A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Altinsan, Nietzsche'nin mezarında dans ediyor.

Kategori Kategori: Felsefe | Yorumlar 8 Yorum | 12 Mart 2008 11:59:31

Adı insan olan ve düşünme yetisini, içine girdiği fiziksel madde (insan bedeni) sayesinde diğer hayvanlardan çok daha iyi kullanması gereken bizler, Nietzsche'nin ebedi bir tekrardan ibaret dünyasının sonunu getirebilecek miyiz bakalım? Dünya pek yakında tekrar cansız varlıklara ve hayvanlara kalacak. Değişime hazır olmak lazım...

Kendisi gibi bir boşluk
artık geçen her gün geçecek her yıl
kendisine benzeyecek gittikçe
alıp da bir kenara koyamadığımı bildiğim
boşlukta çok yer kaplayan
ağır hantal zaman.
 
Düş ucuyla senindi bu beden
ve notaların ayetiyle mırıldandığın el yapımı hayat
İsrafil’in korkusuna arkasında bile duramadığımız gölge
rüzgarın sürtüne sürtüne geçtiği yüzümüze
bir nihilisti oyuyor şimdi sinsice heyhat.
Ben, uykusuz ve hiç…
Yaşam boşlukta yer kaplamaz,
çok acıdır, bir o kadar da basit
ne değişecek
bu cam fanusta tik tak tik tak akrep
ve tik tak tik tak yelkovandı kalbin
yaşam ki, bu boşlukta hiç yer kaplamayacak.
 
 
Irem Uygurİrem Uygur 20 yaşındaydı, Y. Mete Oymaklı ise 26… Evlilik planları yapıyorlardı. İrem, Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü 3. sınıfa geçmişti. Mete ise aynı üniversitenin Tarih Öğretmenliği bölümünde 4. sınıftaydı. İkisi de eğitmen dalgıçtı. Birlikte DEÜSAT’i yani üniversitenin sualtı topluluğunu kurmuşlardı. Yine birlikte, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü, Kültür Bakanlığı ve TÜBİTAK’ın birlikte yürüttüğü Ege ve Akdeniz’deki kültür mirası projesi çerçevesinde K. Piri Reis gemisiyle batıkları araştıran Yrd. Doç. Harun Özdaş başkanlığındaki bilim ekibinin üyeleriydiler. İrem ayrıca AB Kültürel Miras Mevzuatı ve Türkiye Projesi kapsamında proje asistanı olarak da görev alıyordu. 
 
 
Bir Ağustos akşamı, İzmir Seferihisar’da DEÜSAT üyelerine eğitim verdikten sonra İzmir Buca’daki evlerine motosikletleriyle dönerlerken, otobanda içinde beş sarhoş altinsanın bulunduğu araba onlara arkadan çarptı. İrem de, Mete de kaza yerinde yaşamlarını yitirdiler.


Yaşam, kendimize yaptığımız bireysel bir yolculuktur. Yaşam ve Ölüm bir döngüdür. Ancak Nietzsche’nin dediği gibi tümden hiç değişmeyen bir döngü, bir “Sonrasız dönüşüm” olduğunu düşünmüyorum. Canlılar yaşam-ölüm döngüsünde form değiştirirler ve her değişim bir önceki süreçte edinilen bilgiyi bir sonrakine taşır. Ancak bu bilgi bilinçüstüdür ve bilinç seviyesi bu bilgiyi okuyamaz. Her şeyin ötesinde fizik yasalarına göre enerjiyi yok etmek olası değildir. Bedenin yaşamsal enerjisi başka bir forma dönüşürken, yaşamsal tecrübelerini üst bilince taşıyan enerjisi, başka bir bedenle kendine yeni bir hayat formu bulur. Tabi bu düşünce, insanoğlunun ölüm fenomeni karşısındaki acizliğinin bir ürünü de olabilir? Tartışmaya açıktır. 
 
 
Günümüzde ahlak ve erdemlerini yitirmiş altinsan egemen kötülerce cahilleştirilmiş ve bağnazlaştırılmıştır. Kitle iletişim araçları vasıtası ile aptallaştırılan toplumlar maddiyatla hipnotize edilmiştir. Zayıf insan tarih boyunca aidiyet zaafı ile var olmuştur. Günümüz koşullarında zayıf bırakılan insan toplumlarında aidiyet paradoksu salgın gibi yayılmıştır. Şeyhlere, gurulara, hocalara, dadalara, medyumlara, duru görücülere vesaireye inanan birey “Aittir”. Düşünsel, manevi bir aidiyet; ruhsal bir klanın üyesi olmaktır... Bireyin kat ettiği yolda karşısına çıkacak şeyh, guru ya da herhangi bir ruhsal lider ona ne kadar destek olur ya da bireyi bu yolculuktan ne kadar alıkoyar, bunu da tartışmak lazım. İnanç afyonunun bağımlısı toplumlar, bireyi çok özel yolculuğundan alıkoymak için birer tuzaktır. Aynı şekilde o şeyh, guru ya da adı neyse, o lider için de sahip olduğu cemaat, aslında bir ego klanından başka birşey değildir. 
 
