Yatılı olarak ortaokula gitmeden önce zaman zaman oruç tutar, namaz kılardım. Bizim evin karşısında bir camii vardı. Kurtuluş Cami. Aklıma estiği zaman kalkar namaza giderdim. Hoca beni görünce hemen en ön sırada bana yer gösterirdi. Cuma günleri imam Hüseyin üst kattaki yerinde, hutbe okunmadan önceki ezanda onun yanında durmamı isterdi. Bütün bu konularda eğitimimde ne annem ne de babam bana yol göstermedi.
Bu konuda ortaokulda da kendi dini vecibelerimde kimsenin tavsiyesini istememiştim. Okuduğum okullarda ve üniversite çağımda arkadaşlarımla dini konularda pek fikir alış verişinde bulunmazdık. Kimse kimseye dini konularda ne telkin, ne de tavsiye niteliğinde konuşma yapmazdı.
Evlenme çağımda ne eşim ne de ailesi, din konusunda benimle fikir teatisinde bulunmadılar. Nikah gününden bir gün evvel Kurtuluş Cami hocası Ali Efendi`yi eve çağırdım. Her iki aileyi de eve davet ettim. Aklımdaki dini nikahın kıyılmasını istedim. Mahalleden tanıdığım Ali Hoca, aydın bir din adamı idi. Medeni bir insan olarak, Atatürk konusunda yeterince araştırma yapmış, kültürlü, her mecliste Atatürk’ün bu ülkeyi nereden nereye getirdiğinden övgüyle bahseden bir insandı.
Ali efendi dini nikah için eve geldiğinde her iki aile efradı salonda koltuklarda ve biz, yeni evlenecek çift, bir masanın etrafında oturduk. Ali masaya oturdu, ince bir defter çıkardı, deftere bizim isimlerimizi yazdı. Hem eşimin babasını, hem de benim annemi çok iyi tanırdı. Oğlu annemin talebesi idi. Önce medeni nikahımızın kıyılıp kıyılmadığını sordu . Sonra Kur-anı kerimden bir ayet okudu. Her ikimize de evlenmek isteyip istemediğimizi sordu. Daha sonra eşim için bir değer biçmemi istedi. Bende içimden gelen bir duygu ile 10 bin altın dedim. Aslında bu değer ne için söylenir bimemekle birlikte, satın alınacak bir malın bedeli olarak görülmemesi gerektiği üzerinde, bu gün hala düşünmekteyim. Yoksa mal alınırken ederi üzerinde pazarlık edercesine yaklaşım, Atatürk’ün kadın ve kadın haklarına vermiş olduğu kıymeti ayaklar altına alır ki, bu doğru olmaz.
Böyle bir nikahı benim çocuklarım da evlenirken istediler. Burada mevzu olan dını nikahın, manevi bir değerden başka bir özelliği olmadığına inanmaktayım. Dini nikah adındaki merasim olmasa ne olur, oldu da ne oldu? Bu konuda halkın kendi öz iradesi ile karar vermesi gerektiğine inanırım. Yeni bir yasa taslağının ortaya atılması, tam da YAŞ görüşmelerinin yapıldığı dönemde, bizleri meşgul etmeye yetti. Zaten Askeri Şura demeye bin şahit gereken bir toplantı olan YAŞ ‘ı gölgeleyen bir kanun taslağı, medyaya servis edilmiş oldu. İmam ve Hatipler, yani din görevlilerinin, Müftülükler nezdinde resmi nikah kıymalarına cevaz verecek bir kanun taslağı ortaya atıldı. Tabii bunca senedir imam ve hatiplerin nüfusunun ülkede şişmeye başladığını gören idare, onlara iş sahası olarak yaptıkları camilerin sayıları, okulların çok üzerine çıkınca, bu mezunlara bir başka iş sahası daha bulmak için kanun çıkararak Belediyelerin kıydığı resmi nikaha ortak etmeye çalışmaktalar.
Bakın çok çarpıcı bir kaç rakam vermek isterim. Ülkemde 61201 okul, 84684 cami bulunmakta, ve 135616 doktor kimi zaman şiddete maruz kalarak çalışmakta, buna karşılık 117890 din görevlisi ulkede manevi değerlerimiz konusunda fetva vermekte.
Bizim halkımız çok zekidir. Bu zekalarının her zaman doğru yönde çalıştığına inanmak çok isterdim. Ancak bunca senedir gazetelerde okuduğum çok değişik konularda sahtekarlığın cirit attığı ülkemde, yurdum insanları her zaman doğru insanlarla karşılaşmazlar. Üzülerek söylemek isterim, çocuk yaşta kızların para ile satıldığı bir ülkede müftülüklerde imam ve hatiplerin dini nikah kıymasının, bunun resmileştirilmesinın, ülkeye de gelecek nesillere de ipotek konulması gibi algılanması gerekir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.