A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Kadınlık hallerı, yaşanmışlıklar : Oğlum ölüyor galiba

Kategori Kategori: Yaşam | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: M. Şehmus Güzel | 07 Mart 2018 23:09:16

« Çok genç yaşta evlendirildim. Eşim eşşek soyundandı. Beni eşşek soyundan eşimle evlendirense çakal eniştemden başkası değildi. Evet Çakal, anamı, ablalarımı ve abilerimi kandırıp, yakın arkadaşlarından bu eşşeği bulup beni onunla evlendirdi…

Çakaloğlu çakal bize bir ev bile tuttu. Rezilliklerini günübirlik, tehditlerle, baskılarla sürdürüyordu. Eli her elime değdiğinde, eli orama burama değdiğinde tiksiniyordum. Kusmak istiyordum ama kusamıyordum. Hançerini dayıyor, ölüm tehditlerine bin tehdit daha ekliyordu. Alçak !

Dokuz ay on gün sonra bir oğlum dünyaya geldi. Eşşekten mi igfalciden mi ? Bilemedim. Bilemezdim de : O kadar aptal ve salaktım ki.

Sonbahardan sonra kış geldi. Sonra ilkbahar. Zaman geçti. Ben ağladım.

Zaman geçti evet ama insanlar değişmedi. Yok, belki bir parça değişti ama asla gelişmedi. Bilhassa Eşşek ! Hele Çakal !

Ağustosun belalı ve sıcak günlerinden bir gündü, güneşte ter içinde eriyorduk, oğlum, henuz bir yaşını bile dolduramamış minik oğlum, birdenbire hastalandı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Henüz onyedi yaşındaydım, oğlum ilk çocuğumdu ve hastalanan çocuğu iyileştirmek, ağlamasını, sızlamasını önlemek, acısını gidermek için ne veya neler yapmam gerektiğinden haberim yoktu. Çocuk ta durup dururken hasta mı olurmuş ?

Evet biliyordum, bebeğimi iyi besleyemiyordum. Arzuladığım gibi yediremiyor ve içiremiyordum. Zaten kendimiz de iyi ve yeterince beslenemiyorduk. Ne elde vardı ne avuçta. Yoksulduk. Ailelerimizin diğer üyeleri de bizden beter fakirdiler. Kimsesizdik. Ve bilhassa, ne olur duyun bizi, zilzurna cahildik.

Babası, hayırsızın teki, hani vursan yıkılır kuşağının en kötüsü, sabah erkenden savuşur gece karanlık çökmeden eve girmezdi. Kimbilir, belki utancından, belki eli boş geleceğinden, belki kendisini kaptırdığı ucuz şarap içmelerden başını kaldıramadığından, belki esrardan. Arkadaşlarıyla şurada burada, köşe buçaklarda, kimi zaman evimizde bile çift kaat cigaralıklar sarar içer, sırt üstü yatıp kalakalırlardı. Hayırsızlar ordusunun en beterleriydiler. Hayırsız eşşek kocamın arada bir bir baltaya sap olduğu ve birkaç kuruş kazandığı oluyordu ama bu binde birdi. Binde bir. Ne olur duyun bizi. Evet binde bir.

Belki eşşek kocam bebeğimin babası bile değildi. Bilemiyordum. Yıllardır igfal ve tacizinden yakamı kurtaramadığım aşağılık eniştem, Çakal, ablamın kocası belalı alçak mıydı yoksa bebeğimin babası ? Çünkü bu alçak sanki benim iyiliğim için bizzat arayıp bulduğu kocamın güya patronu gibi geçiniyordu ve kocamı sık sık uzak mekanlardaki güya işlere gönderiyor ve o gider gitmez evime dalıyor, beni kirletiyor, evimi kirletiyor, utançlarıma utançlar katıyordu. Hain ve alçaktı evet. Kötüydü ve pisliklerin en pisi, itoğluitin, bizzat itin ta kendisiydi. Tehditlerine tehditler ekleyerek ve ikide bir belindeki veya koynundaki veya cebindeki hançerini çıkarıp gözlerimin önünde sallayarak, « Konuşursan keserim ! »lerini yineleyerek it gibi kuyruğunu kıçında, iki bacağının arasında saklayarak yitip gidiyordu. Yitip gidelerde boynu kırılası aşağılık it !