 
Bireyleri ruhsal yücelmeye davet etmek, yol gösterici rolünü üstlenmek, tamamen insani bir tavırdır. Dünyayı karıştıran da bir bakıma bu egonun kendisidir. Bireysel gelişimine çare arayan kişi, çözümü doğada aramalı, hayvanları izlemelidir. Her hayvanın ruhsal gücü biz insanınkinden fazladır, yine de aralarında bir dini lider yoktur.

 
Irem Uygur - Mete OymakliAkıl ve bilgi, egoyla birleşince şeyhlerimiz, gurularımız, sahte peygamberlerimiz, liderlerimiz oluştu. Bir diğerinden akıllı olduğunu sanan yüce kişi, klanını kurdu. Aslında bir ego klanının lideri olmaktansa, klanın müridi olmak daha iyi. Çünkü lider de, mürit de inanç zincirinin bir halkası olmasına karşın, mürit ego tuzağından daha uzakta, şeyh ise zaten ego tuzağının merkezinde oturur. İnsanoğlu günümüz koşullarında arsız, çıkarcı, egosantrik, ahlaksız, erdemsiz sosyal bir varlığa dönüştü. Kendini dünyanın tek sahibi ilan etti. Aristoteles, “İnsanın cansız varlıklara ve hayvanlara karşı hiçbir ahlaki yükümlülüğü yoktur” der. İlkel aklın, kendini evrenin merkezine yerleştirdiği bu kaba düşünce neredeyse 2 bin 500 yıl sonra bile değişmeden aynı sığlıkla sürüyor.
 
 
Etrafımdaki cansız nesneler, benim bulunduğum evreni var eden şeylerse ve cansız olmasına karşın bir fiziksel frekansa sahipse, bu onun bir enerji içerdiği ve benim madde varlığımdan farklı bir diğer madde olduğu anlamına gelir. O halde benim varlığım yadsınamayacağı gibi cansız nesnenin de varlığı yadsınamaz.
 
 
Ahlak ve üstinsan teoremlerine Nietzsche’nin baktığı pencereden bakmak istiyorum. Nietzsche, “Tanrı öldü” derken, tanrılaştırılan kavramların insanoğlu tarafından uydurulmuş bir yücelik olduğunu anlatır. Nietzsche, bunca adaletsizliğin ve acının iyi bir Tanrıya mal edilemeyeceğini söyler. Tanrı kavramının temsil ettiği yaşam anlayışına ve varoluşa karşıt olduğunu belirtir. Üstinsana giden yolda tek engel tanrıdır, kişi bu tanrıyı öldüremezse ve zafere ulaşamazsa bunun bedelini sonrasız dönüşümlerle ödeyecektir. Batı toplumuna materyalizmin haberciliğini yapan postmodernizmin ve varoluşçuların kerteriz aldığı Nietzsche, “Zerdüşt böyle diyordu” adlı kitabında Tanrı'nın öldürülüşünü, bir fırsat olarak görür ve yaşamı yeniden anlamlandırmayı salık verir. İnsan bir bakıma bu öğüdü bugün yerine getirmiştir ancak üstinsanı var edememiştir. Tanrı, hala birçok toplumda evrensel özne olma niteliğini sürdürse de günümüz akıl perspektifinin yavruladığı inanç paradoksları, Tanrıyı çoktan öldürmüştür. Nietzsche’nin birinci ağızdan öğüdü ile değil belki ama bu öğüde paralel ardıl, bir bakıma rasyonalist özellikle varoluşçu ve materyalist düşünce fraksiyonlarının yol açtığı edimle gerçekleşmiştir. Ancak bu değişim sonradan bilinçli tekil şahıslarla değil; sürüleşmiş, farkındalıktan uzak, çıkar toplumlarının oluşturduğu düşük bilinç bileşik alanının doğasına paralel gelişmiştir. Bu dönüşüm eşitlikçi sosyal liberalizmden, -Nietzsche eşitliğe çok inanmasa da- sadece ekonomik bir alanı tanımlayan günümüz neoliberalizmine dönüşmesiyle birlikte incelenmelidir. Kendine yabancılaşmış, yapay bir inanç sistemi bugün adı “cahillik” ve “bağnazlık” olan toplumsal bir hastalık ile Nietzsche’nin “Uydurulmuş yüceliği”nin içini dolduruyor.
 
