|
|
Kanatsız Kuşlar.Kategori: Kültür/Sanat | 2 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 13 Mart 2008 11:58:40 Altı yedi yıl önceydi, Yüzbaşi Corelli'nin Mandolini'ni yeni okumuştum. Sydney Morning Herald'ın kültür ve sanat ekinde Louis de Bernieres'in bir öyküsü yayınlandı. Türkler Çocuklara Karşı Bir Harika. Bir İngiliz yazarın bu adlı öyküsü elbette ilgimi çekti. Louis de Bernieres'in Kanatsız Kuşlar'ı yazmakta olduğunu o sıralar öğrendim. Öyküyü de romanın yazılması sırasında Türkiye'ye yaptığı gezilerde edindiği izlenimlerle yazmıştı. Romanı beklemeye başladım.
Birinci Dünya Savaşı öncesi... Türkiye’nin Güneybatısında bir kasaba... Eskibahçe... Türkler, Rumlar ve Ermeniler yanyana barış içinde yaşıyorlar. Öyle yalnızca birbirlerinin varlığını kabullenerek, birbirlerine tahammül ederek değil. Dostlar birbirleriyle. Hem de kimi zaman çok yakın dostlar. En yakın arkadaşı Türk olan Rumlar var... derdini sevincini paylaştığı sırdaşı Rum olan Türkler.. Birbirlerine hep yardımcı... destek. Her şey belki biraz fazla güzel fazla iyi Eskibahçe’de. Türklerle Rumlar, Müslümanlarla Hristiyanlar gerçekten böylesine içiçe böylesine sevgiyle, huzurla yaşıyorlar mıydı bilinmez ama bu bir roman. Ve dostluğu, farklı olanı kabullenebilmeyi, sevebilmeyi okumak her zaman mutlu ediyor insanı. Sonra savaş kopuyor. Eskibahçe’nin huzurlu, mutlu insanları daha önce varlığını bile bilmedikleri “Frenk” lerle yapılan savaşın içinde buluyorlar kendilerini. Nasıl da değiştiriyor her şeyi savaş... Biz Osmanlıyız, burda doğduk büyüdük, burası bizim ülkemiz diyor Rumlar. Hayır Osmanlı yok artık, Türk var Yunanlı var, burası sizin ülkeniz değil diyor devletin yetkilileri. Ve mübadele geliyor ... Roman, Çömlekçi İskender’in, savaş bittikten çok sonra, yaşlı bir adam olarak hatırladıklarını anlatmasıyla başlıyor. Söze, İbrahim ile dünya güzeli Philotei’nin aşkıyla, İbrahim’in aklını kaçırmasıyla başlayan Çömlekçi İskender, neden bütün bu acıların yaşandığını, İbrahim’in nasıl aklını kaybettiğini anlatacağına söz vererek okuyucuyu romana bağlıyorsa da romanın baş kişilerinin yalnızca Philotei ile İbrahim olmadığını çabucak farkediyoruz. Philotei’ye ne olduğunu romanın sonlarına doğru öğreniyoruz elbette ama Karatavuk ve Mehmetçik, Rüstem bey, Tamara, Leyla hanım gibi daha pek çok kişi pek çok hikaye katılıyor romana. Eskibahçe’de Rumlar Yunanca yazıyor, Türkçe konuşuyor. Mehmetçik lakablı Nico, Türk arkadaşı Karatavuk’a okuma yazmayı öğrettiğinde Karatavuk Türkçeyi Yunan harfleriyle yazıyor. Türklerle Rumlar birbirlerinin törelerini saygı göstermekten de öte bir biçimde, olmazsa olmaz gibi kabullenmişler. Masumiyetin Kanıtı bölümlerinde Poyxeni törelere uyarak, kasabadaki söylentilere dur demek, ölmüş annesinin masumiyetini kanıtlamak için mezarını açıp annesinin kemiklerini çıkarmak istiyor. İmamın karısı olan arkadaşı Ayşe “bizim ölülerimiz rahatsız edilmekten hoşlanmazlar ama” diyor Polyxeni’ye, “sen bir evlat olarak annen için gerekeni yapmalısın, kemiklerini çıkarıp masumiyetini kanıtlamalısın.” İki tarafın kültürü içiçe girmiş. Ayşe kimi zaman güç durumda kaldığında Allah’a dua etmenin yanısıra, ne olur ne olmaz belki yararı olur diye düşünerek Polyxeni’den kiliseye gittiğinde ikonlara kendisi için de yakarmasını rica ediyor. Güzeller güzeli Philotei doğduğunda babası, Çömlekçi İskender’den Kızılçam’a bir çaput bağlayarak kızına güzel bir hayat dilemesini istiyor. Kitabın bizim için önem taşıyan bir