A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Türkler nasıl ve neden müslüman oldu?

Kategori Kategori: Makale | Yorumlar 0 Yorum | 21 Kasım 2017 03:33:34

Orta okul ve lisede tamamen yüzeysel ve janjanlı bir tarih okuduğumuz konusunda herhalde herkes hem fikirdir. Öyle bir psikolojik dolduruş vardı ki sanki biz Türkler tarihin başlangıcından beri hep Müslüman olarak yaşamıştık! “Nasıl Müslüman olduk?” sorusu “nasıl Türk olduk?” kadar saçma sapan bir soruydu.

Zaten toplumdaki genel kanı İslamiyet öncesi Türklerin putperest, kafir oldukları ve ahlaksızca bir hayat sürdükleri yolundaydı. Ancak, bunun düzmece olduğu ortaya çıkınca bu kez Türklerin kendi dinlerine çok benzediği için Müslüman oldukları, Allah ve Muhammet sevgisiyle elde pala Viyana’ya kadar gidip her yeri şehit kanlarıyla suladıkları iddiası gündeme getirildi.

İmdi, Yeniçeri ordusunun fethedilen yerlerdeki Hristiyan ahaliden küçük yaşta “devşirilen” çocukların eğitimiyle oluşturulduğunu, bunların “paralı askerler” olduklarını, emekli olana kadar maaş aldıklarını, emekli olduktan sonra da devletin bunlara arazi, tarla, vs verdiğinin bir kere daha ayırdına varırsak Viyana’ya kadar olan toprakların fethinde en çok kimlerin kanının aktığını da anlamış oluruz!

İkincisi, madem bu iki din o kadar birbirine benziyordu o halde Türkler niye Müslüman oldu ki? Vice versa Araplar Şaman olamaz mıydı? (Türklerin özgün dinine Şamanlık yerine Gök Tanrı veya Tengrizm/Tengricilik dini de denmekte olup bu konuda bilim adamları arasında görüş birliği yoktur.)



Türklerin 70 yıl kadar süren kanlı bir tarihsel süreç ve savaşlar sonucunda Arap ordularına yenilerek kılıç zoruyla Müslümanlığı kabul etmek zorunda kaldıkları artık gizlenmesine gerek olmayan bir gerçekliktir. Müslüman Araplar kafir (!) Türkleri katlederek, mallarına mülklerine el koyarak, kadınları ve kızlarını köle ve cariye yaparak, Türk kentlerine Arap aileler yerleştirerek, Müslüman olmayanlara cizye vergisi ve çeşitli yaptırımlar uygulayarak Türkleri ite kaka Müslüman yapmayı başarmışlardır. Kuşkusuz, Müslüman olan Türkler ile Müslümanlığa direnen kafir (!) Türkler arasında da çatışmalar ve savaşlar olmuştur. Ancak, bu yazı kapsamında buna değinmeye olanak olmayıp Türklerin salt Araplar ile olan savaşları ve ek olarak eski Türk inançları çok kısa bir şekilde anlatılacaktır.

70 YIL SÜREN ARAP-TÜRK SAVAŞLARI

Muhammet’in damadı Halife Ali’nin öldürülmesinden sonra Emevi hanedanlığı (661- 744) hilafeti devralmış ve bu dönemden başlayarak Araplar ile Türkler arasından 670den 740 yılına kadar sürecek yoğun çatışmalar ve savaşlar süreci başlamıştır. Bu 70 yıllık süreci mercek altına aldığımızda, karşımıza yağmalanan Türk kentleri, katledilen, köle ve cariye olarak satılan Türklerden oluşan kanlı ve karanlık bir tablo karşımıza çıkar:

658 yılında Batı Göktürk devleti iç karışıklık ve Çin saldırıları sonucu yıkılmıştı. Doğu Göktürkleri ise o sırada Çin baskısı altındaydılar (630- 681). Bu nedenle, merkezi bir yetke ve dayanışmadan yoksun, birbirinden bağımsız başına buyruk site ve beylikler halinde “İpek Yolu” üzerindeki korumasız zengin Türk kentleri İslam ve cihat inancıyla güçlenen Araplar için kaçırılmaz bir fırsat ve av haline gelmişlerdi. O tarihlerde Türkmenistan (Aşkabat, Merv), Tacikistan-Özbekistan (Buhara, Semerkant, Taşkent, Baykent), Kırgızistan-Afganistan (Talukan) bölgeleri ile Maveraünnehir denilen Seyhun-Ceyhun (Siriderya-Amuderya) nehirleri havzasında yaşayan Türkler, alım, satım, takas ve ticari uğraşın yanı sıra madencilik (altın, demir, bakır) ile de uğraşıyorlardı. Özellikle adı “zengin kent” anlamına gelen Semerkant o devirde çok ünlüydü.