Bitik kocam veya pislik eniştem artık kimse babası bebeğimin o anda umurumda değildi artık çünkü bebeğim sızlanıyordu, bebeğim hastaydı. Tez elden çare bulmam gerekiyordu. Elbette böyle belalı, belli ve zorlu anlarda ne kocam yanımdaydı ne de pislik eniştem. Canavar enişte. İgfalci enişte. Başımın çaresine bakmalı, bebeğimi eli tırpanlının elinden çekip almalıydım.

Bilenler, « Cahil kızım muska yaptır ! » dediler.

Hacıya gittim, « Birşeyi yok, şimdi geçer » deyip bir muska yaptı. Geçmedi.

Hocaya gittim, « Hiçbir şeyi yok, şimdi geçer » dedi o da bir muska yaptı. Yine geçmedi.

Evet geçmesi gereken, geçmeşi beklenen başa bela hastalık geçmedi. Bebeğim ağlamasını tek saniye kesmedi. Gözleri dönüyor. Başı bir yanlara kayıyor. Ağzından salyalar akıyordu. Anlayamıyordum. Oğlum aralıksız ağlıyor, ağlıyordu. Muskalar canını kurtaramayacaktı, bu kesindi. Acı çekiyordum. Acımı sadece ben biliyor, ben anlıyordum. Yapayalnızdım. Doktor moktor yoktu bizim mahallelerde. Hem olsaydı da parasını nereden bulacak, doktoru ve ilaçını nasıl ödeyecektim ? Hayırsız dünya. Dibi delik dünya. Beş para etmez dünya. Canın çıka ! Başımıza bela !

Gün geceyi, gece günü izledi. Öğlen sabahı, gece akşamı. Vakit geldi kapımıza dayandı.

Bebeğim artık hiç bir şey yemez, hiç bir şey yutamaz oldu. Meme veriyorum almıyor, su içirmek istiyorum oralı bile olmuyor. Yok ki yok, hiç bir şey ilgisini çekmiyor. Ağlıyor sadece. Hem nasıl ağlıyor. Cellatlar gelmiş canını alıyorlar. Evet canı burnundan, ağzından ve çığlıklarından çıkıyor. Ama ben cahilim anlayamıyorum. Nasıl anlayacağım ki ? Sen söyle Hocam sen anlayabiliyor musun ?

Kim bana çocuğun nasıl gittiğini anlatmış ? Kim ? Sadece kızıyorum, kızğınlığımdan kuduruyorum, üzüntümden canım çıkıyor, ağlıyorum. Çaresizim. Kimsesizim.  

En küçük kardeşim Seyfi, yediği içtiği anasından emdiği süt gibi helal olsun, yeri cennet mekan olsun, hiç unutamam, sanki bir çaredir gibi, bebeğimi alıyor, kollarının arasında ufak ufak sallıyor, sonra başlıyor bildiği, kuran kursundan öğrendiği ama bir türlü tam hazmedemediği duaları tek tek, kelime kelime bebeğimin kulağına fısıldıyor. Kurtarırsa bu kurtarır diyor. Küçük kardeşim daha çok çocuk. Durmadan yorulmadan zikrediyor, suretler okuyor, Mevlit’ten parçalar okuyor. Okuyor oğlu okuyor. Ama bebeğimin dudakları bile artık kıpırdamıyor. Duyuyor mu duaları ? Nerelerde geziniyor bebeğim ? Nerelerdedir ruhu ? Bir ara gözlerini açıyor ve dayısına yalvarırcasına bakıyor, hem yalvarıyor hem de sanki minnet duygusunu dillendiriyor. Sanki sağol dayıcığım, elinden geleni, yapacağını yaptın ama bana ayrılan zaman çetvelim doldu bana müsaade diyor. Ve gözlerini kapıyor bir daha açmamacasına. Canım gidiyor. Paralanıyorum. Paramparça oluyorum.

Bebeğim gidiyor. Ben kalıyorum. Zaman geçmiyor. Bebeğimin ilk tübessümünü anımsıyorum : Ana doğmak ve büyümek ne güzel der gibiydi. O zaman. O zaman bu zaman değil artık.

Bebeğim büyümeye fırat bulamadan, ilk tebesümüne ikincisini, üçüncüsünü eklemeyeden aynen böyle  gitti.

