|
|
Alzheimer : Yüzyılın BelasıKategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 13 Kasım 2017 18:21:33 20. Yüzyıldan 21. yüzyıla kalan hastalıklardan, en ölümcül, en ciddi hastalıklardan alzheimer, şizofreni, diyabet, AİDS 21. yüzyılın baş belaları olarak karşımızda sırıtıyor. Birincisi son on yıllarda aldığı boyutlar nedeniyle, tedavisinin mümkün olmaması yüzünden ve bu hastalığa yakalananların sayısının günden güne artması sonucu yüzyılın hastalığı olmaya aday.
Yakından ve özel bir ilgiyle izlediğim Fransa örneğini burada dikkatinize sunmak istiyorum: Resmi rakamlar Fransa’da bugün 900 bin, belki bir milyon kişinin alzheimer hastalığının kurbanı olduğunu belirtiyor. Her yıl 225 bin kişinin hastalar kervanına katıldığını da. Yani her üç dakikada bir kişi bu hastalığın kurbanı oluyor. İnsanoğlunun ömrünün, kendisine ayrılan zaman diliminin, yaşayacağı zamanın uzaması sonucu ve başka belirleyici ve/veya yan etkiler sonucu 2020’de Fransa’da bir milyon 300 bin belki daha çok sayıda kişinin alzheimer hastalığına yakalanmış olacağı tahmin ediliyor. Ölümcül bir hastalık. Kimi ilaçlar alarak, hastalara sağlıklı beslenme, olumlu yaşama koşulları sağlanarak ve daha bir dizi önlemle bu hastalığın gelişimi yavaşlatılsa bile kesin tedavisi maalesef mümkün değil. Alzheimer Fransa’da başbelaları sıralamasında dördüncü. Dördüncü ölümcül bela. Elbette alzheimere karşı mücadele sürüyor, araştırmalar yapılıyor, çare aranıyor. Şimdilik hastalığın yayılmasının önüne geçecek, hastalığı geçiktirecek kimi yollar bulundu. Sonrasının ne getireceğini zaman gösterecek. Evet tedavisi şimdilik mümkün değil diye yazdım. Ama, yapılan araştırmalara göre, önceden farkına varılırsa gelişme hızı yavaşlatılabiliyor. Erken teşhis/tanı bu haslatıkta da önemli. Dahası iyi, düzgün, yeterli bir yemek ve içmek tarzı da hastalığın yaklaşmasını geçiktirebiliyor. Şaka gibi gelecek ama kuru meyvelerden ceviz, fındık, fıstık, badem ve benzerlerinin birçok hastalık yanında alzheimeri de uzaklaştırıcı özellikler taşıdığı beslenme uzmanlarınca söyleniyor, yazılıyor. Bilinmesinde yarar var. Evet elbette herkes bu tür kuru meyve satın alamaz diyebilirsiniz. Haklısınız. Ama bir paket cigara parasıyla da epeyce kuru meyve alınabilir. Sigara yerine kuru meyve diyorum. Dedim bile, 1989’dan bu yana. Dahası ceviz ve badem neredeyse doğal biçimde dağda, taşta, derede tepede de yetişiyor. Vakti olanlar, bu tür mekanlara yakın yerlerde oturanlar ellerinde bir sopayla, dalları kırmadan, kuşları tedirgin etmeden, bu tür meyveleri toplayabilirler. Sağlık açısından önemli. Balık (az veya çok ama mutlaka hafta bir kere) ve et (abartmadan, diyelim günde bir kez) de ihmal edilmemeli ... (Alzheimerin yaklaşmasını geçiktirmede ve onunla mücadelede gıdanın önemi için özel ve ayrı bir makale gerekli. Yazmaya çalışacağım.) Alzheimer belasının ana-babadan kalıcı/geçici olduğunu ileri sürenler var. Bu hem doğru hem abartıldığında yanlış. Fransa örneğinde ve yapılan ciddi ve bilimsel araştırmalara göre, alzheimer hastalarının yüzde biri belki yüzde bir buçuğu