Ha, seçimler Bill’den ama yorumlar benden. 1. Robotlarda el becerikliliği Robotlar, bizim dünyamızda bize yardımcı olabilmek için -ya da bizim işlerimizi daha çabuk, daha kolay, daha ucuza yapabilmek için- gittikçe mükemmelleşiyorlarmış. Yanlışsız iş, mükemmel zamanlama, ve asla sıkılmama. Ne güzel değil mi? Artık robotlar kendi kendilerini eğitmeye de başlamış. Hem de deneme yanılma yöntemi ile. Sürekli aynı şeyi deneyip sürekli yanılan, yanıldığını bile anlamayan insanlara gelsin bu gelişme. İnsan olarak bizim de övünebileceğimiz bir nokta var elbette. Robotlara bu becereyi biz veriyoruz. Bu beceri de sayısız ışık, kamera ve iyi bir yazılım gerektiriyor. Yazılımın arkasındaki takım, robotları önce sanal eğitimden geçiriyor, sonra da gerçek hayata sokuyormuş. Gerçek hayatın dağınıklığına, karmaşasına uyum sağlayabilmesi için sanal eğitime bir de ‘rastgelelelik’ eklemişler. 3-5 yıl içinde günlük yaşantımıza katılmaları bekleniyor. Şimdilik robotlara böyle bir üstünlüğümüz var. Rastgelelik yaratma ve rastgele bir dünyada anlam arama ısrarımız. Bence buna kolay ulaşamayacaklar. 2. Yeni akım nükleer enerji Dünyamızın ya sonu ya da kurtuluşu nükleer enerji merakımızdan olacak gibi. Güvenli, temiz ve ucuz olacaksa nükleer enerjiye karşı değilim. Son yıllarda, hem atomun parçalanması hem de kaynaştırılması esaslarına dayalı nükleer enerji alanlarında önemli çalışmalar yapıldı. 2018 başlarında atom parçalanması üzerine yalnızca Kuzey Amerika’da 75 ayrı çalışmadan sözediliyor. Öte yandan tüm dünyada nükleer tesisler kapanma yolunda. Onların yerine ne yazık ki gaz yakıtı kullanan tesisler geçiyor. Bu da karbon salınımını arttırıyor. Elimizi çabuk tutmamız gerek. Umut veren son araştırmalara göre, nükler enerji üreten tesislerin küçülmesi söz konusu. Bu mali kaynak gereksiniminde olduğu kadar, çevreye verilebilecek zararların da azaltılması demek. Gerçi 2030’dan önce bu gelişmelerin yaşama geçmesi beklenmiyor. Demek ki daha verimli ve güvenli enerji üretecek teknolojiler geliştirmek, nükleer enerji seçeneğinden kurtulmak için 10 yılımız daha var. 3. Erkendoğum tehlikesi var mı nasıl bilebiliriz? Basit bir kan testi ile gebe kadının erken doğum yapma tehlikesi var mı saptanabilecekmiş. Genlerimizin hücrelerimizin içinde saklı olduğunu biliyoruz. Çok az miktar hücreden kopmuş DNA ve RNA kanımızda yüzüyormuş. Gebe bir kadının kanında, karnındaki bebeğin, plasentanın ve kendi hücrelerinin DNAlarından bir çorba bulabilinirmiş. Stanford Üniversitesinden, Stephen Quake adlı bio-mühendis, her 10 bebekten birinin erken doğumuyla sonuçlanan sorunun önceden saptanabilmesi için bir yöntem bulmuş. Yöntemde, kanda serbest yüzen RNA’lara bakılıyor, erken doğumla ilişkilendirilen yedi çeşit genin saptanması ile doktorlar, erken doğumu önleyecek ve bebeğin yaşama şansını arttıracak kararlar alabilecek. Bu yöntemin 5 yıl içinde doktorunuzun elinde olması bekleniyor. Söz konusu bebekler ve çocuklarsa, gerisi ayrıntıdır diyorum. Zaten oldukça da ucuz bir yöntemmiş. 