|
|
IşıltıKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 06 Ekim 2018 16:24:22 Bu hafta üçüncü kez bir bilim kadını Nobel Ödülü almaya layık görüldü. Donna Strickland’e Fizik alanında “yüksek yoğunluklu aşırı kısa atımlı ışık ışınlarının incelenmesi” alanında ödül verildi.
Strickland’in alanında öncü nitelikte olan çalışması henüz doktora öğrencisi iken, danışmanı Mourou ile birlikte 1985 yılında yayınlanmış. O günden bu yana özellikle, laser ışıklarının kullanıldığı göz ameliyatlarında, son derece hassas kesimlere olanak sağladığı için, doktorların milyonlarca hastanın göz bozukluklarını başarı ile düzeltmelerine olanak sağlamış bu çalışma. Belli ki Strickland’e bu ödülü vermekte hiç acele etmemiş genellikle İsveç ve Norveçli beyaz erkeklerden oluşan Nobel komitesi. Strickland’in bu ödülü, kadınlar için özellikle değerli. Çünkü, Nobel Ödüllerinin 117 yıllık geçmişinde üçüncü kez bir kadın fizik dalında ödül alıyor. İlki herkesin çok iyi bildiği, Marie Curie. Diğeri ise, ödülü 1963 yılında alan neredeyse kimsenin bilmediği nükleer fizikçi Maria Goeppert Mayer. Nobel Fizik Ödülüne layık görülen 119 bilim insanından yalnızca üçünün kadın olması, kadınların uğradıkları cinsiyet ayrımcılığının boyutlarını gösteriyor. UNESCO’nun 2018 yılı raporuna bir göz atarsak tüm dünyada bilim kadınlarının oranı yalnızca %28.8. Bu oran ülkeden ülkeye değişiyor elbette. % 39.8 Arap ülkeleri % 39.5% Orta ve Doğu Avrupa % 48.1% Orta Asya % 23.4 Uzak Doğu ve Pasifik % 45.4 Latin Amerika ve Karayipler % 32.3% Kuzey Amerika ve Batı Avrupa %18.5% Güney ve Batı Asya % 31.3% Sahra Altı Afrika Bu araştırmacıların içinde, özellikle fizik, matematik dallarında kadınların oranının daha da düşük olması olası. Yine de dünya ortalamasını %28.8 olarak alırsak, fizik dalında kadınların Nobel kazanma oranı %2.5 TheConversation.comda yayınlanan bir makaleye göre, Kanadalı Strickland erkek meslektaşlarının kendisine eşit davrandığını söylese de, pek çok kadının deneyimi bu yönde değil. Kanada’nın Bilim Bakanı Kirsty Duncan için de cinsiyet ayrımcılığı hep bir sorun olagelmiş. Makalede değinilen bazı sorunlar şöyle: • Beyaz erkek öğrencilere verilen referanslar, onlardan daha başarılı kız öğrencilere verilen referanslardan daha etkileyici yazılıyor. • Kadınlar özellikle de beyaz olmayan ırktan ya da bir etnik gruptan geliyorsa çok daha az maaş alıyor ve araştırma için kendilerine daha az zaman veriliyor. Oysa, profesör olmak için gerekli birikim ancak çok çeşitli ve uzun soluklu araştırmalarla olası. Profesör olmak, üniversite içinde olanaklara ulaşmak için çok önemli. • Erkekler, erkek araştırmacıların çalışmalarının yayınlanmasına öncelik veriyor. • Üniversitelerin Nobele aday gösterdiği bilim insanlarının %95i erkek. Bu yazımı bilim ile sınırlamak istiyorum. O yüzden Avustralya’da son aylarda “önde gelen deneyimli iki politikacı kadının (biri Dışişleri Bakanı!), kendi partileri olan Liberal Parti içinde uğradıkları cinsiyet ayrımcılığı ve bayalığa ulaşan kabalıklardan dolayı istifa etmiş olduklarına şöyle bir değinip geçeceğim. Peki Türkiye’de neler oluyor? UNESCO raporuna göre Türkiye’mizdeki kadın araştırmacıların oranı %37.3. Pek çok Batı ülkesinden ileride olduğumuzu görüyoruz ama eğitimimizin gittikçe düşen niteliği, kız çocukları üzerindeki baskılar, kadın bedeni ve davranışlarının hem toplum hem devlet tarafından denetlenip, biçimlendirilmeye çalışılması bizi pek de umutlu yapmıyor. Ama umuttan daha önemlisi var. Vazgeçmemek! Öğrenmekten, kendimize güvenmekten, aklımıza sahip çıkmaktan vazgeçmemek. Fizikle başladım. Carlo Rovelli’nin ‘Fizik Üzerine Yedi Kısa Ders’ adlı kitabını önermek istiyorum. Rahat ve zevkle okunan kısa bir kitap bu. Diyor ki Rovelli “Bildiğimizin kıyısında, bilinmeyenin okyanusuna değerken, dünyanın güzelliği ve gizemi ışıldıyor. Ve bu nefes kesici.” Bize bu ışıltıları getiren, Nobelli ya da Nobelsiz, tüm kadın ver erkek bilim insanlarına selam olsun mu? Işıltısız ve kitapsız olmayın. UNESCO 2018 yılı Bilimde Kadın raporu:
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|