632de Muhammet’in ölümünden sonra Araplarda “halifelik” düzenine geçilmiş, sırasıyla Ebubekir, Ömer, Osman, Ali halife olmuşlardı. İlk kez Halife Osman (644-656) zamanında 2.700 kişilik bir Arap ordusu Fergana’ya kadar geldiyse de Türkler tarafından yok edilmişlerdi.



Halife Ömer (634-644) döneminde de Hazar Türkleri Bulan Han önderliğinde Arap istilasına tüm güçleriyle direnmişler, ancak, Halife Hişam Bin Abdülmelik (724 – 743) döneminde çok kalabalık cihat orduları karşısında Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalarak Araplarla barış yapmışlar (737), Araplar bölgeden çekildikten sonra tekrar eski Şaman dinlerine dönmüşlerdir!

Arap akınları Türkleri Müslümanlık’tan o kadar soğutmuş olmalı ki bir tepki olarak Hazar Türklerinde Yahudilik resmi devlet dini olarak kabul edilir (799). Hazar Türkleri VIII-IX. yüzyıllarda “Hazar Barışı” diye anılan bir çağın öncülüğünü üstlenirler. Bu dönem süresince dinsel hoşgörü gelişmiş, halkın çoğunluğu Şamanlığa bağlı kalırken kağan ve yönetici sınıf Yahudilik, tüccar sınıf ise Müslümanlığa geçmiştir. Bugün Kafkasya, Ukrayna ve Polonya’da yaşayan Yahudi Karaylar (Karayim Türkleri) bu soydandır.

TÜRK KENTLERİNİN YAĞMALANMASI

Emevi halifesi I. Muaviye (661-680) zamanında Horasan’ı (Doğu İran) ele geçiren ve burasını Türklere saldırı üssü olarak kullanan Araplar Ubeydullah Bin Ziyat komutasında 24.000 kişilik bir orduyla Buhara’yı kuşatır (673). Buhara Meliki Kibaç Hatun diğer Türk beylerinden yardım istese de yardım kendisine gelmez. Arap orduları terör estirip kenti yağmalayıp geri dönerler. Aynı yıl bu kere Osman’ın oğlu Sait komutasında bir ordu yeniden Horasan’dan Buhara’ya doğru yaklaşır. Kibaç Hatun bu kere barış antlaşması yapmak zorunda kalır. Araplar bunun üzerine Semerkant’a saldırır, kent baştan başa yağmalanır, binlerce Semerkantlı köle olarak satılmak üzere Horasan’a götürülür.

Halife Abdülmelik (685-705) döneminde Afganistan (Sicistan) seferi başlar. Bölgenin Türk hükümdarı Rutbil cihat ordularına direnir ve kanlı çatışmalar olur. 699 da Afganistan bölgesinden irili ufaklı bir çok kent Araplarca yağmalanır. Abdülmelik ölünce yerine geçen oğlu Halife Velit’in (705-715) komutanlarından Kuteybe İbni Müslim Baykent ve Buhara’yı ele geçirir. Her iki kent baştan başa yağmalanır, Budist ve Zerdüşt heykellerinden taş olanlar kırılır, altın olanlar ganimet olarak alınır, direnenler kılıçtan geçirilir, kadın ve erkek binlerce kişi köle yapılır . Arap aileler Baykent’e yerleştirilir. Türk aileler evlerini Arap aileler ile paylaşmak zorunda bırakılır. İslami kurallara uymayanlara, sünnet olmayanlara ağır cezalar verilir, her yere camiler inşa edilir, Cuma namazı zorunlu hale getirilir..

Şeriat ordularının amansız ilerleyişi karşısında Talukan (Kuzey Afganistan) kenti teslim olur. Buna rağmen Kuteybe’nin askerleri 40.000 kadar Türk’ü öldürüp sağ kalanları kent girişindeki ağaçlara asarlar. Aral Gölü’nün güneyinde bulunan Harzem bölgesini yakıp yıkıp halkı kılıçtan geçirirler. Bundan sonra Arap ordusu Semerkant üzerine yürür. Taşkent ve Fergana’dan yardım gönderilir, fakat birlikler Araplar tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant teslim olur.

Horasan’da ordusunu yeniden hazırlayan Kuteybe en son Kaşgar’a doğru yola çıkar (715). Kaşgar günümüzde Çin’e bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bir kenttir. O sırada Halife Velit ölmüş yerine Süleyman İbni Abdülmelik (715-717) geçmiştir. Bu yeni Halife ile arası iyi olmayan Kuteybe Kaşgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak yakalanıp öldürülür..