 
İnsanın günümüzdeki zavallılığı bir bakıma evrensel özneye olan “gerçek inanç” sisteminin kırılmış olmasından kaynaklanıyor. Doğaya dönersek ve hayvanları taklit edersek, inançlar başından beri toplumların hastalığı ve handikapıdır. Toplumsal ahlaka giden yolun öğretilmiş bilgi-düşünce kalıpları olmadığını insanoğlu tecrübe etmiştir ancak bu tecrübenin farkında değildir. Günümüz insanının ahlaka olan serüveninde onu başarısızlığa uğratan öğretilmiş bilgi-düşünce ile doğanın kendisinden elde edilecek ampirik bilgi-erdem birbiriyle bu saatten sonra yer değiştirebilir mi? Ya da şöyle ifade edeyim: Doğanın içinden gelen ampirik, kendiliği ile oluşan salt bilgi; yaşama yabancılaşmış, öğretilmiş bilgi-düşünceden daha çok erdemli ve ahlaklı olacaktır. Bu koşullarda İnsan ırkını yeniden yaratmak olası mıdır? İnsanoğlu, kendisini yola getirmek için indirilmiş(!) ya da 3 büyük insan tarafından varedilmiş, kutsal ya da kutsallaştırılmış kitapların öğretilerine fazlasıyla bağımlı kaldı, yaşanan sosyolojik gelişmelere paralel reform yaşamayan dinler, özellikle Musevilik ve Hıristiyanlık, bazı devletlerin dünyada saltanatını kurmasında araç edildi. İslam ise noktasına, virgülüne kadar değiştirilmesi yasaklanarak, yazar-düşünür Gündoğdu Gencer’in dediği gibi indirildiği(!) günün toplumuna hitap etmektedir. Bu arada tabi, Tanrı’yı yadsımak da yanlış. Tanrı’nın “Var olduğunu” söyleyemediğimiz gibi “Var olmadığını” da söyleyemeyiz. Tanrının varlığı, insanoğlunun yaşam boyu açmazı olarak kalacaktır. Bu nedenle varlığını sorgulamadığım gibi otoriter dinler perspektifinde insanlığın gelişim sürecinde önemli bir yere sahip evrensel öznenin varlığını tartışmayı ise yine bu üç otoriter dinin ulemalarına bırakmayı tercih ederim.
 
 
“Tanrı öldü” önermesi, Nietzsche’nin “Tanrı var mı, yok mu?” sorgulamasıyla ilişkilendirilemez. (Tanrının adını direkt olarak telaffuz ettiği halde) Onun üstinsanı ararken öldürdüğü “yaratıcı Tanrı” değildir. Nietzsche’nin öldü dediği –mahallenin delisine söylettiği- kavramı, dinlerin ad ve anlam verdiği Tanrı olarak okumak sığ kalacaktır. Çünkü Nietzsche’nin öldürdüğü aslında yaşadığı dönemin inanç sistemi, idealler, değer yargıları ve putlardır. O, bu söylemle, düşünen insanın içine girdiği akıl çağında, ideolojik bir devrimin önermesini yapar. Öte yandan Nietzsche’nin öldürdüğü “Zerdüşt böyle diyordu”nun giriş yazısında da belirtildiği gibi “Roma erdem ve ahlak anlayışının altında ezilenlerce yaratılan ve çağlarca süre gelen acımaya, yumuşaklığa, miskinliğe” ve akıl dışı bir fundamentalizme dayalı bir ahlak anlayışıyla gelişen Hıristiyanlıktır. Nietzsche, bu öldürüşle, “Sonrasız dönüşün” sürgitinde insanoğluna bir şans kapısı aralar. Ancak Nietzsche’nin önerdiği ahlak, bir yüzyıl sonra erdemlerini yitirmiş insanoğlunun dünyasında duvara çarpmıştır.
 
 
Bugün altinsan Nietzsche’nin mezarı üstünde aylak ve arsızca bir dans tutturmuştur. Ahlak ve erdemlerini yitirmiş altinsan zehrini dünyaya yayıyor. Ruhunu paraya, altzevklere ve maddenin çekiciliğine satan altinsanın kötülüğü bugün dünyayı kötü bir dünya yapıyor.
Evrenin şeyleri sürekli değişim halindeyken, evrensel özne de mutlaka bir değişim içinde olacaktır. Adı insan olan ve düşünme yetisini, içine girdiği fiziksel madde (insan bedeni) sayesinde diğer hayvanlardan çok daha iyi kullanması gereken bizler, Nietzsche’nin ebedi bir tekrardan ibaret dünyasının sonunu getirebilecek miyiz bakalım? Dünya pek yakında tekrar cansız varlıklara ve hayvanlara kalacak. Değişime hazır olmak lazım… Bu arada altinsanların kötü dünyasında yaşam ölüm döngüsünü bir kez daha tecrübe eden İrem Uygur, benim sevgili kızım…
 
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 5 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

