|
|
Öğrenilmiş Çaresizlik.Kategori: Kültür/Sanat | 2 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 05 Mart 2008 12:36:40 8 Mart Kadınlar Gününde kadınların mücadelesi bir kez daha hatırlanır, sosyal, politik ve ekonomik alanda başarıları kutlanırken, kadınların en önemli sorunlarından biri olan ev içi şiddet, eğitimli eğitimsiz, varlıklı yoksul ayrımı yapmadan her kesimde kimi zaman fiziksel kimi zaman duygusal taciz biçimini alarak sürüp gidiyor.
Bu öykü, ev içi şiddetin dokunduğu tüm kadınlar için... Kadın sokak kapısının gürültüyle kapandığını duydu. Depo gibi kullanılan arka odada, çöktüğü yerde sinmiş kalmıştı. Koridorda bir köşeye büzüşmüş kediyle gözgöze geldiğinde yaşlar süzülmeye başladı yanaklarından. Sanki bütün bunların olması değil, kedinin olanları görmesiydi onu üzen. Sarsıla sarsıla ağladı. Sustu sonra, öylece kalakaldı bacağındaki sıyrık hafifçe kanarken. Sızlarken bacağı. Adamdan nefret ediyordu şu anda. Niye her şey değişti? Neden? Kendimi bu ilişkinin içinde çaresiz bulmak için ne yaptım? Yaşamı bambaşka olabilirdi. Göğüs kafesine sıkışmış kalmış hep orda, hep koyu çaresizlik... Çaresizlik olmasaydı... Umutsuzluğu umuda dönüştürecek o ilk adımı bir atabilseydi... Masayla çekmeceli dolap arasında, düştüğü dar yerde kollarını önünde kavuşturup dışardaki sesleri dinledi. Tuhaf bir şekilde normal olan sesleri... Caddenin uğultusunu önce bir köpek havlaması bastırdı, sonra uzun bir korna sesi. Başını kaldırdı bir aydınlık, bir ışık görme isteği kabarınca içinde. Kara bir gök vardı camda. Dakikalar, dakikalar geçti. Kedi sıkıldı kalktı büzüştüğü yerden. Gerindi. Kadına bakmadı bile yürüdü gitti ön tarafa, ofis olarak kullanılan salona doğru... Güneşli bir köşe bulmaya. Canı çok fena çay istedi kadının. İyi demlenmiş bir bardak çay... Çaydanlık, mutfak... Öyle uzak ki... Kıpırdayamadı. Bu kedi diye geçirdi içinden, hiç sevecenlik yok bu hayvanda. Arkadaşının kedisi vardı, gelip sokulan, insanın yüzünü güldüren. Bu hayvandaysa küçücük bir sevgi belirtisi yoktu. Kendini haksızlığa uğramış hissediyordu. Böylesine sevgisiz bir kedisi olduğu için... Adam onu kızgınlıkla ittiği için... Dengesini kaybedip yere düştüğü için... Düşerken komidinin kenarına çarptığı için... Bacağı sızladığı, kanadığı, başı zonkladığı için... Uzanıp içeceği bir bardak çay olmadığı için... Bir de kafası çalışmadığı için... Ne demişti adam? Hiç kafan çalışmıyor. Her bir sayfadan altı kopya çektir dedim, bu kadarcık şeyi aklında tutmaktan acizsin. Nasıl da unutkanım... Beceriksizim. Hiç bir şey olamadım hayatta... Neler beklemiştim, dilemiştim oysa. Adam bir şey isteyince kafası öyle karışıyordu ki... Kaç sayfa fotokopi istediğini hatırlamak için zorlamıştı kendini. Sormaya korkmuştu, sormamıştı. Azarlanacağını biliyordu. Her zaman böyle oluyordu. Öyle hor görür bir tavrı vardı ki, o yanındaysa eli ayağına dolanıyordu kadının. Sonra da benim gibi biriyle niye evlendi diye düşünüyordu. Elimi attığım işi beceremiyorum. Saat ondaki randevusuna yetişemiyecek, benim yüzümden fotokopiciye uğrayıp bir nüsha daha çektirmesi gerekiyor çünkü. Artık kendini sevmiyordu sanki kadın. Güçsüzüm... Üşüdüğünü hissetti. Dışarda pis bir yağmur vardı. Altındaki parke döşeme sanki soğuk bir rüzgar