Yeni halife, Kuteybe’nin yerine Yezit İbni Muhellep’i sefere gönderir. Yezit’in ilk işi Hazar denizinin batısına, Dağıstan bölgesine saldırmak olur (716). Dağıstan Meliki Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan düşer. Kent yağmalanır ve 14.000 kişi öldürülür. Yezit’in ordusu Hazar denizinin güney doğusunda bulunan Gürgan kentine yönelir. Günümüzde İran’a ait bir kent olan Gürgan (Gorgan) savaşmadan teslim olsa da 50.000 Türk acımasızca öldürülür.

717 yılından itibaren Arapların kendi aralarındaki çatışmalar nedeniyle İslam ordularının saldırıları hız keser. Bunu fırsat bilen Sogdia (Özbekistan-Tacikistan) bölgesindeki Türgişler (Türkeşler) Araplara başkaldırır (720). Türgiş başbuğu Sulu Çor Müslümanlara karşı başlatılan isyanın liderliğini üstlenir . Türk ordusu karşı saldırıya geçerek 728 yılında Buhara’yı geri alır. Semerkant’ı Araplardan geri almak için kuşatır. Ancak, Araplara destek birliklerin gelmesiyle Türkler kuşatmayı kaldırmak zorunda kalır. 732’de Buhara’yı da terk ederek geri çekilirler. Sulu Çor yardımcısı tarafından bir komplo sonucu 737 yılında öldürülür. Sulu Çor’nun öldürülmesinden sonra Türkler bir daha toparlanamazlar..

Bu arada Arap saldırıları hız kesmeye başlarken Müslümanlığı kabul eden Türklere ekonomik çıkarlar sağlanmakta, cizye olarak alınan vergiler düşürülmekte, çok daha yumuşak politikalar uygulanmaktadır. Halife Hişam Bin Abdülmelik (724 – 743) döneminde Taşkent ve Fergana da Arap ordularına teslim olduktan sonra (740) savaşlar sona erer. Araplar Semerkant’a tamamen yerleşirler. Yurtlarını terk ederek giden Türklerin geri dönmeleri halinde vergi borçları affedilir, halkın kendiliğinden Müslüman olması teşvik edilmeye başlanır.

TÜRKLER MÜSLÜMAN OLDUKTAN SONRA…

Görüldüğü gibi İslam’ın Türklere kabul ettirilmesi hiç de öyle güle oynaya olmamış 70 yıl kadar süren bu kanlı süreç sonunda Arap egemenliğine boyun eğen Türkler Müslüman olanlara sağlanan ayrıcalıkların da etkisiyle eski dinleri olan Şaman- Göktürk dinini terk etmeye başlamışlardır. Zaten bir süre sonra Abbasi devleti (750-1258) dönemi başlayacak, Türk savaşçılar Arap ordularına katılacaklardır.

Nitekim 751 yılında Talas Irmağı (Güney Kazakistan) kıyısında gerçekleşen bir savaşta ilk kez birleşik Arap – Türk orduları Çin ordusunu yenince bu başarı da Türklerin Müslüman olmasını hızlandırmış, Karlukların ardından Oğuzlar da İslam’a geçmişlerdir. İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar’dan (840) sonra Oğuzlar Büyük Selçuklu Devleti’ni (1040) kurmuşlardır.

ARAPLARIN TÜRK EGEMENLİĞİNE GİRMESİ !

Abbasi devletinin son dönemlerinde Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletinin dağılmasıyla Anadolu’da bir sürü Türk beyliği/devletçiği oluşmaya başlar. Bunlardan Osmanoğulları 1224 yılından itibaren güçlenmeye başlayarak hızla devlet olmaya yönelir ve Anadolu birliğini sağlar. Bu arada Abbasi hanedanlığının sona ermesiyle hilafet ve yönetim Memluk hanedanlığına geçmiş ve Memluklar (Mısır) Devleti (1259-1517) dönemi başlamıştır.

1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra Doğu Roma-Bizans’ın mirasına konan Osmanlı Devletinin güneye doğru genişlemesiyle Türk-Arap çatışmaları yeniden başlar. Ancak, bu kere Araplar Kahire yakınında Ridaniye’de çok ağır bir yenilgiye uğrar. Üç gün süren sokak savaşlarından sonra Kahire’nin düşmesiyle, Mısır Osmanlı topraklarına katılır. Yavuz Sultan Selim halifeliği Araplardan devralır (1517). Halifelik Osmanlı’nın yıkılışı (1922) ve hilafetin 1924 yılında kaldırılmasıyla sona erecektir.