4. Müdahele etmeden bağırsakların içini görebilmek Midenizin ve bağırsaklarınızın içine bakıldı mı hiç? Belli bir yaşın üstündeyseniz mutlaka bakılmıştır. Eskiden canlı canlı (bağırtarak falan) yapıyorlarmış, artık uyutup yapıyorlar ama hazırlık dönemi sıkıntılı yine de. Geliştirilen bir yöntemle artık bebeklerin bile rahatlıkla mide ve bağırsakları incelenebilecekmiş. Hap kadar küçük bir araç ve ona ışık veren ip gibi bir bağ tüm düzenek bu. Yutuyorsunuz. İçinizin bilgilerini, hatta üç boyutlu kesitler halinde gönderiyor. Yöntemin rahatsızlık vermeyecek biçimde geliştirildiğini iddia ediyor geliştiren bilim insanları. Yetişkinlerde kullanılmaya başlanmış. Ergenler üzerinde deneyler Pakistan’da yapılmış, başarılı olmuş. İnsanın aklına niye Pakistan diye geliyor ama neyse… Sırada bebekler üzerinde yapılacak deneyler var. Bu yıl başlıyorlar. Bu yöntem sayesinde özellikle çevre kaynaklı bağırsak hastalığı sonucu gelişemeyen çocukların tedavisi olanaklı görünüyor. Kolay gele! 5. Kişiye göre kanser aşısı Bu iyileştirme yöntemi, tümöre özgü kanser hücrelerini fedef alıyor. Deney aşamasından yaygın kullanıma geçme aşamasında olan bu yöntem, amacına ulaşırsa, her hastada tümörüne özgü kanser hücrelerinin başkalaşımını hedef alacak biçimde bağışıklık sistemini tetikleyecek. Aşı, bedenin kendi bağışıklık sistemini kullandığı için, diğer kanser tedavi yöntemlerinin tersine sağlıklı hücrelerin korunmasını sağlayacak. Ayrıca, kaçışmış kanser hücreleri varsa onların da yok edilmesini sağlayacak. Bu yöntem, 2008 yılında İnsan Gen Kalıtımı Projesi tamamlandıktan sonra, gen bilimciler kanserli bir hücrenin ilk gen dizisini yayınladığında bir olasılık olarak belirmiş. Derken, başka kanser hücrelerinin de gen dizilimini bakmışlar, birbirleri ile karşılaştırmışlar. Her tümör türünde, yalnızca kendine özgü gen başkalaşımları bulmuşlar. Ardından gelen başka bir çalışma, bir aşı ile vücudun bu kanser hücrelerine saldırmasını sağlayacak T hücrelerinin tetiklenebileceğini bulmuş. Bu yöntem insanlar üzerinde deney aşamasında. Görüldüğü gibi, bir tek şirket, bir tek bilim insanı, bir tek görüş ya da tek bir hastanın yaşama tutunuşu ile olmuyor hiçbir şey. Bir şey başka bir şeyi, bir düşünce başka bir düşünceyi tetikliyor. Birilerinin bu düşüncelere ulaşması, onu anlayıp geliştirmesi gerekiyor. Birbiri ile bağlantılı ve bağlantısız, yıllar boyunca onbinlerce insanın bilgisi, emeği, yaratıcılığı ile bir değer üretiliyor. Bu neredeyse hep öyle oluyor. İnsan aklına, vicdanına, azmine minnetle! 6. İneksiz inek etli köfte! Artık inek eti labaratuvarda da üretiliyor. Ayrıca bitki temelli, etin tadı ve besin değerine denk seçenekler de var. Öyleyse zavallı inekleri rahat bıraksak mı artık? Birleşmiş Milletlere göre dünya nüfusu 2050 yılında 10 milyara dayanacak. İnsan yaşamı gittikçe çeşitlenip zenginleşiyor. Bu on milyarın da çeşitli deneyimlerle dolu doyurucu bir yaşamı amaçlayacakları kesin. Yoksulluktan çıkan insanların daha çok et yedikleri de. İstatistiklere bakarak varılan sonuç, 2050 