üflüyordu. Masaya tutunup yavaşça kalktı. Bacağındaki sızı arttı. İnledi hafifçe. Çürüyecekti bacağı. Belliydi... Çaydanlığa su koyup, altını yaktı. Gidip geliyordu düşünceleri. Biraz önce kafası çalışmıyor diye haksızlığa uğradığını düşünürken, şimdi beni aptala çevirdi diye düşünüyordu. Adamın onu nasıl da değiştirdiğini farkediyordu. Kaçmak, kurtulmak istiyordu adamdan, onunla paylaştığı evden. Daha önce kaç kez düşündü... Katlanamayacağım artık, dedi kendi kendine. Kaçamadı. Nasıl olabileceğini bilmediği, hayal edemediği yalnız yaşamdan korktu hep. Terkedeceğim onu... Her şeye katlanacağımı sanıyor. Yanılıyor.... Ben de yapabilirim... Kimi zaman nerden geldiğini bilmediği bir güç hissediyordu. Adamı hayatından çıkarabileceğini düşünüyordu. Geçip gidiyordu bu his. Neden? Şehir tek başına yaşayan, çalışan, başaran kadınlarla dolu. Elbette ben de yapabilirim. Bir bardak çay koydu kendine, telefonun yanına gitti. Abisini arayacaktı. Görüyordu abisi olanları. Sen kendine yetmeyi başarırsın, demesini istiyordu onun, bırak gitsin sana böyle davranan adamı. Bir gün hep beraber yemek yiyorlardı, liseden arkadaşı Ahmet’e rastladığını anlatıyordu abisi. Ahmet, “kızkardeşin ne yapıyor” diye sormuş abisine. “o, hepimizin çok sevdiği kızkardeşin... okulun da en başarılı öğrencilerinden biriydi .” Kocası alaylı alaylı gülmüş, “arkadaşının bizim hanımdan sözettiğine emin misin” demişti. Abisinin telefonu uzun uzun çaldıktan sonra açıldı. İşi olduğu sesinden belliydi ama gene de anlattı kadın. Kesmeden dinledi abisi, sonra “kızım,” diye söze başladı, abilik yapmak istediği zamanlarda hep olduğu gibi, “karı koca arasında olur böyle şeyler, içkisi yok kumarı yok, başka kadınlarla ilişkisi yok. Vurmamış ki sana, hafifçe itmiş, dengeni kaybedip düşmüşsün. Hem kocan, hem iş ortağın. Boşver, unut gitsin bunları. Ben Gülbin’e telefon edeyim, iş çıkışı sana uğrasın, kadın kadına konuşun açılırsın biraz.”
YorumlarMustafa Alagoz
{ 08 Mart 2008 21:57:45 }
Komşum bir arkadaşım vardı, oldukça iyi dosttuk, daha sonra onun evli olan ablasıyla da tanıştık. Zaman zaman bir araya gelir samimi sohbetlerimiz olurdu. Arkadaşımın ablasının baş ağrısı şikâyetleri vardı. Ağrıları her gün akşama doğru başlıyordu. Doktorlara gitmiş belirgin bir sebep bulamamışlardı. Çaresi bulunamayan her sorunda olduğu gibi genel geçer bir neden söylenip geçiştiriliyordu. Kadının kocası oldukça zengin, iş hayatında çok başarılıydı. Toplumun benimsediği ölçülere göre de iyi bir aile reisiydi. Bir gün arkadaşımın ablasına "senin durumunda olmak isteyen, sana özenen ne çok kadın vardır çevrende" demiştim. Derin derin ağlamıştı. Arkadaşımın ablasının baş ağrısının nedeni anlaşılır bir şeydi: Akşama yaklaştıkça kocasının eve geleceği düşüncesi onu hasta ediyordu. Halbuki adam kendini örnek bir koca zannediyordu.
Sevgili Sabanın samimi ve sade anlatımı beni yıllar öncesine götürdü. Sevgili Saba daha çok yazmanı dilerim. Yazılarında kendin varsın, hayat var. (Senli konuştuğum için bana kızmazsın umarım) nihat ziyalan
{ 07 Mart 2008 11:48:37 }
sevgili saba,
Diğer Sayfalar: 1. durusu`nu edebiyatla cok guzel anlatmissin. belkemigi olan bir oyku. eline saglik. nihat ziyalan
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|