Melahat günaltay { 05 Kasım 2012 12:51:01 }
İnsanlık var olduğundan beri üstinsan (Yaratan'ın sevgili kulları) tarafından altinsan, ezilmiş, sömürülmüş, yok edilmiştir. Düzen böyle kurulmuştur. Nietzche gibi isyanlardayım. Acınızı paylaşıyorum.
faik çelik { 29 Kasım 2011 07:17:55 }
yorumsuz
nesli { 29 Mart 2008 01:32:43 }
bir aci ancak bu kadar onurlu yasanir. Tebrikler.
Umit Dagitan { 19 Mart 2008 01:05:16 }
Bu gunlerde o kadar yogunum ki boyle uzun yorumlar yapacak ne zamanim ne de durumum var. Fakat sagolsun Yigit oyle konulara parmak basiyor ki oturup uzun uzun bir seyler yazmadan edemiyorum.

Sevgili Yigit, oncelikle tarifsiz acini ictenlikle paylasiyor ve cok derinden hissettigimi belirtmek istiyorum.

Marjinal bir tutumla tutarsiz ve de sacma sapan bir kac laf edeyim. Inancli ve dindar bir insan degilim ama "Allah sana ecir sabir versin - gucunu artirsin" demek isterim. Bu lafi dindar olmayan birinin soylemesinin garip kacacagini bile bile soyluyorum, cunku baska turlu ne soylense bu tur bir lafin ictenligine ve etkisine ulasilamaz. Bu bizim kulturumuzdur, anamizdan, atamizdan aldigimiz terbiyedir. Bu tur ananeler bizleri birbirimize yaklastirir - daha saglikli anlasmamizi saglar.

Bence Tanri / Allah inananlarin tekelinde olmamalidir. Herhangi bir dine yada felsefik dusunce tarzina inanmaya ihtiyaci olmayarak oylesi yasamayi tercih etmis olanlar her ne kadar guclu insanlar da olsalar, sonucta herbiri evrende bir zerredirler. O evrenin zaman zaman kendilerine uyguladigi dayanilmaz basinca karsi koyabilmek icin boylesi otonom yasayan insanlarin dahi siginacaklari bir yer olmalidir. Bu Allah olur, Tanri olur, Manitu olur, Gokkubbe olur, Kainat olur, kutsal ruh olur, put olur - fakat oyle durumlar vardir ki o zavalli akilci bireyin ayakta kalabilmesi icin bir seye yaslanmasi gerekir. Bir koyun kadar akli olmayan bir yobaz Allah'a siginiyor ve ayakta kalabiliyorsa ve fakat allame-i cihan olmus bir filozof ben hic bir yere siginmam diye inat edip kisa yoldan kafayi yiyip yok oluyorsa bence o filozof o begenmedigi yobazdan daha salaktir. Bize yobazlar degil gercek aydinlar lazim.

(Neyse bunlar sivri laflar, tartisilir seyler, bunlari birakalim kenara simdilik).

Yigit'in yazisi uzerine merak edip Wikipedia'da Nietzsche hakkinda biraz birseyler okudum. Nietzsche 46 yasinda bir beyin hastaligina yakalanmis ve 56'sinda da vefat etmis. Hastaligina bir virusun neden oldugunu dusunenler oldugu gibi felsefe, psikoloji, kainat, Tanri, din gibi konularda asiri kafa yormasinin neden oldugunu dusunenler de varmis. Belki de eger Nietzsche kendi dusuncelerinin yarattigi kasirgalara onlem olarak bir siginak insa etmeyi ve gerektiginde oraya siginmayi dusunebilseydi cok daha uzun yillar yasayabilir ve insanligin bilimsel birikimine daha cok katkida bulunabilirdi. O yuzden yukarida "Tanri ona inananlarin tekelinde degildir" dedim. Inanmasaniz da belli durumlarda Tanri'ya veya guclu bir varliga ya da bir fenomene siginmaniz gerekir - bu size cok sey kaybettirmez, zayif bir aninizda yikilmamanizi saglar o kadar.

(Bunlar da cok tartismali, cok tutan olur, cok atan olur, bunlari da birakalim).

O zamanin ahlak degerlerinde devrim yapmak amaciyla "Bunlar ahlakliysa ben ahlaksizim" demesine saygi duyarken Nietzsche'nin baska bir takim dusuncelerini ise pek tutmadim, ornegin canlilar icin "yasami surdurmek" degil, "guc elde etmek" daha onemlidir gibi bir genelleme yapmis - ozelleme dese anliyacagim...

