Kadının kederi ne ülke ne çağ tanıyor. İlk gördüğümde uzaktan anneanneme benzettim. Kıpırtısız, suskun, yaşlı. Omuzlarına dek inen ak başörtüsü, ağarmış saçları, yere bakan gözleri, bir yana hafifçe eğilmiş bedeni… Beklediği, umduğu bir şey yok. Özlediği herşey arkasında kalmış…
Bu resim Melbourne’da Viktorya Ulusal Sanat Galerisinde 16.yy Avrupa Resmi bölümünde sergileniyor. İtalyan ressam Guido Reni yapmış 1640-42 yılları arasında. Resmin adı yok, yalnızca ‘Bir Kadın Başı’ olarak geçiyor. Kadının adı yok.
Ressam Reni’nin o yıllarda Bolonya’da yaşadığını ve orada öldüğünü biliyoruz. Resimdeki bu yaşlı kadın büyük olasılıkla Bolonyalı. 67 yaşında ölen ressam Reni’nın annesi olamaz, yaşıtı olabilir. Belki de kızkardeşlerinden biri. Öyle olsa adı olurdu belki de.
Adı olmaması onu çağlara, ülkelere, kültürlere aşkın yapıyor. Herhangi bir kadın o. Çilesini tam doldurmamış herhangi bir kadın. Son demlerini yaşıyor. Gözleri toprakta. Bir eliyle başörtüsünü kavramış açılmasın, düşmesin. Çilesiyle yüzü küçüldükçe, büyümüş emekçi eli, kocaman. Yıkadığı çamaşırların suyuyla şişmiş, ağarmış…Son günlerinde de kadının varlığını bir arada tutuyor.
Tek bir kişinin bile kedere teslim edildiği bir dünya hiç kimse için yaşanır bir yer olamaz diye düşünüyorum birden. Diğerlerinin kederlerine aldırmadan, keyifle saltanat sürenler olsa bile, bir tek kişinin dahi keder içinde yaşamını geçirdiği bir dünya zalim bir dünyadır. İnsanın zalim dünyasıdır.
Bu zalim dünyaya boyun eğmek de karşı çıkmak da bizim seçimimiz.
Sanatçının seçimi! Üllkelere, yönetimlere, çağlara aşkın. Dünyaya kafa tutmak, direnmek, onu kendiyle karşılaştırmak, ona daha güzel seçimler sunmak… Çamurlu toprağına bir tohum gibi düşüp güzelliklere yol açmak.
Eğer Melbourne’a yolunuz düşerse Ulusal Sanat Galerimize uğrayın mutlaka. 17. yy salonunda Reni’nin yaşlı kadınını ziyaret etmeseniz bile, Galerinin salonlarındaki binlerce yapıt arasında kendi tohumlarınızı bulacaksınız.