Bence insan olmanın en zor yanı yalnızlık duygusu. Yalnızca bedenin başkalarından uzaklığı değil, kafanın içinde sürekli yalnız olduğunu görmek, anlamak, bununla yaşamak. Gerçi insan olmanın en güzel yanı da bu. Kafanın içindeki yalnızlık bir yana, insan gerçekten ne kadar yalnız peki?
Wire’da geçen hafta çıkan bir habere göre, insanın bedeninin hemen çevresindeki havayı araştıran bilim insanları ilginç bir sonuca ulaşmış. Her insan, çevresinden maruz kaldığı gözle görünmez boyutlarda kimyasallar ve biyolojik organizmalardan oluşan bir bulutumsu ile çevriliymiş. Buna exposome diyorlar. (Güzel Türkçemize demek ki yeni bir kavramla birlikte yeni bir sözcük daha kazandırmamız gerekecek.) Dahası, bu çevreyle değişen exposome (ki bu yazıda ona bulutumsu diyeceğim) bireylere göre de özgünlük gösteriyormuş. Aynı yerde yaşayan insanarın bulutumsuları çok farklı olabiliyormuş.
Evet, bilim insanları çevremizdeki havanın, suyun, toprağın kirliliğini ölçüp durdu ama bireylerin bedenini çevreleyen havayı ölçemek kimsenin aklına gelmemişti. Stanford’da Genetik Bölüm Başkanı olan Michael Snyder, yıllarca insanların genomlarını sıraladık, kan ve idrarlarına baktık, bağırsaklarına baktık ama bunların hepsi bedenle ilgiliydi. Bedenin nelere maruz kaldığı ise en büyük eksiğimizdi diyor.
Bunu araştırmak için Snyder, iki buçuk yıl boyunca, bir kibrit kutusu büyüklüğünde gri bir kutuyu koluna takarak yaşamış. Ucunda bir ağızlık olan bu kutuyla amaçlanan, Snyder’in günlük yaşamında karşılaştığı bedeninin çevresindeki küçük maddeleri yakalamakmış. Yurt dışı gezilerinde, tatilde, evde, ofiste kutu hep kolunda işini yapmış.
Bu gri kutu, bireyin çevresinden, akciğerlerine sızabilecek, cildine yerleşebilecek ya da mukoza zarlarından birinde çoğalabilecek her maddeyi yakalamak için tasarlanmış. Pille çalışan pompaları, kullanıcının çevresinden düzenli aralıklarla havayı emip içindeki maddeleri filterlerinin tuzağına düşürüyor. Her türlü bakteri, virüs, mantar, çiçek tozu, kansere yol açan madde ya da böcek öldürücüyü, sıvı ya da katı, organik ya da değil yakalıyor.
Snyder dışında 14 kişi daha katılmış bu araştırmaya. Bazıları bir hafta diğerleri ise bir ay ya da bir yıl boyunca taşımışlar kutuyu. Her biri 60 ayrı bölgeden geçmiş. Synder, belli aralıklarla kutuları toplayıp içeriğini analiz etmiş. Sonuçta toplanan milyarlarca bilgiyle türünün ilk örneği devasa bir veri tabanı oluşturmuşlar.
Bulgular ilginç. Örneğin San Fransisko’da yaşayanların bulutumsusunda, atık kanalları ve çamurlarda yaşayan bir bakterinin yoğun olduğu görülmüş. Bu çevrenin etkisini gösteriyor. Öte yandan her bireyin kişiselleşmiş, özgün bir bulutumsu ile yaşadığını da görmüşler.
Bu araştırma sonuçlarının henüz nerelerde kullanılacağı belli değil. Daha çok sayıda kişi üzerinde daha uzun ölçeklerde yapılırsa, çıkan sonuçların kimi hastalıklarla ne tür ilişkileri olabileceğine bakacaklar mutlaka. Yepyeni bir uzmanlık dalı bile çıkabilir buradan. Ölçümleri yapan gri kutunun fiyatı 2700 dolar, yani henüz kolumuza bilezik gibi takıp dolaşabileceğimiz gibi değil.
Şimdilik bize, hiç bir zaman hiç bir yerde yalnız olmadığımızı bilmenin yetmesi gerekecek. Her insan bir dünyadır derler ya... Öyle olduğumuz bir kez daha kanıtlandı.
Kafanın içindeki yalnızlığa gelince. Yalnız olun kitapsız olmayın.
Wire’daki habere ulaşmak için: https://www.wired.com/story/exposome-maps/
Araştırmaya ulaşmak için:
https://www.cell.com/cell/fulltext/S0092-8674(18)31121-8?_returnURL=https%3A%2F%2Flinkinghub.elsevier.com%2Fretrieve%2Fpii%2FS0092867418311218%3Fshowall%3Dtrue