"Tanri oldu" seklinde bir yargisivar. Boyle demekle bir defa Tanri'nin varligini kabul ediyor ama "oldu" diyor. Bu da dunyanin duzenine bir kuskunluk neticesi Nietzsche'nin isyan ettigini gosteriyor. Ya da bu soz onun Yahudilik ve Hristiyanlik dinlerinin sonu geldigi dusuncesine vardigini gosteriyor (sanirim zaten Muslumanligi hic kaale almiyor). Yigit Nietzsche'nin bu en unlu lafiyla aslinda onun "Tanri oldu" demek istemedigini benim yukaridaki satirlardakilere paralel fakat cok daha guzel ve derli toplu bir sekilde ifade etmis.

Evren, varolus, yasam, dunya, olum, din, ahiret, sonrasız donus, enerjinin yok olmamasi, ruhun kaybolmamasi gibi sonsuzluga bir anlam ilistirme amacli modellemeler coktur. Kimi o modele, kimi de bu modele inanir. Kimi anlayarak inanir kimi koru korune inanir. Kimse kimseyi inancli, inancsiz, sucu, bucu diye hakir veya dusman gormedikce bunlarin bir zarari yoktur. Hintliler kast sistemine inanir - 7 sinif (kast) insan vardir, en alttaki siniftan doganlar toplumdaki en pis isleri yapmak ve de ustteki butun siniflara hizmet etmek zorundadir. En ust siniftakiler alttaki tum kastlardan ustundurler ve hepsinden hizmet alirlar. Hintliler inanir ki bir sonraki yasamda butun siniflar bir ust sinifa terfi edecek yalniz en ustteki sinif en alta inecektir. Iste bu da bir modellemedir, begenirsiniz ya da begenmezsiniz, ancak uzerinde cok tartismalar yapilabilecek bir modelleme oldugu aciktir - bu kesinlikle ayri bir yazi konusudur.

Nietzsche'nin "Sonrasiz Donus" (Eternal Recurrence/Return) modellemesi konusunda degisik yorumlamalar var. Birileri basit olarak olumun son olmadigini canli yasamlarinin ileri bir zamanda aynen tekrarlanacagini anlamis. Baska birileri bunu kacinilamaz bir vaat yada fiziksel gerceklik olarak gormus. Digerleri ise daha bilimsel ve olasiliksal olarak boyle olabilecegini soylemis. Sanirim bu durumda ben bu son gruba giriyorum. Eger koskoca evrende bugun canli bir varliksak, bu varligimizin farkindaysak, ve de aYorum'un o etkileyici sloganinda oldugu gibi, "Fakinda oldugumuzun farkindaysak" bu matematiksel olarak sifira yakin bir olasilik sonucudur - ancak sifir degildir cunku biliyoruz ki bugun variz. Evrenin ve zamanin sonsuz oldugunu dusunursek o sifira yakin ihtimalin tekrar gerceklesmesi (sifir carpi sonsuz) cok olasidir diye dusunulebilir. Bilinmeyen miktarda bir azligin bilinmeyen miktarda bir coklukla katlanmasi bu olasiligi 1'e yani %100'e tasiyabilir. Baska turlu canli olarak geri gelmek veya ayni veya baska kosullarda tipki kendimiz olarak geri gelmek gibi seyleri bu konuya katip onu daha karmasiklastirmayayim. Ihtimalin %100 yada ona yakin oldugunu dusunursek birgun olup bir uykuya dalacagiz. Sonsuz zamanin icinde milyarlarca yil sonra dahi tekrar hayata donersek o gecen uzun zaman da biz yok, o zamanin da bizim icin yok olmasi nedeniyle, olup hemen dirilmis olacagiz. Yani bizim acimizdan bir hayati yasamis bitirmis ve hemen ardindan otekine baslamis olacagiz.

Boyle dusunce tarzina dogru denebilir, yanlis denebilir, temenni denebilir, kabus denebilir - herkes istedigini dusunsun. Ancak dusunen bir varlik olarak "nasil oluyor da oluyoruz" sorusuna bir kulp takabilme acisindan boyle bir yaklasim cokta fena gibi gozukmuyor, pek kimseye de zarari yok - ve kimbilir belki de gercektir. Ben iyisimi bu modeli bir not seklinde bir yere sakliyayim, bir dahaki yasamda bu tur konulara tekrar kafa yormam gerekmesin. Cunku bu konularda kafa yormak riskli is. Taa buralara kadar gelerek beyin sagligi acisindan tehlikeli birsey yapiyoruz zaten. Maazallah biraz daha ileri gidersek sonsuzlugun o bosluguna dusup kafayi yiyiveririz. O yuzden bu noktada durup daha ileri gitmemekte fayda var. Daha ileride eternal ucurumda hersey aniden anlamsizlasabilir ve butun yasama gucumuz emilebilir. Belki de Nietzsche bu sinira riayet etmeyip daha ileri gittigi icin o beyinsel hastaliga yakalandi.

