Bir büyük usta yazarı delikanlı günlerimde çok sever, hergün gazetede onun yazısını okurdum. Hafta sonları yayınladığı yazısı aslında bir mahalle kahvehanesinde geçmesine rağmen içeriği itibari ile siyasal dokunmaları barındırırdı. Her hafta yayınlanan Pazar köşesinde Vatandaş Ahmet Efendi, Eczacı Bey, bir de Konsolos Bey vardı. Ülke içindeki bazı sosyal konulara da değinen bu yazı dizinini, hafta sonları hem rahmetli babam hem de ben çok dikkatle okurduk.
Kanımca,
Recebin Kahvesi adlı bu köşe yazısında pazar günleri Burhan Felek, okuru hem güldürür hem de düşündürürdü. Bu günlerde yayınlanmış olsa belki o hallere takılabilirdi diye düşünmekteyim. Burhan Felek’i İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirmiş, hayatında sadece yazar ve gazetecilik mesleği yapmış biri olarak tanımıştım.
Kendisiyle bir kez Cağaloğlun’dan Eminönü’ne giden bir dolmuşta karşılaşmıştım. Konuşması ve aracı kullanan şoföre nüktedan hitabından ve bihassa gazetedeki köşe yazısının başında bulunan resminden tanımıştım. Dolmuşta kendisini tanıdığımı, yazılarına hayran olduğumu söyleyerek sohbeti başlattım. O da bu sohbetten hoşlandığını söyleyerek kendisine Ticaret odasına kadar eşlik etmemi istemişti. Babacan tavrı olan bu değerli insannın 1944 yılında Hint Masalları adlı seyahatname tarzında bir kitabı, 1947’de de FELEK adlı bir hikaye kitabı yayınlanmıştı.
26 sene yürüttüğü Türkiye Gazetecliler Cemiyeti Başkanlığı sürecinde, 1974 yılında
ŞEY-ÜL MUHARRİRİN ünvanı verilmiş tek gazeteci olduğunu hatırlarım. Gazetecilik yaşamı boyunca bir ara meşhur Sinop Cezaevinde tutuklu hapis yatması, hem çalıştığı gazete Cumhuriyet’i hem de okurlarını derinden üzmüştü.
Bu hapishane antik şehir kalesinden bozma bir hapishanedir. Milattan önce 700 yıllarında yapıldığı ve şehri koruma amacıyla inşaa edilen kalenin bir bölümü hapishane ye dönüştürülmesi 1887 senesine rastlar. Aslında Hapisaneden ziyade zindan olarak tanzim edilir. 1939 yılında Çocuk Hapishanesi için ek bir bina daha yapılır.
Tutuklu olarak kimler kalmış bu yerlerde diye düşünürsek: Kırım Hanı Devlet Giray, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Ruhi Su Zekeriya Sertel ve Burhan Felek gibi çok sayıda fikir insanı burada tutuklu kalmış. 1640 yılında Evliya Çelebi’nin Sinop Hapishanesi için seyahatnamesinde kaleme aldığı sözler şöyledir:
‘’ Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı, her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun oradan mahkum kaçırtmak değil kuş bile uçurtmazlar.’’ der.
Recebin Kahvesi’nde hem kağıt oyunu, hem de çeşitli türde tavla oyunları oynanırdı. Tavla ve oyun kağıdı ile birlikte bir küçük kara tahta gelirdi masaya. Yanında bir küçük tebeşir, bir de keçe parçası. Oyun sürecinde kazanan tarafların sayıları bu tebeşirle küçük siyah tahtaya yazılır, oyun bitince yazılanlar bu keçe ile silinirdi. Bunun adı
‘’Yaz Boz Tahtası’’ idi.
2004 yılında Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi’nin izleme listesinden çıkardığı Türkiye’yi ‘Demokratik Kurumların İşleyişi’ konusunda tekrar listeye dahil etme kararı alması yaz boz tahtası gibi, ülkenin geldiği yeri anlatması bakımından çok önemlidir.
Ben bu kararı tanımıyorum demeniz ancak sizi bağlar, bütün Türk vatandaşlarını bağlamaz. Bütün ülke adına bir söz söylemek gerekirse, referanduma gitmen gerek diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.