Askerliğimi yaptığım tarihlerde Sivas’ta Kabakyazı ve Temel Tepe adlı iki askeri yerleşimde askerlere acemilik ve diğer eğitimler verilmekteydi. Bir de Sivas’ta bir dağın üstünde, Erzurum 3. Ordu ile Genel Kurmay arasında telsiz bağlantısı sağlayan RÖLE adı ile anılan aktarma istasyonu vardı. Telsis rölesi Sivasın kuzeyinde Kepenek suyunun sırtlarında 1450 rakımlı tepede bulunmaktaydı. Bu mekanda telsis operatörleri 24 saat nöbet tutarlar, Genel Kurmay başkanlığı ile 3. Ordu karargahını aksaksız irtibatlarlardı.
Telsiz sisteminin şehir telefon sistemine de bağlı olarak çalışma kabiliyeti bulunmaktaydı. Kimi zaman bu ıssız dağın tepesine tek başıma yayan gider oradaki arkadaşlarla muhabbet ederdim. Kimi zamanda Ankara’da bir telefon numarasını arayıp konuştuğum da olurdu. Bazı akşam hava kararırken, karda, tipide bu mekana kışladan yürüyerek gittiğim çok olmuştu. Bu tarihlerde genç ve dinamik olduğumdan pek fazla korkum yoktu. Zaten korkusu olan 15 kilometrelik bir dağ tırmanışını gerçekleştiremez. Çıkışın ayrıca birde inişi olmaktaydı, bu çıkıştan daha zordu. Bu mekana gidişlerimizin bir defasında, röle binası dışında bir fırın inşaa etmiştik. Muhabere rölesinde çalışanlar çok mutlu olmuştu. Fırında nasıl ekmek pişireceklerini, hatta temin edip verdiğimiz güveçte nasıl sıcak yemek yapabileceklerini öğretmemizden mutlu olmuşlardı. Biz de bu riskli tırmanışın sonunda fırında taze pişmiş ekmek ve fırında güveç yemekten çok mutlu olurduk.
Telsis ekibinin başında Seyfullah isimli Artvinli bir asker vardı. Seyfullah ile bu rölede başlayan dosluğum, senelerce sürdü. Askerden sonra Seyfullah, Türkiye Büyük Millet Meclisinin idare bölümünde yıllarca çalıştı. Mert bir Karadeniz delikanlısıydı. Onun da rölede iki sene görev süresinde çok kez bu dağın tepesine tek başına korkmadan gidip geldiğini bilirdim. Bir riski göze alınca sonuna kadar korkmadan götürmek gerekir.
Her konu hayatta bir risk içerir. Yaşam içinde bu risklerle karşılaştığınız müddetce elde edeceğiniz başarı veya getirinin riskin büyüklüğü ile orantılı olduğunu düşünmekteyim. Risk ne kadar tehlikeli olursa, menfaat o kadar büyük olur. Siyasette de kazanılacakların karşılığında mutlaka ciddi riskler bulunduğu aşikar.
Bazı konular vardır, devlet içinde kalır, topluma sızmaz. Kimi konular vardır toplumun bilgisine sızdığında, zelzele olur. Demokratik ülkelerde siyasi ahlakın en önemli unsurlarından biri de özellikle kamu vicdanını ilgilendiren sorunların bütün açıklığı ile ortada tartışılmasıdır. Toplum adına karar verilmesi konusunda, kimsenin hakkı olmaması gerekir. Böyle konularda toplumun vicdanını kimse temsil edemez, etmemelidir.
Aylardır İran asıllı bir kişinin ticari bir döngüyü nasıl yürüttüğü konusunu ülkemizde tartışmaktayız. Bu aynı zamanda gittiği veya götürüldüğü Amerika’da da bir mahkemede tartışılmakta. Bazı siyasilerin de bu döngü içinde rol aldığı iddia edilmekte. Olayın içinde, Türkiye tarafından alınan petrol karşılığının, bir şekilde körfez ülkesine, oradan da İran’a geri dönmesi, bunun için çeşitli kişilerin çalışması ve dağıtılan rüşvetler olduğu iddia edilmekte. Burada, sadece adı geçen İran asıllı kişinin bu sistemi yürüttüğüne inanmak zor olsa gerek. Çünkü bu işlemde bir çok detay bulunmakta ve her detayda bir çok insanın risk alarak bu işi yürüttüğü aşikar. Tek başınıza böyle bir tezgahı çalıştırmanız kolay olmasa gerek. Türkiye’de, İran’ın kişiler üzerinden yaptığı yatırımlarda, nasıl bir sistem döndüğünü hiç kimse araştırmamakta.
Risk almayı seven insan için siyasetin seçim listesine girmenin bazı bedelleri olsa gerek. Aynı zamanda siyasilerin, bu bedellerin hesabını bir gün vereceklerini unutmamalıdır. Bakanlıktan ayrılan ve siyasetten de uzaklaştırılan insanların üzerinde hala ödenmemiş bir hesap bulunmakta ise, kalkıp Kıbrıs’a giderek oranın vatandaşlığına geçmiş olmalarının bu hesabın unutulacağı anlamına gelmeyeceğine inanmaktayım diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.