Tekrardan yasama donme modeli bir vaat midir yoksa bir ceza midir - o da tartisilir. Boyle bir dunyada tekrar yasamak ve bunca derdi tekrar goguslemek ister miydiniz? En iyisi biz bu noktada kalip Gencebay babamizin sozlerine kulak verip muzigini mirildanalim,

    Mechulden gelmisim, mechule giderim, omur denen bu yolda...
    ...
    Ben topragin sinesinde insan denilen bir canım
    Hem dusunur, hem severim budur tastan fakli yanim.
    Her maddenin zerresini bedenimde tasiyorsam
    Ben ne bir tas, ne bir agac, insanligimla insanim

                                  ...oooOOOooo...

Bense bu aralar kendimce daha degisik bir modelin gecerli olabilecegini dusunmeye basladim. Bu konuda literatur arastirmasi yapmadim, patent almaya da niyetim yok :-) - belki bir cok insan da bu konuda benden once bunu dusunmuslerdir. Evrenin surekli bir devinim icinde kendi kendini surekli egiten ve bunun neticesinde mutlak dogruyu bulmak ve icerisindeki canlilar icin ideal yasam, huzur ve mutluluk ortamini olusturmak amacli bir mekanizma olabilecegini dusunuyorum. Bu modelde de Tanri'ya da bir kulp bulmak kolay is degil. Uc durum olasi - Bir, Tanri yoktur - Iki, Tanri vardir ve de bu evren mekanizmasinin bu sekilde kuran odur (burada bu "kuran" kelimesi ilginc bir tesaduf olusturdu) - Uc, Tanri bu evrenin ta kendisidir.

(Neyse isin Tanri yonunu iyisimi ben tum ilahi dinlerin o cok bilen ilahiyatcilarina birakayim).

Bu modeldeki Evrenin mutlak dogrulari bulmaya yonelik kendini egitmesi dusuncesine yillar once yaptigim Adaptif Sistemler ve Sinirsel Aglar (Neural Networks) arastirmalarimdan dolayi ulastim. Kendi kendine adapte olan bir sistem ya da bir Sinirsel agi bir kara kutu olarak gorebilirz. Bu kutunun bir ucunda kamera veya mikrofon gibi bir input (girdi) unitesi, bunun karsisindaki diger bir ucunda da ekran, yazici ya da hoparlor gibi bir output (cikti) unitesi olur. Sisteme bir 'girdi' verirsiniz, o size bir 'cikti' uretir. Bunu binlerce milyonlarca kere degisik girdiler ve ciktilar icin tekrarlarsiniz. Egitim isi kontrolluyse (supervised) egitimi kontrol eden kisi ya da muhendis her bir input/output olayindan sonra "hayir bu 'girdi' icin 'cikti'n o degil bu olmaliydi" diyerek kara kutunun icindeki mekanizmaya tiyo verir. Eger egitim isi otomatik yani kendiligindense (self-adaptive yada un-supervised) karakutunun icindeki mekanizma uygulanan 'girdi'lerin benzer olanlari icin bir dahaki sefer benzer 'cikti' uretebilecegi sekilde kendi ic dinamiklerini degistirir. Burada yapilan bir siniflama isidir. Boylelikle elmalari armutlardan, degisik harfleri, sesleri, sekilleri birbirinden ayiran sistemler kurulabilir. Sistem daha gelistirilirse dogrulari yanlislardan ayirabilmesi de mumkundur.

Belki de Evren dogrulari bulup cennetlesmeye calisiyor...

Bu egitim prosesi esnasinda ilginc olan bir baska durum daha vardir. Egitim surekli daha basarili bir karakutu yaratmaz. Mesela 1000 inputtan sonra elde edilen bir karakutu nesneleri ayirmada 1200 inputtan sonraki halinden daha cok basarili olabilir. Cunku yeni uygulanan 200 input icerideki ayirt etme mekanizmasinin kafasini karistirmis olabilir. Ancak egitim uzun vadede daima pozitif trendlidir. Yani sistemin 1500'uncu inputtan sonraki hali buyuk ihtimalle 1000 inputtan sonraki halinden cok daha basarili olacaktir.

Ortacag, engizisyon, emperyalizmin insanlari soyma arzusu, Nazizmin insanlari yakma meraki, globalizm yalani ve neo-kon denen insanciklar iste bu kendini mukemmellestirmek isteyen evrenin oto-egitimi sirasinda ic dinamiklerinin karistigi ve ogrenmenin geriye gittigi donemlere denk geliyor olabilir. O yuzden umitsizlige dusmemek gerekir.

Bir baska ilginc yon ise bir Neural Network'u egitirken hazirlanmis yuzlerce, binlerce yada belki milyonlarca input karakutuya sadece bir kez uygulanmaz. Gerekiyorsa ayni input seti yuzlerce, binlerce yada belki milyonlarca kez o karakutu mekanizmasina uygulanir taa ki sistem egitilmis ve kendinden beklenen isi yeterince iyi yapabilene kadar.

