Bazı konularda gücü elinde tutan insanların akıllarına geldiği gibi konuşmalarını kabul edemiyorum. Benim hangi soydan geldiğim hiç kimseyi ilgilendirmez. Sizin de hangi soydan geldiğinizin kimseyi ilgilendirmemesi gerekir. Geçtiğimiz senelerde bir kış vakti St.Petersburg kentine eşimle seyahat ettik. Çarlık Rusyasının muhteşem güzellikte olan ve inşaatı uzun seneler alan bir kaç sarayını ilgi ile dolaştık. Çok kıymetli tabloların bulunduğu bölümü gezerken ilginç bir tablonun önünde uzun zaman durduk.
Bu tablo meşhur ressam Rembrandt van Rijn‘ın ABRAHAM ve oğlu Isak ile meleklerin bulunduğu bir tablo idi. Elinde bir bıçak bulunan ABRAHAM’ın oğlu Isak’ı tanrı için kurban etmeye çalışmasını resmetmekteydi. Abraham‘a yönelmiş melekler, bir yanda duran koyunu göstererek, onu kurban etmesini haykırır gibiydiler. Hazreti İbrahim olarak bizim bildiğimiz, TEVRAT’ta ibranice ABRAHAM olarak tanımlanır. Yani kök; Türk değil.
Nuh peygamberin üç oğlu vardır ve bunlar SAM, HAM ve YAFET olarak tanımlanır. ABRAHAM’ın ve SUUDİ Arapların da SAM ırkındandan geldiği söylenir. Abraham‘ın iki oğlu vardır ve isimleri ISHAK ve ISMAİL olarak anılır. ‘ABRAHAM’ ismi aslında iki kelimeden oluşur. AB ve RAHAM kelimeleri. Bunların ibranice BABA ve İLAHİ MERHAMET anlamlarına geldiği bilinir. Kurban olmaktan kurtulan Abraham’ın oğlu ISAK’ın ikiz oğlundan birisinin asıl adı Yakub’dur ve bu isim sonradan İSRAİL adını alır.
KABEDE’deki tapınaklardan birisi de Tanrı BRAHMA’ya adanmıştı. Semavi dinlerin ilk dönemlerinde kullanılan kelimelerin birbirine benzer olmaması olası değildir diye düşünmekteyim. BRAHMA kelimesinin kökünün de büyümek ve çoğalmak anlamı taşıdığını söylerler. Bu konularda bir çok araştırmalar olduğu doğrudur, ancak neyin doğru, neyin yalnış olduğunu kanıtlamak mümkün görünmemekte.
Orta Asyadan kavimlerin göçünün, semavi dinlerin oluşmaları döneminde gerçekleştiği söylense de, Anadolu’ya akıncıların gelişleri Milattan sonra 800-900 yıllarına rastlar. O yıllarda Anadolu’daki çeşitli yörelerde yerleşik IRK, Romalıların egemenliğinde yaşayan, kimi yerde sabit, kimi yerde göçebe aşiretlerden oluşmaktadır. İPEK yolu kervanlarını soyan eşkiyalardan tutun da, toprak işleyen köylülere kadar hepsi bu topraklarda yaşamışlardır. Daha sonra Selçuklu’ların istilasına uğramışlar. Selçuklu’ların parçalanması Osmanlı Devletinin kurulması takip etmiştir. Bu arada Anadolu, Aksak Timur’un kısa bir dönem MOĞOL’ ların başında, bu coğrafyayı istila etmesine de şahit olmuştur. Ancak bu istilalarda Anadolu’nun boş olduğunu söyleyemeyiz. İstila sonrası da boş kalmamıştır. Gelenlerin hepsi geri dönmüşler mi, yoksa orada burada yerleşik duruma mı geçmişler, bu konuda kayıtlı fazla bir belge bulunmamakta.
Bu konularda tez sunup, iddia edip, isbat etmek mümkün görünmemekte. İnsanların kafa yapılarından bir teori çıkarılabilir mi, bilmemekle beraber, bu konuda bir faraziye yürütmek isabetli olmaz.
Kimse bu ülkede yaşan insanların bir ırktan geldiğini ekranlara çıkarak topluma ‘’Biz Milleti İbrahim’den geliyoruz’’ diye dikte etmeye kalkmasın, yalnız kendisi gelebilir, ancak buna da kanıt gerek. Bu da toplumu ilgilendirmez, bağlamaz, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.