bu yoldan kapmış hastalığı. Bu belanın daha çok yaşlılarda ve bilhassa 65 yaşından itibaren baş gösterdiği biliniyor. Ama gençlerin de yakasına yapıştığı oluyor. Alzheimer hastaları arasında kadın sayısı daha çok. Bunu değişik biçimlerde açıklayanlar var. Ancak bu konuda kesin veriler henüz yok. Nöronların önüne geçilmesi mümkün olmayan ve gittikçe artan bir biçimde yokolmalarıyla kendini gösteren hastalık, önce hafızada kimi kayıplara, karıştırmalara, karışıklıklara, karmaşalara yol açıyor. Bilhassa yakın geçmiş, dün ve bu sabah yapılanlar unutuluyor örneğin. Sonra dilde kaymalar oluyor. Bardak yerine kaşık, kalem yerine tencere deniyor örneğin. Son örnek biraz abartma gibi gelebilir ama yaşananlar aynen böyle. Haftanın günleri, ayın tarihleri karıştırılıyor ... Bilinen şeyler unutuluyor. Tanınan yüzler, en yakınlarınkiler de dahil, artık tanınmıyor. Sesler ve anıların kimi tümden siliniyor. Bir anne kızını tanıyamıyor... Bir erkek eşini... Bu ilk belirtiler, öngelenler aniden değil saman altından su yürütürcesine yavaş yavaş kendilerini gösteriyorlar. Tek tek ortaya çıkabilecekleri gibi ortaklaşa da saldırabiliyorlar. Nöronların ölmeleri, beyindeki tahribatın ilerlemesiyle özerk hareket etme olanaklarını yitiren hastalar, günlük en basit işleri bile artık yapamıyorlar. Tuvalete gitmek, el yüz yıkamak ve benzeri şeyler onlar için aşılamaz Kaf Dağı’na dönüşüyor. Hastaların tavır ve davranışları değişiyor. Kimi saldırganlaşabiliyor. Bilhassa en yakınlarına karşı. Emekliliğini alıp çalışma hayatından ayrılamamış olanlar için iş hayatı bitiyor. İş hayatının sona ermesi, tavır ve davranış bozuklukları sonucu hastanın toplumsal yaşamı da sıfırlanıyor, sıfırlanabiliyor. Onunla birlikte eşinin de, bakanının da çalışma hayatı fena halde darbe yiyor, günlük ve toplumsal yaşamı iflas ediyor. Bütün zamanını artık hasta eşiyle geçirmek zorunda kalanın dünyası, cografyası daralıyor: Ev ikisi için de bir tür kapalı ve dar mekan biçimine dönüşüyor. Hasta depresyona girebileceği gibi ona bakan, ona özen gösteren yakını da yapışkan bir üzüntüden ve depresyondan kurtulamıyor. Hasta kadar yakınları/bakanları için de yaşam yaşam olmaktan çıkıyor. (Yakınlar üzerindeki etkileri ayrıca bir makalede ele alınmalı. Yazmaya çalışacağım.) Bu makaleyi bitirirken bu konuda daha geniş bilgi edinmek isteyenler için birkaç kaynak önermek istiyorum: Elbette Almanca, Arapça, İngilizce ve başka dillerde de birçok kaynak bulunuyor veya yakında bulunacak. Burada önce birkaç siteye ve Fransızca birkaç kitaba sonra Türkçe çalışmalara yer vermek istiyorum: Önce birkaç site: www.francealzheimer.orgŞimdi de soyadına göre alfabetik sırayla fransızca birkaç kitap: Hubert Aupetit: La Maladie d’Alzheimer au Quotidien, Editions Odile Jacob, 1990.Türkiye’de bu alanda neler yapılıyor merakıyla Google Baba’yı yardıma çağırdım ve internet dünyasında beş-on saatlik “gezi”, okuma, dinleme ve seyretme sonucunda pek çok şey gerçekleştirildiğini sevinçle gördüm. Birçok bilim kadını ve erkeği bu alanda ciddi çalışmalar yapıyor, kitap ve makaleler