A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

'Sarı yelekliler herkesi şaşırttı ama sol örgütleri daha çok şaşırttı'

Kategori Kategori: Makale | Yorumlar 0 Yorum | 20 Ocak 2019 17:33:36

“Nehir yatağından taştığında, önüne kattığı her şeyi alıp götürür” İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimleri sonrasında peydahlanan ‘temsilî demokrasinin’ demokrasiyle bir ilgisi yoktu. Aslında söz konusu olan hakların değil, plütokrasilerin iktidarıydı. İnsanlar plütokrasi tarafından sahnelenen ‘temsil oyununun’ figüranlarıydı sadece… 4-5 yılda bir tekrarlanan seçimler, sömürüyü, yağma ve talanı oylatmaktan - onaylatmaktan ibaretti…



Esasen temsilî demokrasi bir oxymore‘dur ve oxymore yan yana gerilmemesi gereken iki kelimeyi veya kavramı yan yana getirmektir. Olmayan bir şeyi varmış gibi göstermeyi amaçlayan ideolojik bir manipülasyondur. Neden sürdürülebilir kalkınma deniyor? Eğer gerçekten kalkınma diye bir şey olsaydı, kalkınmanın önüne “sürdürülebilir” niteleme sıfatı getirilir miydi? Eğer gerçekten demokrasi olsaydı, önüne “temsilî” niteleme sıfatı koymaya gerek olur muydu?

Aslında ‘temsilî demokrasi’, demokrasinin önünü kesmeyi amaçlayan bir manipülasyondu. Temsil, Ortaçağın bir pratiğiydi. Monarklar, Krallar, İmparatorlar, temsili, varlıklı sınıflardan vergi almanın bir aracı olarak görüyorlardı… Başka türlü söylersek, vergi alma karşılığında verilmiş bir ödündü ve zaten dönemin sloganı da temsil yoksa, vergi de yok… şeklindeydi. Burjuva devrimlerinden sonrasının yeni egemen sınıfı olan  burjuvazi, temsilî demokrasi denileni dayattı. İlerleyen dönemde demokrasiyle ilgisi olmayan bir egemenlik biçimi, hikmetinden sual olmaz  demokrasi sayıldı. Zaten başlarda parası olanların, servet sahiplerinin seçme ve seçilme hakları vardı. Ezilen ve sömürülen sınıfların, kadınların mücadelesiyle seçme ve seçilme hakkının genelleşmesi, şeylerin seyrini değiştirmedi. Mülk sahibi egemenler, başta işçi sınıfı olmak üzere, ezilen ve sömürülen sınıfların ‘tehlikeli sınıf’ olmaktan çıktığını düşündüklerinde seçme ve seçilme hakkını ‘tanıdılar’…

Burjuvazi, iki aşamanın sonunda egemen sınıf katına terfi etti ve  temsilî demokrasi denileni bir yönetim tarzı olarak dayattı… Birinci aşamada Soyluluğa ve Klerjey’e [Kilise’ye] karşı Prensle [Hükümdarla] taktik amaçlı bir ittifak yapılmıştı. İkinci aşamada da Prense [Hükümdara karşı emekçi sınıflarla taktik bir anlaşma gerçekleştirildi. İşte o ‘geçiş döneminde burjuvazi ezilen ve sömürülen sınıfların desteğini almak için ‘özgürlük’, ‘eşitlik’ ve demokrasi gibi kavramları sıkça telaffuz edecekti.. Herhalde kimse bu durumu, burjuva üniversitelerinin vazgeçilmez ultra-liberal filozofu İngiliz Herbert Spencer [1820–1903] kadar açık yüreklilikle ifade etmemiştir. Spencer şöyle diyordu: “Geçmişte liberalizmin işlevi, kralın iktidarına bir sınır getirmekti. Liberalizmin gelecekteki işlevi de parlamentoların iktidarını sınırlamak olacaktır”.  Ultra-liberal filozofun, parlamentonun iktidarının sınırlandırılmasından, sözde halkın temsil edildiğini sandığı Meclisin işlevinin sınırlandırılmasını kastettiğini söylemeye gerek yoktur… Oysa işçiler daha XVIII’inci yüzyılın sonlarında: “Ekonomik liberalizm demokrasinin düşmanıdır”, sloganını ortaya atmışlardı. Burjuvazinin hümanist ve evrenselci söylemi bir kere Prensin iktidarını “hizaya getirdikten sonra”, artık namlu asıl düşman olan proletaryaya çevrilebilirdi… Oysa, demokrasi, ancak ‘doğrudan demokrasi’ olabilirdi. Halkın, halk için, halk tarafından yönetimi olabilirdi…

Artık sadede gelebiliriz. Fransa’da Sarı Yelekliler politika sahnesinde belirdiklerinde, ilk akla gelen soru  “bunlar sağcı mı-solcu mu?” oldu… Öyle ya sömürü düzeninin örgütlerinden habersiz kimse sokağa çıkamazdı… Bu işte bir ‘yanlışlık’ olmalıydı… Akla gelen ikinci soru: “İyi de bir örgüt yok!” dendi… Tabii örgüt yoksa hareketin ‘bir kıymet-i harbiyesi’ de olmazdı… Hızını almayan bir takım zevatın aklına da ‘bu bir renkli devrim mi’ sorusu gelmişti… Öyle ya, burjuva düzenini üreten-yeniden üreten yoz örgütlerden başkası sokağa çıkıp bir şey talep edemez, bir şeye itiraz edemez, plütokrasiye karşı ayaklanamazdı…