Her bir canliyi Evren Neural Network'unun egitiminde bir input olarak gorursek o halde belki de binlerce veya milyonlarca kez tekrar dogup bu sisteme tekrar input gorevi yapacagiz.

(Nasilsa bu noktada atis serbest - salla sallayabildigin kadar :-)


                                  ...oooOOOooo...


Komplo teorilerini hic kacirmam, inanirim - cunku dusunuyorum. Sansizlik bizim yasamimizi da icine alan ozellikle son iki yuz yildir tum dunyaya hakim olma hesabi yapan el-it bir sinifin emperyalism sevdasi surekli komplolar uretme temeline dayaniyor. Oyle olunca da basima tas dusse bu somurgeci emperyalistlerden biliyorum.

Irem Uygur, bir melek, bir pirlanta insan. Kendisi gibi bir baska pirlanta bir insanla, Mete Oymakli'yla karsilasmis, birlikte gelecek planlari yapmislar.

Evrende enerji korunuyorsa Irem'in enerjisinin epey bir kismi Yigit'e aktarilmali - Yigit yigitligini yapip kalan Irem'leri koruyabilsin diye!!!...

Ne yazik!...
Boyle korpecik...
Boyle gencecik...
Nice pirlantalar...
Nice yarinlar...
Nice umutlar...
Gelecek zannettigimiz...
Gelemeyen...
Simsicak agustos gunleri...
Aniden buz kesiliveren...

Irem ve Mete'nin katilleri Amerika'dir!!!...
Israil'dir!!!...
Ingiltere'dir!!!...
Avrupa'dir!!!...
Emperyalizmdir...
Somurgecilerdir...
Katil Globalizm'dir...
Cani Global Imparatorluktur...

Kafama iki tas daha dustu... Biri Irem, Biri Mete...
Bilesiniz ikisini de utanmaz, ahlaksiz emperyalistlerden biliyorum...
Ikisini de onlarin hanesine yazdim...
Hesap gunu gelince hesap karismasin diye...

Arabadaki 5 sarhos mu?
Kafama 5 sarhos tas daha dustu...
Onlari da Hacli-emperyalizminin hesabina yaziyorum...

Sarhos sofor kaza yapmadan on dakika once 2 trafik polisine rusvet mi vermisti...
Kafama 2 tas daha dustu...

Sarhos sofor 3 sene yatip cikacak mi?
Kafama 3 tas daha dustu...

Obur 4 sarhos yolcunun birincisi bir baska sarhoslukta tabancasiyla esini vurup hapse mi girecek? - tek cocuklari Cocuk Esirgeme kurumuna mi verilecek?...
O zaman kafama 3 tas daha dusecek...

...Ikinci sarhos bir baska sarhoslukta bir minibus dolusu koyluyu mu oldurecek...
Kafama 15 tas daha dusecek...

1978'de ayni arabadaki makineli tufekliler Tip Fakultesi caddesi uzerinde once Tuzlucayirda solcu kahveleri iki dakika sonrada Abidinpasa'daki sagci kahvelerimi taramislardi.
Kafama 1978 tas daha dusmustu...

Ziverbey'de, Emniyet Saraylarinda, Diyarbakir cezaevlerinde bu ulkenin cocuklarina iskenceler mi yapildi...
Kafama kayalar dustu...

"Cok tas yedin, kafana su cuvali gecir" mi dediler...

Butun bu yikilan ocaklar, kararan dunyalar...
Hic aydinlanamadan zifiri karanliga gomulen beyinler...
Kararan carsaflar...
Toplasan sakallar...
Helvalar...
Yasinler...
Fatihalar...

Koyunlastirilanlar...
Kuzu cevirmeler...

"Turkiye'de dinci gozuken cikarcilar iktidara getirilmelidir" diyenler...
"Somurulecek ulkeler once destabilize edilmelidir" diyenler...
Provokasyonlar yapilmalidir...
Rusvet kiskirtilmalidir diye emredenler...
Herkesin eline silah verilmedir - birbirlerini vursunlar...
Baklava calanlar en agir cezalara carptirilmalidir...
Sarhos soforler kolayca yirtmalidir diye emredenler ...
Hepsini yaziyorum...

Gecekondular yikilmali diyenler...
Yerlerine bir gecede Ergenekon'lar dikilmelidir...
Hepsini yaziyorum...

"Dindarlastirilanlarin paralari Deniz Fenerine" diyenler...
"Deniz Fenerinden emperyalistlerin cebine"...
"Emperyalizmimizin oyunlari insanlari daha sarhos etmelidir" diyenler...
"Saftirik vatanseverlerinin basina bir 'Devlet' cobani bulalim" diyenler...
Hepsini yaziyorum...

