Bu konuyu da düşünme dedim kendime. Kim nerede oturuyormuş, nerede okuyormuş, nerede yatıyormuş, kimin kaç çocuğu varmış, işi var mıymış, kim işsizmiş sana ne dedim kendime ve televizyonun başına geçtim. Düğmelere basmaya başladım. Ciddi kanallardaki konularla aklımı yormayacağım, hatta benim aklımla alay edilmeyecek konuları içeren programları aramaya başladım.
Bütün kanallar sanki sözleşmişler hep Adana Aladağ ilçesi çocuk yurdundaki cinayet gibi faciayı irdelemekte.
Kendimi soyutlayacağım demiştim, bu nedenle başka bir kanala geçtim. Konu orada da aynı. Hani tartışmayı dinlersiniz, akıl kullananlarla, beş tepe iradesini kullananların bir atışması haline dönüştüğü noktada isyan edersiniz ya, hep öyle oldu dün akşam. Devlet, küçük yaştaki çocukların barınmalarına bütçe ayırıp, normal koşullarda yaşamalarını sağlamak yerine, bu görevlerini Gülen Cemaati gibi cemaatlerin vicdanlarına bırakmış, cemaat kendi tabanını yaratmak adına, bu görevi yasak savarcasına üstlenmiş. Bu mudur devletin görevi ? Devletin görevi sorumlulukları çıkar kurumlarına aktarmak mıdır sizce?
30 milyar lira para harcanarak yapılan BEŞTEPE SARAY’ı yerine 300 adet çocuk yurdu yapılamaz mıydı? 90 bin caminin sayısını son on senede 156 bine çıkarmak yerine 25 bin çocuk yurdu yapılamaz mıydı? Diyanet işleri başkanına zırhlı mercedes marka araç alanıcağına ALADAĞ’ a yurt yapılamaz mıydı?
Topluma ne söylemişti 10-15 sene önce, bir hatırlıyalım ne dersiniz? ‘’EN AZ ÜÇ (3 ) ÇOCUK YAPILMASI GEREK’’ diye meydanlarda, Kasımpaşa edasıyla yürüyen adam, alenen çağırıyordu halkı çocuk yapmaya. Cahil halk baştaki ne söylerse inanır, ve böylelikle bakamayacakları kadar çocukları oldu. Aladağ kasabasında geçici işçiydiler bu insanlar. Evleri yok, işleri yok, ekilecek tarlası yok. Eskiden pamuk ekilirdi Çukurova’ya, bu işçiler pamuk toplamaya giderdi. Hatta fabrikalarda geçici işçi olarak tekstil tezgahlarında çalışırlardı.
Devlet politikası tarımın bütün dallarında olduğu gibi pamuk tarımını da yok etti. Pamuk ithalatı tavan yaptı son 10 senede. Dokumanın da Romanya’da yapılmasını karlı bulan tekstil üreticileri, pamuğu satın alıp Romanya’ya gonderdiler. Bitmiş ürün ithal ederek ticaretlerini idame ettirdiler.
Sonunda ne oldu, benim mevsimlik işçim, köylüm aç ve muhtac duruma düştü. Ellerinde ne kaldı biliyor musunuz ? Üçün biri kaldı. Devlet’e inanarak 3 ve daha fazla bakılmaya muhtac çocuk üreten cahil halk, çocukların bakılması için parasız okul ve yurt aradılar. Netice ortada.
İşte tam burada ülkemi yönetenler, bir oraya, bir buraya saldırarak bütün komşularını yavaş yavaş kayıp etti. Kiminle dost olursan onunla ticaret yaparsın. Bu her dönem geçerli bir değişmez kanundur. Dostun yoksa ticaretin sona erer. Sadece ticaret mi diyeceksiniz, cari açığın aradığı, bohça yamasına yarayan turizm gelirlerimizde ciddi düşmeler meydana geldi. Biz aklımıza ilk gelen şeyi yaparız. O da sigara ve içkiye zam. Kamunun elinde artık satılacak başka değer olmayınca, zam kaçınılmazdır. Aslında ben olsam, içkiye fiyat indirimi uygular, milleti uyuşturma yöntemini seçerdim. Hani zamanında İran’da ŞehinŞah Rıza Pehli’nin uyguladığı gibi.
Dün gece ALADAĞ faciasının tartışmasını dinlerken kanım çekildi. Hani yöneticiler utanmasalar bu yangını FETÖ cüler tezgahladı diyecekler. Ülkemizin cemaatlerin parsellediği ve bölgelerinde otorite uyguladığı alanlar haline geldiği gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Hatırlayın, ülkücülerle komünistlerin mahalleleri parsellediği 1970li seneler gibi, gün gelip diğer cemaatlerin de aynı FETÖ şeklinde ülkeyi ele geçirmek için plan yapmadıklarını kim garanti eder diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.