yılında 2005 yılına göre yüzde 70 daha fazla et tüketileceği. Besiciliğin çevreye en büyük zararı veren etkenlerden biri olduğu da düşünülürse… İnekler aracılığıyla karbon salınımı değil yalnızca! Ama inek yetiştirmek için kullanılan toprak, su ve enerji tüketimi de bitkisel kaynaklı beslenmeden kat kat fazla. Bu durumda et fabrikaları iyi bir çözüm olabilir. Hayvanlardan elde edilen doku örneklerinin yapay yollarla çoğaltılarak üretilmesi sözkonusu. Tat konusunda hala çalışmalar yapılıyor. Çevreye ne denli yararlı olacağı henüz bilinmiyor aslında. Ama hayvanlara zulmün önemli boyutlarda azalması olası hiç değilse. Bu arada akıllı Bill Gates’in bu alana yatırımları olduğunu da söyleyelim. Birilerinin bu tür araştırmalara para ayırması güzel. Belki bu konuyu siz de düşünürsünüz. 2020 yılında marketlerde satılmaya başlanabilir. Hımmmm…. İlginç tartışmalar yaşanacağını sanıyorum. 7. Havadaki karbondioksidi yakalamak Karbon salınımını şimdi bile düşürsek, havadan temizlenmesi binlerce yıl sürebilecek. Öyleyse onu temizlemek için bir teknoloji geliştirmemiz zorunlu. Bu yüzyılın sonuna tek 1 trilyon (1, 000, 000, 000, 000, 000, 000) ton karbonun havadan temizlenmesi gerekiyor. Bunu özellike rakamla yazdım, anladınız mı? Havadan karbon kapmanın ton başına 100 dolar gibi bir maliyeti oması bekleniyor şu anda. Kanadalı bir iklim bilimcisi olan David Keith’in hesabı bu. Fakat havadan çektiğiniz bu kadar karbonu ne yapacaksınız? Keith’in kurucularından olduğu Karbon Mühendiliği adlı Kanada şirketi yeni bir tesis üzerinde çalışıyormuş. Ana madde olarak havadan elde edilen karbonu kullanarak yakıt üretecekler. Bay Gates Karbon Mühendisliğine de yatırım yapmış durumda. 5-10 yıl gibi bir süre içinde işletmenin başlayacağı düşünülüyor. Bu arada İsviçre’den bir şirket İtalya’da, karbon dioksit ve hidrojenden metan üretecek, İsviçre’deki ikinci bir tesis ise meşrubat sanayisine karbondioksit satacak. Bu konudaki ilk tesislerden biri de geçen yıl Amerika’da kurulmuş. Bay Gates’in bu şirketlere yatırımı var mı bilemiyorum ama karbon dioksidi evire çevire kullanacağımızı anlamışsınızdır. 8. Doktorunu bileğinde taşımak Fakat, artık sağlık yönetmelikleri kolunuzda taşıdığınız akıllı saatlerin gerekli donanımda olabileceğini kabul etmiş durumda. Tıp araçlarıyla yarışır düzgünlükte çalışıyorlar. Örneğin, belli bir yürek kasındaki çırpınışları (atrial fibrilasyon) saptayarak, bir kan pıhtısı ya da inmenin erken haberciliğini yapabilecek bileklikler çıkmış durumda. Geçen yıl Apple da bunu saatlerinin içine almış. Bunu sizin için çevirdiğim iyi oldu. Akıllı saatlerin bu özelliğini bilmiyordum. Yakın zamanda kalp krizi geçiren bir arkadaşıma haber vereyim hemen. 