Lâkin, Sarı yelekliler sadece kurulu düzenin sözcülerini şaşırtmadılar. Polis şeflerini de şaşırttılar. Nitekim Polis Sendikası başkanı şöyle diyordu: “Fransa’da dönem dönem büyük eylemler olur ve eylemlerde şiddet de olur; ama partiler, sendikalar, dernekler, örgütler bizim muhataplarımızdır. Bu yapılar düzeni ve güvenliği sağlarlar. Sarı Yelekliler eyleminde muhatap bulamıyoruz. Eylemlerde bir düzen de yok. Bu yüzdenbüyük sıkıntı çekiyoruz, baş edemiyoruz.” Belli ki, polis şefi “biz asayişi ‘kontrol örgütleri’ sayesinde sağlıyoruz!” demek istiyor…

Yönetici yok, lider yok, hareketin ‘resmi’ bir sözcüsü dahi yok! Bu onların hareketinin bir gereği… Toplantılarını hiyerarşinin olmadığı bir tarzda gerçekleştiriyorlar… Bunlar neden mi yok? Aslında Sarı Yelekliler topluma asıl yapılması gerekeni gösteriyorlar. On yıllardır, sağcı olsun-solcu olsun fark etmez, politikacıların yalanlarından bezdikleri için,  ‘temsil saçmalığının’ ne demeye geldiğinin farkında oldukları için,  düzenin “kontrol örgütlerden” uzak duruyorlar. Temsil istemiyorlar ki, aslında demokrasi orada başlar… Politika konuşmaktan vazgeçtiklerinde gerçek politikayı yapmış oluyorlar… Velhasıl doğru yerde duruyorlar ve asıl yapılması gerekeni yapıyorlar. Haysiyetli politik özneler, gerçek yurttaşlar olmak istiyorlar… Elbette aralarında sağcı da solcu da olduğunu biliyorlar ama onun sözünü etmiyorlar. Hiç bir bayrak taşımıyorlar… Hareketin ancak o zaman başarıya ulaşacağını düşünüyorlar… Halkın her zaman ‘bölünmüşlükten’ kaybettiğinin bilincindeler. Bozgunculuğa izin vermiyorlar. Seçilmişlerin her zaman oligarşinin, plütokrasinin adına konuştuğunu biliyorlar. Kendi adlarına konuşmak istiyorlar… Mevcut plütokratik sistemi gayri meşru sayıyorlar…

Elbette bir dizi itiraz ve talep ileri sürüyorlar ama o talepler içinde asıl talep: “Yurttaş İnisiyatifi Referandumu”, doğrudan demokrasi ve oyunun kurallarını kendilerinin belirlemesi… Doğrudan demokrasi istiyorlar. Devrimin ‘efendiyi değiştirmekten’ ibaret bir şey olmadığının farkındalar. Efendiyi değiştirmenin gerçek bir emansipasyon için yeterli olmadığını biliyorlar… Müştereklerin önemini hatırlatıyorlar. Milyarderlerin medyasını izlemiyorlar. Bağımsız, güçlü bir medya oluşturulmasını istiyorlar… Bu vesileyle Fransa’da 9 milyarderin medyanın %90’ına sahip olduğunu hatırlamak gerekir… Tabii öyle bir medyanın Sarı Yeleklilerin en büyük  düşmanı olması da şaşırtıcı değil…

Gerçi Sarı yelekliler herkesi şaşırttı ama sol örgütleri daha çok şaşırttı… Sol örgütler örgüt fetişizmiyle malûldürler… O kadar ki, halk dediklerinde kendi örgütlerini kastederler. Devrim yapacaklarını sanırlar… Oysa, birincisi, devrimi örgüt değil halk yapar; ikincisi, devrimin ne zaman olacağı bilinmez, bilinemez, öngörülemez, aksi halde devrimler olmaz ve sürekli tekrarlanmazdı; ve üçüncüsü, devrim, devrimin özneleri de dahil, herkesi şaşırtır… Örgütler verili zemin üzerinde var olurlar, faaliyet gösterirler, oysa, devrim o zemini çökertir mücadeleyi yeni bir zemin üzerine taşır… Sakın kimse bu söylediklerimden ‘örgüt düşmanlığı’ çıkarmasın… Burada söz konusu edilen, sözde “devrimci bir retorikle” statükoyu yeniden üreten bürokratik yozlaşmaya uğramış örgütlerdir… Zira, Sarı Yelekliler örgütsüz değil. Tam tersine, amaca uygun örgütün nasıl olması gerektiğini gösteriyorlar…   

Elbette bu gün itibariyle Sarı Yelekliler devriminin nereye varacağını kimse söylemez ama daha şimdiden dosta-düşmana politikanın ‘nasıl yapılması gerektiğini, demokrasinin ne olmadığını’ gösterdiler. Büyük İnsanlık Sarı Yeleklilere minnettardır, zira onlar plütokratik rejimin ipliğini pazara çıkardılar, başka şey yapmaya cüret etmenin mümkün olduğunu da gösterdiler…
 
Fikret Başkaya

Kaynak : ozguruniversite.org


Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git