yayınlıyor, konferanslar veriyor. Birçok site bilgiler sunuyor. Kimi sitede çeviri kokan öneriler, bilgiler bulunuyor, bilimsel açıdan pek doğru olmayan iddiaların ileri sürüldüğünü de gördüm; dolayısıyla bu tür sitelerdeki bilgi ve verileri, öneri ve buluşları sınayarak ve başka kaynaklardan doğrulamaya çalışarak, seçerek okumalıyız diyorum. Türkiye’de bilim kadını ve bilimsel ilgi alanına tutkuyla bağlı olduğu belli, bilgilerini ve çalışmalarını bilimsel yayınları yanında gazetelerdeki makaleleri ve edebi çalışmalarıyla sunan nöroloji uzmanı Sevda Sarıkaya söyledikleri ve yazdıklarıyla hemen öne çıkıyor. Öğretim üyeliğine ilk başladığı günlerde bilimsel açıdan alzheimer konusuna, bir kişi hariç, kimsenin ilgi göstermediğini ve meselenin önemli boyutlarını da farkedince, konuya dört elle sarılıyor, bütün bilimsel çalışmalarını bu hastalığa yönlendiriyor ve bu iş onun için bir tutkuya dönüşüyor. Bu tutku yakıştırması benim saptamam, ama Sarıkkaya’yı bir televizyon programında izleyin siz de mutlaka farkedeceksiniz. Aradan geçen zaman içinde ABD’deki ve Türkiye’deki çalışmaları sonucu bugün bu konuda en ilginç bilgileri o veriyor. Hastalara ve yakınlarına ve bakıcılarına uygulamalı alıştırmalar, çalışmalar sunuyor. Birkaç koldan bu hastalıkla mücadele konusuda kalıcı işler yapıyor. Birçok televizyon kanalında değişik programlara kitaplarını tanıtmak vesilesiyle ve/veya alzheimer konusunda seyircileri bilgilendirmek üzere davetli olarak katılıyor, ve izlediğiniz zaman sizin de göreceğiniz gibi, işe yarayacak, hastaların, yakınlarının, bakıcılarının işini kolaylaştıracak ve kolayca anlaşılabilen biçimdeki önerileriyle kamu hizmeti sunuyor. Elbette bu konuya ilgi gösteren ve Sarıkaya’yı programlarına davet eden Beyza Hakan (Kanal 24), Özge Uzun (TRK Haber), Ercan Gürses (TGRT) gibi birkaç sunucuyu da anmak lazım. Kendi sitesine bir göz atarak birçok bilgiye ulaşmak, videolarını izlemek, makalelerini okumak mümkün. Burada birkaç çalışmasını sunuyorum, milliyet.com.tr sitesindeki makalelerini, cemmedya.com programlarına katkılarını es geçmeden: Sevda Sarıkaya: Anılar Silinirken, DNZ Yayınları, 2015 (Kitabı tanıtıcı televizyon programı olarak Beyza Hakan’ın Kanal 24’teki “Moderatör Haftasonu”nu tavsiye ederim.) Sevda Sarıkaya: Beynini Genç Tut Unutkanlıktan Kutrul, Hayykitap, 2017. Sevda Sarıkaya: Ya Evde Yoksam, Bir Alzheimer Güncesi, hayykitap, 2017. (Sarıkaya’nın bu çalışmalarını henüz okumak olanağı bulamadım, ama pek yakında okuyacağım ve belki o zaman kimi saptamalarımı sizlerle paylaşmak olanağı da bulacağım.) Bilim kadını Gülçin Benbir’in, Haşmet Hanağası, Serdar Dağ, Halit Yerebakan, İbrahim Saraçoğlu’nun makalelerini, bilimsel çalışmalarını, televizyon programlarında anlattıklarını da anmak lazım. Burada şu an çalışmalarını okumak, programlarını izlemek olanağı bulduklarımın isimlerini yazıyorum, mutlaka başkaları da vardır, isimlerini anmadıklarım kusura bakmasınlar, onları da izledikten, dinledikten, okuduktan sonra bu listeye ekleyeceğim.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|