9. Şehir lağımına bağlanmamış temiz tuvaletler Özellikle teknolojide bu atılıma bayıldım. Demek oluyor ki, devletin ahım şahım alt yapı götürmesine gerek olmadan dağ başında da yerleşebileceğiz. Dünyada yaşayan 2.3 milyar insan ne yazık ki sağlıklı, temiz tuvalet kullanamıyormuş. Düşünün bir de insan dışkısının hemen yakındaki derelere, göletlere verilerek su kaynaklarının kirletilmesi ile ikinci bir sorun daha yaratılıyor. Yeni yöntem dışkıların hemen orada, çıkarıldıkları yerde işlenmesini öngörüyor. Sıcağı sıcağına. Nasıl mı? Florida Üniversitesi’nden bilimciler tuvalet tasarlamışlar. (Hep gözleri yıldızlarda değil işte! Aklıma Mısır’ın kutsal bokböcekleri geldi birden. ) Bu tuvaletler bakteri ve virüsleri geçirmeyecek denli küçük gözenekleri olan bir zar içeriyor. Bir başka tuvalet tasarımı da Connecticut’taki bir girişimden. Bir gemi konteynırı kadar arıtma tesisi. Dışkılarınızı ısıtarak karbon içeriği yüksek bir madde üretiyor, bunlar sonra gübre olarak da kullanılabilinir. Fakat bu büyük ölçekli bir tasarım yine de, hergün onbinlerce dışkılama eylemi gerektiriyor. Bizim dağ başındaki evden bu kadar dışkı çıkaramayız. Neyse ki bu alandan her ölçekte topluluğa seslenebilecek, değişik tasarımlar var. Açıkcası ben kişisel bilgisayarım, akıllı saatim ve akıllı telefonum gibi akıllı ve kişisel tuvaletim olmasını da isterim. Eğer sizin de seçiminiz kimseyle aynı kaba sıçmamak ise (ve de günahımı bile vermemcilerdenseniz) önerim bu alandaki gelişmeleri izleyin. 2 yıla kadar gerçekleşmesi bekleniyor. Ha Bay Gates’in bu alanda da öncülüğü var. Bilemedim adamı seveyim mi tiksineyim mi? 10. Pürüzsüz konuşan Yapay Zeka Sözcüklerin anlamları arasında bağlantılar kuran yeni teknikler, makinelerin konuşma dilini anlamada gelişmesini sağlıyormuş. Şu ana dek bizden belli komutlar alan, sınırlı sayıda soruyu tanıyıp ona göre yanıt ya da eylemde bulunabilen Yapay Zeka ile yakında muhabbetimiz artacakmış. Alışveriş listemizi yazmaktan, toplantı tutanaklarımızı hazırlamaya uzanan bir dizi sıradan işi yapabileceklermiş. Bunun arkasında bir kaç çalışma var. Birisi, Yapay Zeka’nın bütün sözcükleri etiketleyip sınıflayarak zaman yitirmesini önleyecek bir öğrenme yöntemi. Nasıl çalışıyor OpenAI’a sormak gerek. Konuyla ilgileniyorsanız araştırın. Bana da haber verirseniz çok sevinirim. Diğer bir yöntemin arkasında Google’dan bir takım var. Milyonlarca cümleyi inceleyerek, Yapay Zeka’ya cümlede eksik olan sözcüğü tahmin etmeyi öğretmişler. Bu arada siz kullanıyor musunuz bilmem ama sanırım ben yakında başlarım. Hani şu zırt pırt arayan pazarlamacılara Google Assistant başarı ile yanıt verebiliyormuş. Ayrıca, sizin için lokantada yer de ayırabiliyormuş. Bir güzellik de Çin’den. Alibaba’nın AliME adlı proğramı telefonla ürün pazarlığı yapıyormuş. Pazarlık konusunda çekingen olanlar için bu muazzam bir teknoloji. Yaşasın diyorum o kadar! *** Çaktınız değil mi? Bizi bekleyen gelecek, sağımıza solumuza beton dökerek geliştiğimizi iddia edenlerin, saraylarda altınla, yaldızla, mermerle çevrili ihtişam içinde caka sattığını sananların öngörebileceği bir gelecekten bambaşka. Hem de öyle 20-30 yıl falan geçmeyecek. 2-3 yıl sonra bambaşka bir dünyaya ışınlanmış gibi şokta bulabiliriz kendimizi. Ne diyelim? Kafasını betona gömenlerden olmayın.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|