TÜRKLER NEDEN İSLAM’A DİRENDİLER?

Kuşkusuz, “Türkler madem Müslüman olacaklardı neden İslam’a bu kadar çok direndiler? Neden bir türlü Müslüman olmak istemediler?” diye bir takım sorular akla gelebilir tabi ki. Bu bağlamda Türk töresine ve mitolojisine kısaca bir göz atarsak en azından teolojik açıdan bu soruları yanıtlamak mümkün olabilir. (İslamiyet öncesi Türklerin inançları, devirden devire, zaman ve mekana göre müthiş bir çeşitlik ve değişkenlik gösterir.)

Her şeyden önce Türklerin bir peygamberi ve kutsal kitabı olmamasına rağmen Türk destanlarında, masallarında ve Anadolu’da yaşamakta olan bazı grupların (Yörükler, Türkmenler, Aleviler, Mevleviler vs) gelenek ve göreneklerinde Türk töresine özgü inançların izlerine hala rastlamak mümkündür. Türk töresi yüksek erdem, dürüstlük, mertlik, onur, kadına saygı ve sevgi, yaşlılara itibar ve hürmet ile hayvan ve doğa sevgisine dayanan bir yaşam birlikteliği olarak özetlenebilir. Kadın erkeğin yoldaşı, acundaşı, kutlu ailenin temel direğidir. Kadın ve erkek hep birlikte çoluk çocuk eğlenir, yemek yer, dans eder, saz çalar, şarkı söylerler.

Doğa, kırlar, dağlar, göller, ırmaklar, hayvanlar, insanlar ve onların tinleri (ruhları) hepsi birliktedir, birlikte yaşarlar. Acun ve insan uyum içindedir. Şaman, kam, ya da, ozan-büyücü (druide) toplumun tinsel (ruhsal) önderidir. Her şey, her zerre canlıdır, hayat doludur. İnsanlara can vermeden önce gökte kuşlar gibi yaşayan tin “soluk, nefes” anlamına da gelir. Ölüm soluğun kesilmesi, tinin tenden (bedenden) ayrılması olarak algılanır. İnsan tini genelde kuş simgesindedir.

Tin ortak, tenler farklıdır. Hayvan ruhları da insan ruhları gibi ölümsüzdür. Hayvanın ayrı, insanın ayrı evreni yoktur. Evren ve yaşam birliği vardır. Bu tümlük ve ortak acun düşüncesi, kaynağını “Kök Tengri” Gök Tanrı’dan alır. İnsan Gök’ün verdiği yaşam gücünü korumaya ve çoğaltmaya çalışır. Bu yaşam gücü veya yaşam ruhuna “Kut” denir. Kut, “uğurlu, kutsal, şanlı” anlamlarına da gelir. (Kutlu olsun deriz).

Gök, gökyüzü, gökler sadece tinlerin yerleşkesi değil, yaşam gücü olan Kut’un da çıkış yeridir. Edilen dualarda para, pul, servet yerine Tanrı’dan daha çok Kutsal Tin olan Kut’u vermesi istenir. Uzun yaşamın kaynağı Kut’tur. Örneğin, toprağın çoraklaşması Kut’un kaybolması olarak yorumlanır. Geyiklerin, kurtların, hayvanların yavrulaması, doğum olayı, bereket, bolluk Kut’un gücüdür. Hristiyanlıktaki Kutsal Ruh (Ruhulkudüs) gibi Kut doğrudan Tanrı’dan gelir.

Gök Tanrı acunu, göklerdeki yıldızları, güneşi, ayı kapsayan bir varlıktır. Tengri sözcüğü hem somut gökleri, hem de soyut göklerin ruhunu betimler. “Kök Tengri” Gök Tanrı anlamına geldiği gibi “Mavi Gök” anlamına da gelir. Bu aynı zamanda insan soyunun, tüm canlı ve cansız varlıkların kök ve kökeninin “Gök Tanrı” olduğunun gizli bir imgesidir. Bu tanrı-acun-insan-canlılar tümlüğü ileriki yüzyıllarda -Platonizm’in de etkisiyle- Tasavvuf (Mistisizm, Gizemcilik) ve Sufi felsefesindeki “Varlık Birliği” (Vahdeti Vücut) inancının temellerini oluşturacaktır.

