George Orwell 1946’da yayınladığı Politics and the English Language isimli eserinde, politik dilin ve İngilizce’nin tamamen yalanları gerçek gibi göstermek üzerine kurulu olduğundan bahsediyor ve örtülü, belirsiz hatta sisli bir yapısı olduğunu söylüyor. Orwell bunu 1946 yılında tespit etmişken ve günümüze kadar konuyla ilgili birçok yazı yazılmışken, neden hala sahte haberlere inanmaya meyilliyiz?
Bilişsel BasitlikGenellikle beynimiz bilgiyi işlerken inanç hızlı ve doğal oluşur. Şüphecilikse yavaş ve yapaydır, ayrıca çoğu insanın belirsizliğe toleransı azdır. Araştırmaya göre beynimiz bir ifadeyi kavrarken otomatik olarak doğru kabul eder, sonradan ortaya çıkan kuşkuculuk ise fazladan bir bilişsel adım gerektirir. İnanıp devam etmek bu yüzden daha kolaydır.
Bilişsel UyumsuzlukBilişsel uyumsuzluk iki çelişen düşünceye sahip olduğumuzda meydana gelen rahatsız edici gerilimdir. Gerçekleri reddetmek, derin inançları değiştirmekten daha kolaydır. Örnek olarak, iklim değişikliğinin gerçek olmadığını savunanlar, sera gazlarındaki hızlı artışın sanayi ve ticaret alanlarına daha kısıtlayıcı kurallar getirmesinden tedirgin oldukları için bunu görmezden gelmeye çalışıyorlar.
Ters Tepme EtkisiBilişsel basitlik ve uyumsuzluk, ters tepme etkisi denilen ilginç bir olaya yol açar. Ters tepme etkisi, güçlü karşıt kanıtlara rağmen, insanların inançlarına daha yoğun bağlanması anlamına gelir.
Dartmouth Üniversitesi tarafından yürütülen bir deney serisinde, deneklere yaygın yanlış kanıları, örneğin Irak’ta kitle imha silahlarının varlığını doğrulayan sahte gazete makaleleri verildi. Daha sonra deneklere bu silahların bulunmadığını anlatan yeni makaleler verildi. Savaş karşıtı olanlar yeni makaleyi, savaşı destekleyenler eski olanı doğru kabul etti. Hatta savaş destekçileri, ikinci makaleden sonra daha fazla ikna olduklarını çünkü makalenin Saddam Hüseyin’in silahları yok ettiğinin veya sakladığının kanıtı olduğunu söylediler.
Kabile Birliğiİnsan sosyal bir primat türüdür ve etrafındakilere güvenilir bir grup üyesi olduğunu belli etmek ister. Bu da diğer grup üyelerine katılarak uyumlu olmak anlamına geliyor, bu grup bizim siyasi partimiz veya dini inancımız olabilir ve genellikle grubun yönünden sapmaz.
Bilişsel basitlik ve uyumsuzluk, evrimsel uyum amacı taşıyor olabilir. Sosyal psikolog Carol Tavris evrimsel uyumu şöyle açıklıyor: “Onlar-biz” bölünmesi, etnik merkezcilik, önyargı gibi herhangi bir bilişsel mekanizmaya baktığımızda, adaptif bir amaç taşıdığını düşünmek mantıklı. Bu örneklerde en büyük fayda, bizi kendi grubumuza bağlaması olarak görülebilir.
Hepimiz kendi inançlarımızdan sorumluyuz. Sahte haberler ve alternatif gerçekler hakkında şüpheci olmak bizim kendi görevimiz.
Şüpheli bir durum varsa şüphelenmek gerekir“Bunun doğru olduğunu nereden biliyorsun?”, “Bu iddianın kaynağı ne?”, “Bunu kim söyledi ve neden böyle bir şey söyledi?” sorularını mutlaka sormalıyız. Kendimizi kandırmamak için her zaman dikkatli olmalıyız. George Orwell’in In Front of Your Nose adlı deneme yazısındaki gibi, “Birinin burnunun ucunu görmesi daimi bir çaba gerektirir. Konu şu ki, hepimizin yanlış şeylere inanma ihtimali var, yanıldığımız ortaya çıkınca yanılmadığımızı göstermek için gerçekleri çarpıtma ihtimalimiz de var. Akıl ile, bunu bir süre yürütmemiz mümkün. Er ya da geç yanlış bir inanç katı gerçeklikle karşı karşıya gelir. Tıpkı savaş alanlarında olduğu gibi.”
Kaynak : Deniz Lim | [n]Beyin