"Kemalin partisinin basina bir 'Baykal' hokkabazi bulmali" diyenler..

"Babalar gibi satmakta yetmiyor - Tez Azinlik Vakiflari kanunu hazirlana" diyenler...
Yaziyorum...

Afrika'daki sineklerden yag cikarip off-shore hesaplarda icenler...
Ataturk'u idol yapmis Musaddik'i, Nasir'i alasagi edenler...
Panamada Omar Torijos'u katledenler...
Esref Bitlis...
"Her ulkenin yoneticileri satin alinabilir, yozlastirilabilir" temelli somuru sistemi...
"Yozlastirilamayan yoneticiler asitle eritilebilir yada morgda buzlastirilabilir" stratejisi...

Che Guevara...
Deniz Gezmis...
Ugur Mumcu...
Yaziyorum...
Yaziyorum......
Bitmiyor...

Irem Uygur...
Mete Oymakli...
Tekrar yaziyorum...

Unal Dagitan...
Akan asil kaninla yaziyorum canim kardesim...
Aktardigin enerjini en iyi sekilde kullanmaya calisiyorum yavrucum...

Hepsini yaziyorum...
Hesap gunu "gelemeyecekden" degil... Mutlaka gelecek... Sorulacak...

Hesap karismasin cici beyler - ey El-itler...
Tuyu bitmemis yetimlerden caldiginiz paralar...
O yuksek banka hesaplariniz...
Bu hesabi odemeye kesinlikle yetmez...

Fakat garsona rusvet verip sivisamiyacaksiniz...

Insan eti yediginiz bu restorandan cikmadan bu hesap odenecek!!!...
Yemin olsun...

Umit Dagitan
Gökmen { 18 Mart 2008 07:06:27 }
Kuzen......

İnsanoğlunun doğadan yavaş yavaş kopmasıyla birlikte alt insan profilinin kendini modern (kapitalist) dünyada var etmesi hiçte zor olmadı. Doğal dengeyi alt üst eden insanoğlu, aslında kendi (genel anlamda) sonunu da hazırladığının bilincindeydi. Bireysel çıkarlar, günü kurtarma hevesleri insanoğlunun görme (bakma değil) özelliğini kaybetmesine neden oldu. Üst insan manevi anlamda sürekli güç kazanırken, maddi anlamda güç kazanan alt insan, yaşama veda ederken aslında kaybettiğini anlayacak.

Kuzen....
Hala bu konuların üzerine kafa yoran insanların olması ne güzel...Yazılarının devamını diliyorum...Dostlukla...
deniz gunal { 13 Mart 2008 00:47:56 }
sevgili yigit,

yazinizi defalarca okudum. altinsan, ustinsan, bilincustu kavramlarina yabanciyim. bu kavramlarla yaziniz araciligiyla tanistigim icin mutluyum. beni yeni bir seruvene yola cikardiniz.

cok buyuk bir aciyla yasiyorsunuz. keske irem'i, mete'yi, bu guzel cocuklari geri getirmenin bir yolu olsaydi. acinizin dinmeyecegini, ama onunla yasabilmek icin gittikce daha guclu daha sevgi dolu olacaginizi hissediyorum yazdiklarinizdan.

dilerim oyle olur, ki guzel yureginizi heyecan verici dusuncelerinizi sevdiklerinizle ve bizlerle paylasmaya devam edersiniz.

sevgilerimle,
deniz
Feryal { 12 Mart 2008 19:50:36 }
Anlatımın o kadar duru ki, gözyaşıma yön veriyor.. aktığı yerde boşluktan öteye ulaşıyor. İçeriden dışarıya ağlar gibi dışarıdan içeriye akıyor tariflenmesi bir hayli zor bir acı.. bir o kadar şiirin gibi.
aykut yazgan { 12 Mart 2008 16:54:23 }
sevgili yiğit,
iki sevgili insanı yitirdiğini burada öğreniyorum.
satırlar boyu yazdığın "altinsan, üstinsan, aristo ve nietsche"yi bilmem...
bilemem.
onların ölümünü ve nasıl öldüklerini okuduğum satırdan itibaren okuduğum hiçbirşeyi bilemedim ve anlamadım.
kafama girmedi.
resimlerine bakıyorum da altinsan üstinsan falan değil yalnızca insan olduğum için hayıflanıyorum ve esef ediyorum..
tanrıya esef ediyorum..
çayırdan bir gelincik koparan hoyrat ele esef ediyorum.
insan bilinci ya da şuuru bir enerji birimi olarak sonsuzda bir kandil gibi asılı kalır mı kalmaz mı onu da bilemiyorum..
ama onu, yaşarken bize beş duyumuzla, ve toprak ayaklarımzın altındayken yaşatamayanlara da esef ediyorum..

bu tek kişilik bir isyan.
Diğer Sayfalar: 1.

 




'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git