Gök Tanrı’nın yeryüzüne yansıması olan Umay bir bereket tanrıçasına özgü tüm özellikleri taşır. Ürünler, ekinler, hayvanlar ve yavruları, analar, gebeler, bebekler, çocuklar yeryüzü Tanrıçası Umay’ın koruması altındadır. İnsan ölünce göğe uçar. “Öldü” yerine “sunkar boldı” (sungur kuşu oldu), ya da, “uçuverdi” denir. Cennet’in adı “uçmag” dır. Kötülerin gittiği “tamag” denilen cehennemde suçlular cezaları bitene dek katran kazanlarına atılır.

TÜRKLER MÜSLÜMAN OLMASAYDI NE OLURDU?
Türkler Müslüman olmakla kendilerine yabancılaşmış, özgün Türk aile düzeni yıkılmış, kadını ikinci plana atan, feodal aşiret kurallarını (çok eşlilik, kölelik, ağır cezalar, cihat, vs ) dayatan gelenek, görenek ve törelerine tamamen aykırı bir dinin boyunduruğu altına girmişlerdir. Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Ömer Hayyam, Yunus Emre, Mevlana gibi düşünür, bilge ve önderler bu dinsel boyunduruğa kısmen de olsa direnmeye çalışmışlar, daha insancıl, daha sevecen ve evrensel bir inanç arayışına girişmişlerdir.

Eğer Türkler Orta Asya’dan eski komşuları Çinliler ve Japonlar gibi eski inançlarına bağlı kalmış olsalar, kendi Göktürk alfabelerini kullanmaya devam etselerdi acaba ne olurdu? Türkler de Çinliler ve Japonlar gibi bir dünya devi olmayı başarabilirler miydi? Bu iyi mi olurdu, kötü mü olurdu? İyi ve kötüden öte nasıl bir Türkiye olurdu?
İleri demokrasi, açılım saçılım, zorunlu din dersi, imam-hatip vs vs olur muydu, olmaz mıydı? İmdi sözü uzatmadan sanırım: ne laik anti-laik, ne İmam Hatip okulları, ne zorunlu din dersi, ne türban, ne çok karıyla evlenmek, ne çocuk evliliği, ne çocuk gelinler, ne huri ne gılman, ne harem ne selam, ne helal ne haram, ne kafir ne gavur, ne misvaklı diş macunu, ne haşema, ne kara çarşaf, ne saç, kıl, tüy, ne hoparlörlü cami, ne de ılımlı İslam gibi dine bağlı ya da dinsel kökenli sorunlar yaşamazdık herhalde değil mi?

BENGİ TAŞLARDAKİ YAZILAR…

Yüzyıllar öncesinin Türk yöneticilerinin halklarına yaptıkları uyarıların, çağrıların bugün bile geçerliğini korumakta olduğunu görmek ürpertici ve şaşırtıcıdır. Uçsuz bucaksız Orhun vadisinde, Yenisey-Yedisu bölgesinde, yükselen dev taş yazıtlarda sonsuzluğa yazılanların geleceğin, hatta bu günlerin bir öngörüsü gibi olduğunu söylemek pek bir abartı gibi görünmedi bana:


“Anca kazganmış itmiş ilimiz törümüz erti. Türk Oguz begleri, budun eşiding. Üze tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilirigin törürgin kim artatı ? Türk budun ertin, ökün! Küregürig ün üçün igidmiş bilge kağanırigın ertmiş barmış edgü ilirige kentü yarigıldığ, yablak kigürtüg.”

(Orhun Yazıtları, Doğu Yüzü: 22, 23)

“Bizim onca çabayla kazanılmış, düzene konmuş ülkemiz, töremiz vardı. Ey Türk Oğuz beyleri, ey ulus işitin! Yukarıda gök yıkılmadıkça, aşağıda yer yarılmadıkça, ey Türk ulusu, senin yurdunu, senin töreni kim bozabilir? Ey Türk ulusu girdiğin o yoldan vazgeç, geri dön, pişman ol! Başıbozukluğundan dolayı, özgür ve bağımsız yaşadığın yurduna, Bilge kağanına ihanet ettin, kendini alçalttın.” (Çeviri: ED)

Erdağ Duru, 6 Kasım 2014

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 3 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

Esnafa konum vergisi: Bu da, 'haritayı kullandın' parası
Hollanda'da kadın düşmanlığına dikkat çekmek için öldürülen ‘cadılar’ anısına anıt dikilecek.
'Dezenformasyon Yasası' bilançosu
Merkel anılarını kaleme aldı…
Avustralya'da 16 yaşından küçüklere sosyal medya yasağı

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

KOLLEKTİF OYNAMALI KAZANMAK İÇİN
Oxford Sözlüğü yılın kelimesini seçti: Beyin çürümesi
"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

ARABIN ZEKERİ
SADAKAT
RENK CÜMBÜŞÜ
BECERİ
Tanrının Buyruğu

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git