Bebeğim benim hayatımdı. Hayatımın bütün acılarının, bütün üzüntülerinin meyvasıydı. Acı ve üzüntüden başka bir şey tadmadım zaten. Acı ve üzüntüm bu bebekte toparlanmış, bir külçe gibi somutlaşmıştı. İki göz kapkara, bir ağız küçük, minik bir burun, iki kulak geniş, iki minik kol, iki büçür bacak ve hepsi bu kadar. Toplasan da çıkarsan da hepsi bu kadar. Küçük bir bebek, bir yılını bile dolduramadan çekip giden. Kara talih. Kara toprak. Kara kapkara kader.

O küçük vücudu toprağa vermek.

Evden, ev demeye bin şahit lazım evden, çıkarılırken bebeğim, cansız, orada ayaklarım kesildi işte. Ne bir adım atabiliyorum. Ne ağzımdan bir çığlık, bir ses çıkıyor. Bitmişim, ben de gitmişim. Oğlumun, o minik cansız oğlumun ölüsünü orada gördüm ve ayaklarım kesiliverdi aniden. Evet bittim orada. Sesim ve soluğum çıkmaz oldu. Büyük üzüntü. Büyük yıkıntı. Büyük haksızlık.

Her şey orada oldu ve bitti : Orada oğlun öldü dediler. Daha sonra ne bir ölüye bakabildim, ne de bir mezarlığa gidebildim. Ölümle alışverişimi o gün orada bitirdim. Şimdi biliyorum sıra bende, olsun, ölümü korkusuz bekliyorum. Bir bebeği sorgusuz sualsiz anasının kuçağından çekip alan ölümden kim korkar ? Ölüm mesele değil. Asıl mesele ölmek.

Orada o evde, bin şahit lazım ev demek için evde, kalamazdım artık. Bitik kocamın, aşağılık, pislik, hain, igfalci eniştemin, saf ve salak ve beş vakit namazında ablamın yüzüne, sahte tebessümlere, hakiki ama örtülü acılara, hakiki ama derin acılara, hakiki ama söylenmeyen söylenemeyen  gerçeklere tahammül edemezdim artık. Gitmeliydim. Onlarla hesabımı kesip ve alıp özgürlüğümü çekip gitmeliydim. Kaçmalıydım onlardan. Gitmeliydim buralardan.

Onlardan ve ailemin kalan diğer üyelerinden kaçmalıydım. Uzaklara. Çok uzaklara. Acımla. Üzüntümle. Gerçeklerimle. Yaşanmışlıklarımla. Ama artık alabildiğine özgür.

Evet baş kaldırmak gerekiyordu.

Baş kaldırdım ve firar ettim. Aç ama özgür.

Önemli olan da buydu sonuç itibariyle. »




Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Yağmurlu Bir Bayrampaşa Sabahında Orta Asya’dan Uzakdoğu’ya Uzanan Bir Hat
Barınma Krizi Değil, Sınıf Savaşı, Türkiye’de Konut, Kira ve Kentsel Dönüşüm Üzerinden Yürütülen Sessiz Tasfiye
Karadeniz Alarm Veriyor, İHA Olayları, Tanker Patlamaları ve Sessizce Derinleşen Bir Güvenlik Krizi
Kahramanmaraş’ta Polis Tatbikatı ve Toplumsal Çatışmanın Anatomisi
Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi

İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti güvenlik işbirliğini derinleştiriyor.
Narva’da Sessiz İhlal, Rus Sınır Muhafızları Estonya Toprağında, Dünya Yine Seyirci
Avustralya'dan Bondi Plajı saldırısı sonrası silah yasalarını sertleştirme hamlesi
Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi

Türkiye’de konkordato alarmı: 2025’te başvurular tarihi zirveye gidiyor
Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga

Avrupa’da en fazla Türk’ün yaşadığı ülkeler hangileri?
"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Timsahın Yerine Çığlık: Ekoloji, Moda ve Kapitalizmin Yeni Masalı
Hasidut ve Marxizm, Kutsalın Diyalektiği
Uzayda Yeni Sömürü Alanı: Yörüngesel Yakıt İstasyonları, Uzay Ekonomisi ve Türkiye’nin Küresel Uzay Kapitalizmine Eklemlenmesi
Yıldızlara Bakanlar ve Adaleti Seçenler: Sâbiî Kozmolojiye Karşı Yahudi Etik Devrimi
Mişka Yaponçik Yahudi Mafya Babası

UTANMA
Boydan Kısa
TEZKERE
Hangisi Yaşken Eğilir
Büyük Konuşmak

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git