özelliği de Mustafa Kemal’i anlatan bölümleri. Yakın tarihimizi anlatan bu bölümler kurgulanmış hikayenin arasına girip çıkarak okuyucuyu romandan uzaklaştırıyor diye düşünenler olabilir ama akıcı bir dille yazılmış ve okuması keyifli. Louis de Bernieres’in Osmanlılara sevecen bakar bir hali var roman boyunca. İmam Abdülhamit Hocayı bilge, hoşgörülü, herkese eşit davranan, her an yardıma hazır bir kişi yapmış. Barış içinde yaşayan Rumlar da onun iyi kişileri. Büyük Yunanistan hayaliyle yaşayan, bunun için çabalayan, yazan çizen öğretmen Leonidas’ı ise aksi, kimsenin sevmediği biri olarak kurgulamış. Kanatsız Kuşlar üzerine bir söyleşide şöyle diyor Louis de Bernieres: “Osmanlı İmparatorluğunda hoşgörü zorunluydu, hoşgörüsüzlüğe hoşgörü yoktu.” Osmanlılar zamanında İslamın daha az katı olduğunu, Suudi Arabistan’ın İslam dünyasının her yanında okullar açıp, köktenci Vahhabiliği yaymasıyla işlerin değiştiğini düşünüyor. Yaşam Osmanlı yönetimi altında daha iyiydi diyen birkaç Rum’a bile rastladığını söylüyor. Mübadele başlıklı bölümde, doğup büyüdükleri topraklardan ayrılmaya zorlanan insanların şaşkınlığını, acısını anlatırken bütün bunlar nerde başladı diye soruyor Louis de Bernieres ve yanıt veriyor: Tarihte başlangıçlar yok, her şey bir sonrakinin nedeni halini alıyor. Belli bir zamanda kurban durumunda olan halklar birkaç kuşak sonra kurban alan haklar oluyorlar. Milliyetçilik, ütopyacılık ve dinde mutlakçılık birleşerek insanlara, başkası tarafından yapılıyor olsa dayanılmaz ve rezilce bulacakları şeyleri utanmadan hatta gururla yaptırtıyor. Romanı İngilizcesinden ve Türkçesinden okudum. Louis de Bernieres pek çok Türkçe sözcüğü İngilizceye çevirmeden kullanmış. Nazar değmesin, vilayet, bülbül, aslan, meydan, poyraz, maalesef... İngilizce okurken anadilimi bulmak tuhaf bir keyif verdi, öte yandan bunu Türkiye dışında büyüyen çocukların (ve kimi yetişkinlerin) Türkçe cümleler içine İngilizce sözcükler serpiştirmesine benzettim. Kitaptaki böyle bir cümleye verilecek ilginç bir örnek “We have brought you the zina işleyen kadın” olabilir. Türkçe çevirisinden okurken, Ayşe ile Polyxeni gibi çok yakın iki arkadaşın birbirlerine “siz” diye hitap etmesi gibi romanın tadını bozan bazı ayrıntılar nedeniyle düş kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Kanatsız Kuşlar için, günümüz edebiyatının Savaş ve Barış’ı olmaya yakın diyorlar. Louis de Bernieres de bir söyleşide itiraf ediyor. “Hayatı boyunca Savaş ve Barış gibi bir yapıt yaratmaya çabalayacak yazarlardan biriyim ben ama bu çabanın başarılı olacağını hiç sanmıyorum.” Gösterişli, destansı bir roman Kanatsız Kuşlar. Louis de Bernieres, sıradan yaşamların, günlük hayatın küçük ayrıntılarının anlatıcısı değil. Birey, insanlığın yaşadıklarıyla var oluyor onun romanlarında. Savaşlarla, savaşın neden olduğu yıkımlarla kaderi değişerek... Toplumun kuralları ile yaşantısı alt üst olarak...
Yorumlarsevim kurucu
{ 02 Ağustos 2012 12:40:26 }
mükemmelllllllllll
nihat ziyalan
{ 13 Mart 2008 12:45:32 }
ROMANI MERAK ETTIREN BIR YAZI
Diğer Sayfalar: 1. saba`nin yazisi oyle ustunkoru bir kitap tanitim yazisi degil. kendisi de yazar oldugu icin kitabin ruhunu kavramis. cok onemli kisisel degerlendirmelerde bulunuyor. a`yorum iste bu yuzden buyuk ilgi goruyor. ovmek icin degil acilimlar getirmek icin yaziliyor yazilar. romani merak ettiren bu yazi icin saba`yi kutluyorum. eline saglik. nihat.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|